Gönderi

256 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
·
4 günde okudu
Sahip olduklarınız zamanla size sahip olur
Erich Fromm’un meseleyi bir ucundan başarılı bir şekilde yakaladığını fakat bir taraftan da bağlamı yanlış kurduğunu düşünüyorum. Eleştirime geçmeden önce yazarın olmak ve sahip olmak kavramlarından bahsederken neyi kastettiğini açımlamak yerinde olacaktır. Esasında Erich Fromm sahip olmak kavramını metinde daha çok ele alırken savunduğu varoluş biçimi olmaktır. Bu yöntemi izlemesinin nedeni, yazarın kendi anlatımıyla, günümüzde oldukça yaygınlaşan sahip olmak kavramına hepimizin bir şekilde aşina olduğu fakat olmak kavramına aşina olmadığıdır ve bu nedenle de yazar sahip olmak kavramının ne olduğunu anlatırken bir yandan da gizli veya üstü örtülü bir biçimde olmak kavramını anlatmaktadır. Sahip olmak, insanın güç ve egemenlik kurmak amacıyla nesnelere, doğaya, insan ilişkilerine, iş ilişkilerine, kısaca akla gelebilecek her şeye bir sahip olmak isteğiyle yaklaşması ve onu kendine katmak istemesi hadisesidir. Burada önemli vurgu, sahip olmak kavramının salt nesneler düzeyinde kalmaması ve bir varoluş biçimi olmasıdır. Varoluş biçimi olarak sahip olmak kavramı, insanın tüm yaşantısına nüfuz eden, etkileyen ve yönlendiren bir güçtür. Bir varoluş biçimi olarak olmak ise insanın herhangi bir egemenlik kurma gayesi olmadan dünyayı kavrayış biçimidir. Fromm eserde bu iki varoluş biçimini tekrara düşmek pahasına uzun uzun anlatıyor ve örnekler veriyor. Ben ise aralarında en önemli gördüğüm ayrımlara değinerek kısaca geçeceğim. Varoluş biçimi olarak sahip olmak esasında kendine katmak isteğidir. İnsan bir süre sonra kendini, kendine kattıklarından ibaret olarak görür ve insanın hezeyanı da tam olarak bu noktada başlar. İnsan, nesneleştirerek kendilerine kattıklarını kaybettiğinde kendini bir buhranın içinde bulacaktır. Bu yakıcı buhran, insanı haz duymamaya, arzulamamaya, isteksizliğe, edilgenliğe, depresyona itecektir. Bu esasında salt birey üzerinde olduğu için, yani topluma dair doğrudan olumsuz bir etki (fakat dolaylı olarak etkilemektedir) yaratmadığı için üzerinde durmayacağım. Şimdi, varoluş biçimi olarak sahip olmak tutumunun toplumun büyük bir kesimine yayıldığını hayal edelim (hoş zaten günümüzde de durum böyledir), görüleceği üzere yıkıcı etkileri bugün tam olarak karayamasak da (ki esasında günbegün yıkıcı etkileri görülmektedir) yakın bir gelecekte toplumun ve bir yaşam alanı olan dünyanın ne duruma geleceğini tahmin etmek zor değildir. Sahip olmak ile yaşamını kuran insan, ilk önce her şey üzerinde iktidar kurmak isteyecek, kapitalizm gittikçe daha vahşileşecek, doğa daha ivmeli bir biçimde hezeyana uğrayacak ve toplumsal kargaşa ve yaşamda kalmak endişesi baş gösterecektir, ki esasında göstermeye de başlamıştır. Olmak ise iktidar kurmak telosuyla bir yaşam biçimi kurmadığı için diğer insanlara, canlılara, cansızlara, kısaca her şeye, hem kendi bilincinde olduğu için hem de varoluş biçimini yine kendi kurduğu için, davranılması gerektiği gibi davranacaktır. Peki, varoluş biçimi olarak olmak üzerinden yaşamını kuran insan, elindekileri kaybettiğinde ne olacaktır? Cevap, kendinden hiçbir şey kaybetmeyecektir. Çünkü insan, olmak tavrıyla bir yaşam biçimi kurduğu için eksilenler esasında ondan bir şeyler eksiltmez ve benliğinin bilincinde olarak yaşamaya devam eder. İnsan üzerinde diğer olumlu yönleri, insanın yaşamda etkin, barışçıl, kurucu, yaşam sevgisi ve coşkusu içinde olmasıdır. Toplum nezdinde meseleye yaklaştığımızda ise görüldüğü üzere olmak tavrı, daha barışçıl ve sürdürülebilir bir yaşam biçimini vadetmektedir. Egemenlik ve güç peşinde koşmayan insanlık, elbette uyum içinde yaşamayı başarabilecektir. Fakat insanlar olmak tavrına nasıl geçeceklerdir, motivasyonları ne olacaktır, bu tavrı onlara uygulamaya teşvik edecekler kim olmalıdır? Açıkçası Fromm’un bu sorulara cevabı oldukça iyimser. Devlet üzerinden, daha küçük kolektif topluluklar üzerinden, protesto üzerinden cevap veriyor fakat bunların hiçbiri, en basit tabirle “gerçekçi” bir çözüm yolu sunmamaktadır insana. Tüm bu gerçekçi olmayan önerilerinin sonunda Fromm yeni bir hümanist perspektife ihtiyaç olduğunu söyler ki beni asıl şaşırttığı nokta da bu olmuştur. Şimdi, eser boyunca sahip olmak tavrını kötüleyip olmak tavrını destekleyen sen değil miydin Fromm? Olmak tavrını bunca güzelleme yaptıktan sonra nasıl olur da yeni bir hümanist perspektife ihtiyaç olduğunu söylersin? Fromm eserinin hiçbir yerinde posthümanizm ve transhümanizme değinmiyor ama anlattıkları esasında bu ikisinin ayrımından ibaret. Basitçe bunların ne olduklarını anlatıp Fromm’un anlam veremediğim tavrına geleceğim. Transhümanizm, tam da Fromm’un eser boyunca açımladığı sahip olmak tavrının, posthümanizm ise olmak tavrının kavramlaştırılmış halidir. Her iki tavır da insan kavrayışının değişmesi noktasında ortaktır fakat ikisi konuya farklı taraflardan yaklaşmaktadırlar. Transhümanizm, aydınlanmacı, ilerlemeci ve hümanist perspektifin daha da genişletilip geliştirilmiş biçimidir. İnanılır ki, insan, eksik bir varlıktır ve bu eksikliğini teknoloji, nano-teknoloji, yapay zekâ, biyo-genetik çalışmalar vasıtasıyla tamamlayacak ve bilinç düzeyinde ölümsüzlüğe erişecektir. İnsan, makine-insan olacaktır. Hani transformersler vardı ya, işte tam öyle bir şey olacak ve bu tüm insanlık için kullanılabilir hâle gelecek. Yersen. Posthümanizm ise Avrupa merkezci sömürgeci, ilerlemeci, ayrıştırıcı, insanmerkezi, ikilikçi ne varsa onların aşılması ve daha sürdürülebilir (sadece sürdürülebilir değil, aynı zamanda barışçıl bir sürdürülme) bir yaşam alanının sağlanması gayesidir. Bu nedenle insan, uzay, mekân, çevre gibi birçok kavramın yeniden tanımlanması; ırkçılığın, her tür ayrıştırıcı söylemin, örneğin doğa-insan, insan-hayvan, insan-yapay zekâ, zengin-fakir, beyaz-siyahi, kadın-erkek, zihin-beden gibi ikiliklerin birleştirilerek ortadan kaldırılmasıdır. Fromm eser boyunca posthümanist bir tavırdayken, eserin sonunda hümanist bir yeniden yaklaşımın geliştirilmesini söyler, yani transhümanist bir tavır alır. Tüm o sürdürülebilirliğin insan için olması gerektiğini söyler gibidir. Gerçekten hayret verici. Yazımı alabildiğine kısa tutacaktım ama yine de epey uzamış, burada sonlandırıyorum. Konuya dair bir önbilginiz varsa, şayet bu incelemeyi okuduysanız zannımca yeterli olacaktır, eseri okumanızı tavsiye etmem. Çünkü alabildiğine yüzeysel ve basit bir biçimde meseleler ele alınıp inceleniyor ve çıkarımlarının hepsi yerli yerinde değil. Bunu okuyacağınıza, aktüel olarak devam eden posthümanizm, transhümanizm tartışmalarını, özellikle makaleler üzerinden okumanız sizin için daha ufuk açısı olacaktır.
Sahip Olmak ya da Olmak
Sahip Olmak ya da OlmakErich Fromm · Say Yayınları · 20153,573 okunma
·
206 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.