Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Hruşçov konuşmasının pek çok yerinde, büyük bir memnuniyetsizlikle, Stalin'de kolektif çalışma anlayışının olmadığını dile getiriyor ve kolektif yönetim ilkesini çiğnemesinden yakınıyor. ''Kapalı oturum''da (20.Kongre) yaptığı bu tür açıklamalardan bir örnek: ''Yönetimde ve çalışmada kolektiviteye tahammül edemeyen, yaptıklarına sadece karşı çıkanlara değil karşı çıktıklarından şüphelendiklerine de tüm kaprisliliği ve despotluğuyla kaba kuvvet uygulamasına izin veren Stalin'in yaşamında yaptıklarının tekrarlanmasının önüne geçmek için bu sorunu incelemek ve doğru analiz etmek zorundayız.'' (''Kişi Kültü Hakkında...''. SBKP MK birinci sekreteri N.S. Hruşçov'un Sovyetler Birliği Komünist Partisi XX. Kongresinde yaptığı konuşma. SBKP MK İzvestiya, 1989, sayı 3, s.131) Gördüğümüz gibi, çok genel suçlamalar. Stalin'le bazen Hruşçov'un hiç beceremediği kadar yakın çalışanların sunduğu kanıtlara bakılacak olursa bu iddiaların aksini ispatlamanın çok kolay olduğu görülür. Mareşal G.K. Jukov tüm savaş boyunca Stalin'in yanındaydı, onun yönetim metotlarını gayet iyi öğrendi ve hatıralarında bunlardan ayrıntılı olarak söz etti. Mareşal gizli oturumu değerlendirirken Hruşçov'un, Stalin'in farklı görüşlere gösterdiği hoşgörüsüzlük ve kolektif yönetim eksikliği konusunda söylediklerinin doğru olmadığını kesin bir dille belirtiyor. General S.M. Ştemenko'nun hatıralarının neredeyse her yerinde buna benzer ifadeler var. SSCB Tarım Bakanlığı görevini (bazı küçük aralıklar hariç) yirmi yıl sürdüren İ.A. Benediktov'un anlattıklarına göre Politbüroda tüm kararlar oy birliğiyle alınmış. D.T. Şepilov, Stalin'le çok yakın olmamasına rağmen, kolektif çalışma konusunda eğlenceli ama çok önemli bir olayı anlatıyor. Hruşçov bile hatıralarında, kendi sözleriyle ters düşerek, Stalin'in ''karakteristik'' bir özelliğini -Stalin'le aynı görüşte olmayan bir kişi bu fikir ayrılığının nedenini düzgün bir şekilde açıklayabilirse Stalin'in bakış açısını değiştirdiğini- yazmıştı. A.İ. Mikoyan, Hruşçov'u samimiyetle desteklemiş ve Stalin'e karşı düşmanca yaklaşmıştı. Mikoyan aynı zamanda demokrasi ve kolektivizm ilkelerinin Hruşçov ve Brejnev dönemlerinde ulaşılamaz bir ideal olarak kalmasından duyduğu rahatsızlığı da dile getirmişti. ''Kapalı oturum''da söylendiği üzere kolektif yönetime aykırı hareket etmeye ''benzer olayların yeniden yaşanma ihtimalini ortadan kaldırmanın'' olanaksızlığı hakkında konuşurken şunu aklımızdan çıkarmamalıyız: Bizzat Hruşçov kısa süre içerisinde bu ilkeyi unuttu ve 1964 yılında görevi bırakmak zorunda kalmasının nedenlerinden biri de bu oldu. Ekim (1964) Genel Toplantısının yayınlanan tutanaklarında anlatıldığı üzere, M.A. Suslov suçlayıcı nitelikteki konuşmasının tümünde Hruşçov'u suçlamak için Lenin'in 1922 yılında Stalin'in ''nitelikleri'' hakkında söylediklerini tekrarlamış ve yine aynı amaçla, ''kült''e karşı ''kapalı oturum''da yapılan saldırılardan seçtiği alıntılardan faydalanmıştı... Bu iğnelemeleri muhtemelen Hruşçov ve diğer dinleyiciler de farketmişti. Hruşçov: ''Stalin insanlara düşüncelerine, görüşlerine, yaptıkları zorlu işlere göre değil kendi amaçlarına uygun davranıp davranmamalarına, kendi görüşlerine koşulsuz boyun eğip eğmemelerine göre davranırdı. Bunlara karşı çıkanlar ya da kendi bakış açılarını, haklılıklarını göstermeye çalışanların kaderi, manevi ve fiziksel olarak imha edilerek kolektif yönetimden ihraçtı.'' (Aynı kitap, s. 131-132) Stalin'in yaşamı boyunca sadece görüş ayrılığı yüzünden ''kolektif yaşamdan ihraç'' vakası bir kere bile yaşanmadı. Hruşçov'un konuşmasında elle tutulur bir örneğin olmaması dikkat çekici. Hatırlatalım: Stalin SBKP(B) genel sekreteriyken de, Merkez Komitesindeyken de, Politbürodayken de hep tek sesti. Merkez Komitesi onu istediği zaman görevinden alabilirdi ve kendisi de dört kez genel sekreterlik görevinden ayrılmayı denedi. Ama görevden ayrılmak için yaptığı her başvuru reddedildi. Bu denemelerden sonuncusu Eylül 1952'deki XIX. Parti Kongresinde gerçekleşti. Bu deneme de diğerleri gibi reddedildi. Hruşçov ve diğer kişiler Stalin'le her zaman uzlaşmıyor ve aslında, Stalin'in Şubat 1953'de yaptığı köylülere vergi koyma teklifinin Hruşçov ve Mikoyan'ın girişimiyle reddedilmesi örneğinde olduğu gibi sık sık görüşlerine karşı çıkabiliyorlardı. Buna açıkça ya da gizlice karşı çıkanlardan hiçbiri ne ''kolektif yönetimden ihraç''a ne ''manevi tahribat''a (ne anlama geliyorsa) ne de ''fiziksel imha''ya maruz kaldı. Stalin hiç kimseyi sadece farklı görüşleri var diye tasfiye etmedi ama Hruşçov bunu yaptı. Hruşçov'un adamları 26 Haziran 1953 tarihinde asılsız suçlamalarla ve hiçbir kanıt sunmadan bir anda L.P. Beriya'yı tutukladı. Daha sonra Beriya ve en yakın altı silah arkadaşı -V.N. Merkulov, V.G. Dekanozov, B.Z. Kobulov, S.A. Goglidze, P.Y. Meşik ve L.E. Vladzimirskiy- kurşuna dizildi. Stalin hiçbir zaman benzer bir şey yapmamıştı. Hruşçov'un fikir ayrılığı yaşadığı için parti yönetiminden uzaklaştırdığı tek kişi Beriya değildi. 1957 yılının Haziran ayında MK'yı Genel Toplantıya çağırdı ve izlediği politikaya rıza göstermedikleri için Malenkov, Molotov, Kaganoviç ve Şepilov'un sürgüne gönderilmelerini sağladı. Hruşçov'un bu sınır tanımazlığı şüphesiz 1964 yılında Merkez Komitesinden çıkartılmasının başlıca nedeniydi. Hruşçov ve onu destekleyen herkesin, neden uzun yıllar boyunca Stalin'e ve onun sözde ''cinayet''lerine karşı çıkamadıkları ve neden onunla birlikte parti yönetiminde kaldıkları konusunda haklı bir neden göstermeleri ve açıklama getirmeleri gerekirdi. ''İmha'' tehdidini mazerete dönüştürdükleri gibi bir izlenim var. Aslında Hruşçov, ''partide Leninist normları yeniden kurmayı'' denemeleri ya da Stalin'e görevi bırakmasını teklif etmeleri durumunda ''hepsinin ortadan kalkacağını'' birçok kez söylemişti. Komünist hareket içinde keskin görüşlü birisi böyle bir mazeretin ne kadar ayıp durduğunu hemen fark etmişti: Sovyet lideri Anastas Mikoyan SBKP delegasyon başkanı olarak ÇKP'nin 1956 yılında düzenlenen XIII. Kongresi için Çin'e gittiğinde Peng (Dehuai) ona, Sovyet partisinin Stalin'i neden suçlamaya başladığını yüzüne karşı sormuştu. Mikoyan şuna benzer bir cevap verdi: ''Onun zamanında kendi düşüncelerimizi söylemeye cesaret edemiyorduk. Bunu yapmak ölüm anlamına geliyordu.'' Peng (Dehuai) cevabı yapıştırmış: ''Ölümden korkana komünist denir mi?'' (Bkz. Roderick MacFarquhar, ''Kültür Devriminin Kökleri'', (New York: Columbia Univ. Yayınları), Cilt 2 (1983), s. 194)
Sayfa 32 - YordamKitabı okudu
·
34 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.