Gönderi

Belki de Budala'yı Filme uyarlamak için, Dostoyevski'nin “kutsal sara” hastalığına içerden bakabilecek bir ilham ve gönle sahip olmak gerekiyor kim bilir... Suç ve Cezd'dan bir sahneyi düşünelim; Raskolnikov'un “dirilişi” öncesi gördüğü kimi rüyalar vardır. O'nun gördüğü bazı rüyaların, karakterini, acılarını ve kişiliğindeki derin çatışmaları anlayabilmek için bir çıkış olabileceği muhakkak. Romanın bir yerinde, Raskolnikov kendisini küçük bir çocuk olarak görür rüyasında, Babasıyla, mezarlığa, bebekken ölmüş kardeşini ziyarete gidiyorlardır. Mezarlık yolunda bir olaya şahit olurlar. Yaşlı bir arabacı, arabaya koşulu zayıf bir kısrağa eziyet ediyordur. Bir meyhaneden çıkan adamların hepsini arabaya bindirmiş ve kısrağı, arabayı dörtnala çekmesi için öldüresiye kamçılıyordur. Kısrak birkaç defa arabayı çekmeyi denese de en sonunda beceremeyip yere yığılır. Arabacı, demir bir sopayla kısrağın gözünün tam ortasına vurarak öldürür hayvanı. Çocuk Raskolnikov buna çok üzülür. Hayvanın kanlar akan yüzüne kendi yüzünü dayar ve hayvanı öper. Rüyadan uyandığında Raskolnikov ilk defa kendisinde yaşlı tefeci kadını öldürmek için bu kadar büyük bir cesaret bulur. Çok benzer bir şeyin Nietzsche'nin başına geldiğini ve Bâla Tarr'ın bunu nasıl Filme aktardığını hatırlayalım. Turin Horse/Torino Atı ruhunda, hem Nietzsche'nin, hem de Dostoyevski'nin ilhamını barındırma saydı bu kadar güçlü bir eser olabilir miydi hakikaten? Demek ki, küçücük ama çarpıcı, kuşatıcı bir sahne, bir başka büyük esere çıkış noktası olabiliyor. Dostoyevski'nin tüm eserleri için, onun eserlerini filme uyarlayacak yönetmenin böyle “çıkış noktaları" tespit etmesi gerekiyor.
·
81 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.