Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

96 syf.
10/10 puan verdi
ilimler ve Sanatlar üstüne söylev, Jean Jacques Rousseau Bu söylev, Dijon Akademisi’nin 1749’da ortaya attığı şu yarışma sorusuna cevap olarak yazılmıştır ve birinciliği kazanmıştır: “Bilimlerin ve sanatların gelişmesi ahlâkın düzelmesine yardım etmiş midir?” Rousseau bu soruya yalnız ünlü söylevi ile değil, bütün hayatı ve eserleriyle hayır cevabını vermiştir. Söylev’in önemi Rousseau’nun yazarlık hayatında bir hareket noktası oluşu ve eserlerindeki başlıca tezi özetleyişidir. Rousseau ölünceye kadar bu söylevdeki fikirlere bağlı kalmış ve bütün eserleri sanki aynı fikirlerin genişletilmesi ve ispatlanması için yazılmıştır. Rousseau’nun tezi ne kadar garip görünürse görünsün, bugün bile kuvvet ve tazeliğini korumaktadır. Avrupa uygarlığının şimdiki buhran günlerinde birçok düşünürler sanat ve bilimlerin insan hayatındaki yeri ve önemi sorunlarına dönmektedirler. Dijon Akademisi’nin sorusu bugün yeniden sorulsa Rousseau gibi cevap verecek düşünürlerin bulunmayacağı ileri sürülemez. Rousseau bu söylevi niçin, nasıl yazdığını İtiraflar’da şöyle anlatır: “O 1749 yılı aşırı sıcak bir yaz olmuştu. Paris’le Vincennes arası iki fersahtır. Arabalara para verecek durumda olmadığım için yalnız olduğum günler, öğleden sonra saat ikide yayan gidiyordum, bir an önce eve varmak için de çabuk yürüyordum. Paris’in modası gereği ağaçlar hep budanmış olduğu için hemen hiç gölge vermiyorlardı. Çok kez sıcaktan ve yorgunluktan yürüyemez olup uzanıyordum bir yere. Adımlarımı yavaşlatmak için yanıma bir kitap almayı akıl etmiş, bir gün de Mercure de France dergisini almıştım. Okuya okuya yürürken Dijon Akademisi’nin ertesi yılın edebiyat armağanı için yayınladığı şu soru gözüme ilişti: ‘Bilimlerin ve sanatların gelişmesi ahlâkın bozulmasına mı düzelmesine mi yardım etmiştir?’ Bu soruyu okur okumaz bir başka dünya gördüm ve bir başka adam oldum. Nasıl duygulandığımı bugün olmuş gibi hatırlıyorum, ama duygularımı ayrıntılarıyla M. de Malesherbes’e yazdığım dört mektuptan birinde anlattıktan sonra hepsi çıkıverdi aklımdan. Benim belleğimin söylenmeye değer tuhaflıklarından biridir bu. Belleğim bana, ona güvendiğim sürece yardım eder: Bir şeyin saklanmasını başkasına bırakırsam, o da bırakıverir beni. Onun için de bir şeyi bir kez yazdım mı bir daha hatırlayamam onu. Bu tuhaflık müzikte bile yakamı bırakmaz. Müziği öğrenmezden önce şarkıları ezbere bilirdim. Nota ile yazılmış havaları söylemesini başarır başarmaz, hiçbirini aklımda tutamaz oldum. Bilmem bugün en çok sevmiş olduğum şarkıların bir tekini tam olarak söyleyebilir miyim. Hatırlayabildiğim kadarıyla o gün Vincennes’e vardığım zaman çılgınlığa benzer bir coşkunluk içindeydim. Diderot farkına vardı: Nedenini söyledim ona, ve bir meşe ağacının dibinde Fabricius ağzından kurşun kalemle yazdıklarımı okudum. Düşüncelerimi geliştirmeye ve yarışmaya katılmaya teşvik etti beni. Dediğini yaptım; yapmamla da başımı belâya sokmuş oldum. Ondan sonraki hayatım ve felâketlerim, o gaflet ânının kaçınılmaz sonucu oldu. Duygularım akıl almaz bir çabuklukla düşüncelerimin düzeyine yükseldi. Doğruluğun, özgürlüğün, erdemin coşkunluğu bütün küçük tutkularımı sildi süpürdü. İşin daha da şaşırtıcı yanı şu ki, içimdeki bu kaynaşma dört beş yıldan fazla sürdü, hem de belki hiçbir insanın yüreğinde ulaşamadığı bir taşkınlıkla. Bu söyleve pek garip bir biçimde çalıştım; öteki kitaplarımı da hep böyle hazırlamışımdır. Uykusuz gecelerimi ona veriyordum. Yatağımda gözlerim kapalı düşünüyor; cümlelerimi kafamda inanılmaz çabalarla evirip çeviriyordum. Yaptığımı yeterli bulunca, kâğıda dökmeden önce belleğime yerleştiriyordum. Ama kalkıp giyininceye kadar unutuyordum hepsini; kâğıdın önüne oturunca hemen hiçbir şey gelmiyordu aklıma. Madame Le Vasseur’ü kâtip olarak kullanmayı düşündüm. Onu kocası ve kızıyla daha yakınımda bir yere yerleştirmiştim. Beni hizmetçi masrafından kurtarmak için sabahları o gelip ateşimi yakıyor, ufak tefek işlerime bakıyordu. Gelir gelmez ona yatağımdan geceki çalışmalarımın sonucunu yazdırıyordum. Uzun zaman sürdürdüğüm bu uygulama beni birçok unutmalardan kurtardı. Söylev bitince Diderot’ya gösterdim; beğendi ve düzeltilecek birkaç yeri işaretledi. Bununla beraber, coşkunluk ve güçlülük dolu bu eser, mantık ve düzenden iyice yoksundur. Kalemimden çıkmış bütün yazılar arasında akıl yürütme bakımından en zayıfı, ölçü ve uyumdan yana en fakiridir. Ama, insan yaradılıştan ne kadar yetenekli olursa olsun, yazma sanatı birdenbire öğrenilmiyor. Bu yazıyı başka hiç kimseye sözünü etmeden yolladım… Ertesi yıl, 1750, söylevimi düşünmez olduğum bir sırada, Dijon Akademisi’nin armağanını kazandığımı öğrendim. Bu haber bana o söylevi yazdıran düşünceleri uyandırıverdi yeniden, yeni bir güçle diriltti hepsini, ve babamın, yurdumun ve Plutarkhos’un çocukluğumda yüreğime koydukları kahramanlık mayasının kabarmasını sağladı. Artık benim için özgür ve erdemli olmaktan, serveti ve şöhreti hiçe saymaktan, kendi kendine yetmekten daha büyük, daha güzel bir şey yoktu... Söylevim armağanı kazanınca Diderot onu bastırma işini üzerine almıştı. Hastalıktan yattığım bir sıra bana bir mektupla söylevin basıldığını ve nasıl karşılandığını yazdı: Öyle bir tutuldu ki, diyordu, bulutlar üstüne çıktı; böyle bir tutulma şimdiye dek görülmemiş. Adı sanı bilinmeyen, kimseye yaranmak da istemeyen bir yazara halkın gösterdiği ilgi bana yeteneğim üstüne ilk gerçek güveni verdi, için için böyle bir güvenim olmakla birlikte hep de şüphe ediyordum kendimden o zamana kadar…” İtiraflar, Kitap VIII İyi okumalar...
Bilimler ve Sanatlar Üstüne Söylev Seçme Düşünceler
Bilimler ve Sanatlar Üstüne Söylev Seçme DüşüncelerJean-Jacques Rousseau · Cem Yayınevi · 19981,596 okunma
·
157 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.