Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

88 syf.
·
Puan vermedi
·
23 saatte okudu
ÜRÜN DEĞİL HİKAYE SATAR
Türümüzün evrimsel süreçten sağ çıkabilmesinin, topluluk oluşturması sayesinde olduğuna önceki yazılarımda değinmiştim. Bu yazımda ise nasıl topluluk oluşturduğumuza ve bu bağlamda Stoa’cılığın neden dine dönüşemediğine değineceğim. İlk insanlar doğaya karşı durabilmek için bir arada kalmalıydılar. Bunun için birkaç alternatif mevcut. İlki aile olmak yani kan bağı kurmak. Bu yolla kurulan bir topluluk muadillerine göre sağlam olur ama ufak kalmaya mahkumdur. İkinci seçenek toplumun çıkarlarını düşünmek yani rasyonal amaç uğruna toplanmak. Azınlık halinde güçsüz kalınacağını fark edip “Tek başımıza hayatta kalamayız, birbirimizin arkasını kollayalım” denilerek kurulan bir topluluk önceki seçeneğe göre daha kalabalık olabilir. Ama anlaşmazlık çıkması kaçınılmazdır, bunu günümüz ilişkilerinde de görebiliriz. Bu şekilde kurulan bir toplulukta bireysel çıkarlar toplumsal çıkarların önüne geçeceği için zamanla yalanlar atılacak, gruplaşmalar olacaktır. Üçüncü seçenek; grubu bir öyküye inandırmak, ortak bir mit yaratmak. İnsanların kişisel menfaatlerini göz ardı edip kutsalı korumaya yönelecekleri değerler topluluğu oluşturmak hem kalabalık hem de uzun süre topluluklar için gereken formül. Muhtemelen bu üç seçeneği deneyen gruplar mevcuttu. Dönüp kendimize, yaşadığımız toplumlara bakınca 3. Seçeneğin başarılı olduğunu görebiliyoruz. Hepimiz toplumsal, milli, dini öykülerle donatılmış bir çevrede gözlerimizi açıyoruz. Öykü dediğimde basit masallardan bahsetmiyorum, biz bu öyküleri bizzat hayatı anlamlandırmak için kullanıyoruz. Bu öyküler o kadar yüceltiliyorlar ki toplum nezdinde kutsal, dokunulmaz bir yere ulaşıyor. Dünyaya bu öyküler çerçevesinde bakıyor, bunlar uğruna savaşlar yapıyor, yeri geliyor ölüyoruz. Sonuç olarak, itiraz etmeden kabul ettiğimiz, dil uzatanı linçlediğimiz ama bunu neden yaptığımızı sorgulamadığımız normlar arasına atılıyoruz. Bir kısmımız bunu sorguluyor,eleştiriyor ve karşılığında ötekileştimeye maruz kalıyor. Yani grubun dışına atılıyor. Burada da doğal seçilimin çalıştığını görüyoruz. The Storytelling Animal kitabında Jonathan Gottschall, bizim Homo Sapiens değil Homo Fictus (öykücü hayvan) olduğumuzu söylüyor. Yani biz en akıllı sapienslerin değil en iyi öykü anlatan fictusların torunlarıyız. Epiktetosun nasihatlerinin ve dünya görüşünün semavi dinleri anımsattığını fark ettim. Epiktetos da maddi hazları azaltıp, manevi hazlara yönelmemiz gerektiğini söylüyor. Maddeden uzaklaşmış ve ruha yönelmiş bir felsefe onunki. Sadece varlığımızı ve tanrıyı duyumsayarak huzura ulaşmanın rehberi. Aza tamah etmemiz gerektiğini, her şeyde tanrıyı görmemiz gerektiğini, başımıza gelenleri tanrıya yormamız sabretmemiz gerektiğini dile getiriyor. “Epiktetos içindeki tanrı parçacığına güvendiği sürece dünyada acı çekmeyeceğini düşünmektedir. Bunun sebebi başına hiçbir şey gelmeyecek olması değil, başına ne gelirse gelsin bunun tanrıdan geldiğini bilerek kabul etmesidir. Epiktetos dinden bahsetmez, her zaman içimizdeki Tanrı'ya dönmemiz vurgular.”(S.20) “Senin bilgin olmadan kımıldamam bile”(s.23) diye seslenişi Allahın haberi olmadan bir yaprağın bile kımıldamayacağı inanışını anımsatıyor. “Bize verilmiş olan her şey aslında bize ait değildir. Hepsi emanettir ve bir gün zamanı geldiğinde bırakılacaktır. Bir şeyi kaybettim demeyin demeyin. Bir şeyi geri verdim deyin” (s.36) “Tanrı sana bir şey söylemek istediğinde bunu bir insana bunu söyletecektir.” S.49 Daha pek çok örnek semavi din öğretilerini çağrıştırıyor. Epiktetosun huzurlu yaşam öğütleri semavi dinlere bu kadar benzerken neden dinler kadar popüler değil de sadece bir stoa öğretisi olarak azınlık tarafından biliniyor. Bunun başlıca sebeplerinden biri epiktetosun görüşünü sağlam bir hikaye üzerine oturtmaması. Peygamber yaşantılarıyla, melek şeytan gibi doğaüstü varlıklarla, ölümden sonra yaşanacaklarla bezeli hikayelerden bahsetmemesi. Felsefesi sadece içsel bir süreç olarak kalıyor, maddi bir kazanç gütmüyor, ödül-ceza sistemi işlemiyor. Sadece dünya edimlerinden elimizi ayağımızı çekip huzura kavuşma yollarından bahsediyor. Bahsettiği şeyler hiç de kolay değil, bunları düşünebilmek için derin bir görüş gerekiyor. Muhtemelen bu fedakar tutum halkın büyük bir kısmının işine gelmemiştir. Epiktetos gibi derin düşünebilen kaç kişi olabilir ki? Kaldı ki Epiktetos sadece kendini heyecanlandıran donanımlardaki kişilere kendini açmanın değeceğini, halkla çok yüz göz olmamak gerektiğini söylüyor. İçsel huzura ulaşmış biri olarak, halkın arasında bunları yaymaya çalışıp keyfini kaçırması bence daha abes olurdu. Tasavvufta dört ölüm çeşiti vardır. Beyaz ölüm, açlık. Kızıl ölüm, nefse muhalefet etmek. Yeşil ölüm, eski elbiseler kullanmaktan gocunmamak. Siyah ölüm, insanlardan gelen eza ve cefaya tahammül. Epiktetosun tasavvuftaki dört ölümün 3ünü gerçekleştirdiğini ama siyah ölümü ıskaladığı için peygamber mertebesine ulaşamadığını düşünüyorum. Epiktetos halkla uğraşıp kahırlarını çekmeyi tercih etmiyor. Sayfa 55-57 arasındaki diyalog bunun güzel bir örneği: “Sana bütün söyleyeceğim bu ki bu bile fazla. Neden, çünkü sen benim ruhumu canlandırmadın” “Bilmeyenler ilkeler hakkında konuşmak istediğinde, en sakin olun. Çünkü sindirilmemiş bilgileri kusabilirsiniz.” (S.53) Bu konuda Epiktetosa hak veriyorum. Zira kendi felsefesini yaymaya çalışsaydı muhtemelen eli boş dönecekti. Soyut düşünme, ileri düzey bir bilgi ve kültür birikimi gerektiriyor. Entelektüel seviyesi düşük halk kitleleri, ancak gözü korkutularak ya da daha somut ödüller verilerek böyle bir yola sokulabilirdi. Epiktetosun içsel huzur gibi muallak şeylerle kimsenin ilgisini çekebileceğini sanmıyorum. İlerleyen dönemlerde ahiret inancıyla, dünyada çeşitli somut getirilerle ve tüyler ürpertici ceza sistemleriyle Epiktetosun düşüncelerinin modifiye edilmiş halleri semavi din peygamberleri tarafından hayata geçirilecekti. Yani ürün değil hikaye satacaktı.
Epiktetos - Kendisinin Efendisi Olmayan Hiç Kimse Özgür Değildir
Epiktetos - Kendisinin Efendisi Olmayan Hiç Kimse Özgür DeğildirAslı Perker · Destek Yayınları · 20225,1bin okunma
··
3.729 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.