Gönderi

Oysa Sen Bu Şehre Her Şeye Yeniden Başlamak İçin Gelmiştin!
Şehir, ne misafir etmekten onurludur seni, ne de onun sınırlarında olmaktan duyduğun yenilenmiş umutları önemser. Umutlarını her sabah bir kez daha yenilemeye meraklı yüz binlerce insanın her gece sokaklarına bıraktıkları hayal kırıklarıyla kör olmuştur gözleri; yüreği nasırlıdır ve eskimiş bir kartpostaldır şehir artık; ne kendini sever, ne adını. Oysa sen bu şehre her şeye yeniden başlamak için gelmişsindir. Yeni bir şehir yeni başlangıç, yeni bir başlangıç yeni bir hayattır. Sadece bu başlangıcı hayal ederek kaçmışsındır aşinalığı altında sıkıldığın kentten. Sadece bu başlangıç için selam vermişsindir bu şehre ve sadece bu yüzden doldurmuşsundur parkanın ceplerini umutlarla, anılarla ve izlerini silemediğin eski sevdalarla. Seni hayata yeniden dört elle sarmıştır bu yenilenme, ama yeniliği kendi içinde başlatman gerektiğini unutmuşsundur nedense. Yeni yenilgilere boyun eğecek bir şehirlisindir artık; onlardan birisindir: eksilen umutlarını her sabah yeniden doğurmaya çalışan bir divane. Kendine bile itiraf etmediğin yakarılardır artık, elinde kalan: Tanrıya yakarırsın, yıllar önce O’nu reddettiğini unutarak; şehre yakarırsın, duymalıdır sesini; yaşama yakarırsın artık gerçek etmesi için (n’olur gerçek etmesi için, lütfen gerçek etmesi için) umutlarını; kadere yakarırsın, önemsemeyerek böylesi bir düzenin sadece masal olduğunu iddia ettiğin eski zamanları… Ama senden başka sesini duyan yoktur ve bir şiire sonra kendi sesine bile tıkarsın kulaklarını. Artık acıyan yanlarını kesip atman gerekmektedir. İki ucu keskin bir kamaya dönüşen, başkalaşan hayallerini kullanırsın. Kan akmaz. Soyut bir kesiktir bu; ama yok etmeyi başaramaz korkularını. Şehirdeki her suret aclmaslz bir kurttur bu saatten sonra. Öldürücü bir silah haline getirmeye can attığın bakışlarını üzerlerine çivilersin; çünkü enseni yakan alazlı nefesleri vardır onların kalabalıklarında; hiç kimseye (kendilerine bile) saygı duymayan hoyrat bedenleri vardır ve körleştirdikleri gözlerine yansıtmadıkları kirli pençeleri vardır bir de. Üzerine samimiyetsizlik zırhını geçirir, koluna riyakarlık kalkanını takarsın. Hiç birine güvenmemelisindir; hiç kimseyi sevmemelisindir; kurtlar sevilmemelidir; sevdiğine karşı temkinli olmaktan vazgeçtiğinde apansız bir saldırıya uğrayacağından korkarsın. Tedirginlik çekmez leş kokulu parmaklarını yüreğinden. Artık sıcaklığına ve dostluğuna ihtiyaç duyduğun bir sevgili değil, cinsel açlığını doyuracak bir et yığını ararsın. Belki sevmişsindir bir zaman, gerçekten sevmişsindir paylaşmak duygusuna yürekten hizmet ederek, ama bu mümkün değildir artık; kurtlar izin vermez; eski masum aşklarını içinde derin hüzünler duyumsayarak hatırlarsın. Saldırılardan korunmak için sığındığın duvarlar, cicili bicili ama ruhsuz eşyalarla doldurduğun ev dostun değildir; konuşmaz, duymaz, paylaşmaz en acısı, dertlerini, sevinçlerini… Bu kahredici yalnızlığa çok fazla dayanamazsın. Tartışacağın pek bir şey kalmamıştır kendinle: Ya ömür boyu sessiz dört duvar arasında kurtlardan korkarak yaşayacaksındır, ya da dev dalgalı bir umman gibi kapının hemen ardında acımasızca bekleyen sürüye karışacaksındır. İçinde barınan son çocuğu boğarak sokaklara çıkarsın. Fark edilmemek için ürkütücü bir kurt maskesi geçirirsin yüzüne; onlar gibi davranırsın. içinden parça parça gider seviler, sevgiler, umutlar… Kararırsın. Sonra bir gün ararsın kendini -eski kendini (hani şehrin acımasız kurtlarından korumak için bedeninin en uzak kıyısına bıraktığın kendini: aslını, sen olanı, senden olanı); ama bulamazsın. O, aranızda asırlar olan eski bir dosttur artık. Maskeni çıkarırsın. Altında gördüğün dondurur kanını: Bu suret sana ait olan eski suret değildir; bir kurt sırıtır yüzüne aynalarda. Korkarsın. Senden bir şey kalmamıştır o yüzde artık. Kurtsundur. Her şeyinle (bakışlarınla, tavırlarınla, göz çukurlarında kıvrılan yangın ışıklarıyla, hırıltılı soluklarınla) bir “can emici”sindir artık. Maskeyi fırlatıp atarsın; ihtiyacın kalmamıştır; tüm benliğine işlemiştir çünkü o. Ağlamak istesen de ağlayamazsın. Seni taze kurbanlar bekler. Canlar emmek için sokaklara çıkarsın. İçlerindeki sevgilerle besleneceğin acemi sevgililer ararsın kendine. Sahte gülücüklerinin tuzağına düşen körpe dudakları ısırır, parçalarsın. Özürlü sevdalar doğurur kinin, kandırışın, dokunuşlarla ve etle kısıtladığın sözde aşkın… Oysa o, dudaklarını parçaladığın birileri, körpe aşklarıyla şehvetini beslediğin birileri, o acemi aşıklar bu şehre her şeye yeniden başlamak için gelmişlerdir. Ve bilirsin, yolcular da taşıyabilir o özürlü sevdaları ceplerinde parkalarının ve götürebilirler fazla kullanılmış anılarıyla birlikte uzaklara…
Aşkın Güngör
Aşkın Güngör
·
86 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.