Gönderi

490 syf.
5/10 puan verdi
·
Read in 1 hours
Cevdet Bey ve Oğulları’nı da çok sıkıcı bulduğumdan bitirememiştim. Kafamda Bir Tuhaflık romanı da tıpkı Cevdet Bey ve Oğulları gibi beni çok sıktı. Ama artık başladığım ve hiçbir kitabı bitirmeden bırakmamak gibi sıkıcı bir takıntım olduğundan bu romanı okumaya devam ettim. Bu iki roman arasında bir benzerlik var. Şu ki iki romanda da belli akrabalık ilişkilerini merkeze alarak Türkiye’de yaşanan değişimleri anlatıyor arka planda. Elimdeki romandaki aile ağacı şeması bana Pamuk’un belki bu iki romanda da Marquies’in Yüzyıllık Yalnızlık’ına öykündüğünü düşündürüyor. Çünkü o romanda da Kafamda Bir Tuhaflık’taki gibi bir soy ağacı şeması vardı. Yine Yüzlıllık Yalnızlık’ta da yazar bir aileyi merkeze alarak ülkesindeki değişimi anlatıyordu. Pek çok kişi gibi Pamuk’un Nobel almak için Ermeni ve Kürt meselesinden dem vurduğunu söyleyenler kadar çiğ bir düşünceye sahip olmasam da okuduğum romanlarında sezdiğim bazı komplekslerinin bu romana oldukça fazla sirayet ettiğini düşünüyorum. Yazarın hayatının pek ayrıntısını bilmesem ve hiç de merak etmesem de zengin sayılabilecek bir burjuva ailesinden gelmenin suçluluğuyla ikiyüzlü bir avam goygoyculuğuna kapıldığını hissediyorum. Romandaki baş karakter Mevlut adında dini hassasiyetleri olan saf bir bozacı ve yazarımız bu bozacı ile akrabaları aracılığıyla ‘laikçi, ukala, halktan kopuk elit’ insanlara giydirmekten zevk duyarken ‘özünde iyi niyetli’ dinci parti sempatizanlarını pek bir naif ve saf kişiler olarak ele almış gibi geldi bana. Üstüne ülkemizde kimsenin açıkça konuşamadığı bir İslamofaşizm yaşanırken dünyayı etkileyen bilmem kaç kişiden biri ilan edilen aydın yazarımızın bu konuda tek kelime bile etmemesi de bu düşüncelerimi destekliyor açıkçası. Yani kısacası Orhan Pamuk cumhuriyetin laiklik gibi ilkelerinin uygulamadaki kusurlarını görmekte çok tezcanlıyken diğer cenahın şimdi halihazırda devam eden faşizmini görmekte epey isteksiz gibi geliyor bana. Bütün bunlar da bir kenara yazar bozacı Mevlut ve akrabalarının İstanbul hikayesini pek güzel anlatıyor ama anlamadığım bunları kime ve niye anlatıyor? Arka planda ülkede ve İstanbul’da olup biten yakın tarihimize ait olayları biraz yaşı yeten veya az çok mürekkep yalamış herkes az biraz bildiğimize göre bunlar Avrupalı yabancılara yazılmış sanki. Bunun yanı sıra bozacı Mevlut ve akrabalarının başına gelenler köyden İstanbul’a göçen çoğu insanın yaşadığı tipik ve sıradan olaylar olduğuna göre bunları bana değil de yine yabancılara anlattığı fikri daha çok oturuyor kafamda. Hani Türkiye’yi otantik bulabilecek yabancılara yazılmış –sürekli eleştirmenlerin söylediği kelimeyle oryantalist- bir roman olduğunu düşünüyorum bunun. Oysa belki Kara Kitap, Kar ve Benim Adım Kırmızı da ‘oryantalist’ romanlardı ama hiç değilse metafizik göndermeleriyle olsun yine kıssadan hisseler veren yan öyküleriyle olsun çok daha etkileyici romanlardı. Kısacası Orhan Pamuk’u eleştirmenin dayanılmaz hafifliğine kapılmış değilim ama kısacası bu roman ne akıcı ne de ilginç geldi bana. Bir an önce bitirebilsem dediğim romanı bitirdiğimde çok mutlu oldum açıkçası.
Kafamda Bir Tuhaflık
Kafamda Bir TuhaflıkOrhan Pamuk · Yapı Kredi Yayınları · 201913.6k okunma
·
1,336 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.