Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

103 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
Kindi bu risalesinde Asr suresinde yer aldığı şekliyle insanın ziyanda olduğunu ve yanlış algıları sebebiyle kendine zulmetmesini konu edinir. Risalenin ana teması, üzüntü teması üzerinden hayatı anlamlandırmak üzerinedir. Filozofumuz üzüntünün insan hayatına etkilerini çeşitli açılardan ele alarak insanın üzüntü karşısında nasıl bir tavır takınması gerektiğini ele almaktadır. Kindi'ye göre üzüntünün ortaya çıkışı sevilenlerin kaybedilmesi ve beklentilerin karşılık bulamaması ile oluşur. Kişi bu iki husus karşısında kendini rahatsız hisseder ve bu durum kişide psikolojik bir rahatsızlık haline gelir. Kindi'ye göre üzülmek ruhun tabiatında olan bir duygu olmasına karşılık üzüntü karşısında acizlik hissetmek insan olmaya aykırı bir durumdur. Çünkü yine Kindi'ye göre kişi şayet hiç acı çekmemeyi dilerse esasen hiç yaşamamış olmayı dileyecektir. Kişi varlığının anlamını bulması için acılarında anlam bulmalıdır. Kindi, hüznü bertaraf edip gerçek ve sağlam mutlulukları ikame edebilmek için çeşitli misaller üzerinden değerlendirmeler yapmaktadır. Bu delilleri tek tek ele almak gerekirse ilk delil oluş ve bozuluş üzerinedir. Kindi'ye göre içinde yaşadığımız dünya hadis bir dünya olduğu için hiçbir şey asli suretinde kalmamakta her şey her an oluşmakta ve bozulmaktadır. Dolayısıyla bu dünya üzerinde değişim yoktur demek sistemin yapısına aykırı bir durumdur. Şayet değişimlerin olmadığı, oluş ve bozuluşun tesir etmediği bir gerçeklik arıyor isek bu ancak zorunlu akıl âleminde vuku bulur. Kişi mutluluğu ancak bu âleme bağlı kılmalıdır. Çünkü bu âlemde sabiteler olduğu için kişinin beklentisi anlamlı olacaktır. Aynı zamanda bu konuya bağlı olarak bir başka delil ise bu dünya üzerinde yer alan bizlerin sahip olduğu niteliklerde yatmaktadır. İnsan; duyu, haz ve isteklerden oluşur. Her insanda bu nitelikler farklı şekillerde tezahür eder. Herkeste farklı tezahürleri olan bir durum herkes tarafından yeniden oluşturuluyor ve bozuluyor demektir. Dolayısıyla bunlar da insanı üzen yapay şeylerdir. Aynı şekilde bu üç kavram insanda alışkanlık meydana getiren, insana bir nevi gözlük takan algılardır. Çünkü istek ve hazlar insanlarda alışkanlık meydana getirir. Ve bu istekler şayet üzgünlük peydah ediyorsa elbette ki her defasında bu üzüntü tekrarlanacak ve üzüntü kişinin tabiatına sirayet etmeye başlayacaktır. Fakat bu durum insan tabiatına aykırı olduğu için bir tutarsızlık hali meydana gelecek ve bu durum insanı daha büyük buhranlara sokacaktır. Kişi tabiatında olmayanı zorla tabiatına uydurmaya çalıştıkça esasen var olmayanı istemiştir. Ve bizler biliriz ki var olmayanı isteyen bir kişi arzusunu gerçekleştiremez. Buna bağlı olarakta kişi daha çok üzülür. Bu noktada kişi arzularını kendi beklentilerine, tabiatına uygun ayarlayarak hareket etmeli ve tabiatına aykırı davranmayarak mutluluğu yakalamalıdır. Arzu ve hazlar dışında kişi duyularına da yenilmemeli, görmediği bilmediği şeylerin avuntusunu içinde bir kor olarak taşıyarak kendisine bir sırça köşk inşa etmemelidir. Çünkü sırça köşkler yapanlar bir gün o köşklerin büyük bir yıkımla yıkılacağını da kabullenmiş olurlar. Dolayısıyla sırça köşkler değil, var olan ve varlığı kişiye mutluluk veren beklentiler içerisine girmeliyiz. Önemli olan hayallerin büyüklüğü değil, gerçekliğin verdiği tattır. Şayet kişi rüyasında elma, gerçekte ise zakkum yemekte ise vakaya aykırı davranmış olur. Aynı şekilde kişi kaybettikleri için de üzüntü duymamalıdır. Çünkü zaten hali hazırda elde edemediği bir şeyi kaybetmenin üzüntüsünü yaşamak kendi içerisinde bir çelişki barındırmaktadır. Bu durum insanın hayatında farklı şekillerde tezahür edebilir. Örneğin sevdiğimiz bir arkadaşımız bizimle konuşmayı bırakabilir, bize ait olduğunu düşündüğümüz mal zayi olabilir, hayalini kurduğumuz ev satılmış olabilir. Örnekleri çoğaltmak mümkündür fakat teoride hepsi insanın yanlış algılarına bağlı olarak ortaya çıkan suni şeylerdir. İnsan, nihai olarak yeryüzünde ev sahibi konumunda olmadığını, burada misafir olduğunu, herhangi bir insanın, malın, hayalin kendisine ait olmadığını hatırından çıkarmamalıdır. Çünkü aksi takdirde yapaylıktan oluşan bu dünya gdo içeren ürünün insan vücudunda yarattığı ters etki gibi olumsuz bir etki bırakabilir. İnsan bedenine gdolu ürün sokmamak hususunda ne denli titiz ise ruhuna da gdolu ve yapay şeyler sokarak kendini üzüntülere gark etmemelidir. Çünkü insanoğlu bedensel sağlığı için çeşit çeşit ilaçlara, ameliyatlara katlanırken bedenini çürümeye terk ederse kendi içerisinde bir tutarsızlık yaratmış olur ve bu durum insan açısından mutsuzluk oluşturacaktır. İnsan, mutsuzluktan kaçmak için kendi iç tutarlılığını sağlamalıdır. Duyu, haz, acı dışında bizatihi insanın kendisinden kaynaklanmayan, başka insanlar ile gelen mutsuzluklarda insana isabet edebilir. Böyle anlarda yapılması gereken şey, geçmişte yaşanan acı tecrübelerden kurtulma çarelerini hatırlayarak şuanda hali hazırda bulunan üzüntünün de kalıcı olmadığını idrak etmek ve bu hususta vakurlu davranmaktır. Çünkü üzüntü ancak onu alıp yaşatanda hayat bulur. İnsan bir toprak parçasıdır. Ve her insanda üzüntü tohumu kuvve olarak bulunur. Fakat ancak üzüntü tohumunu gözyaşları ile sulayan insanlar üzüntüyü yaşarlar. Filiz bulan üzüntü tohumları insanı bir sarmaşık gibi sarmalar ve hayatı yaşanmaz kılar. Dolayısıyla üzüntü tohumlarını yeşertmemek insanın en asli vazifesidir. İnsan, gönül sularını ancak değerli amaçları yeşertmek için kullanmalıdır. Çünkü o amaçlar insanda mutluluk meydana getirerek insanın değerine değer katar. Kişi şayet değersiz şeyleri kendine amaç edinerek onlara hayat verirse Kindi nazarında akılsız kişiden farksızdır. İnsan nazarında hayatı anlamlı kılan en değerli şey ölümün bizatihi kendisidir. Çünkü şayet ölüm olmasaydı insan yaşadığı hayat içerisinde bir anlam bulamazdı. Fakat çoğu insan ölümü değersiz bir amaç olarak görmekte ve ondan korkarak mutsuzluk duymaktadır. Çünkü bu dünyanın geçiciliğine aldanan insanlar her daim ışıkların açık, eğlencenin daim olmasını isterler. Fakat gerçek anlamda mutluluğu arayan birinin ışıkları çoğu zaman kapalıdır. Çünkü bir köşede nefsini tezkiye etmek ile meşguldür. Nefsini tezkiye eden kişi ise mutluluğu yakalamış demektir. Tüm bu delillendirmeler sonrası denilebilir ki ana fikrimiz kişinin ancak doğru bakış, anlayış, kalp ve akılla mutluluğu elde edebileceği şeklindedir. Çünkü tüm üzüntülerin kaynağında bu dört kavramda yatan yanılgılar yer almaktadır. Bu ana fikri benimseyen bir kimse bakışını, anlayışını, kalbini ve aklını tezkiye ettiği takdirde mutluluğa ereceğini bilir. Şayet bu dört ayaktan biri eksik olursa kamiliyet hâsıl olmayacaktır. Çünkü araba dört tekerlekten oluşur ve direksiyonda yer alan insan ancak dört tekerleğin tam olması sonucu hareket edebilir. Hareket edemeyen insan olduğu yerde sayacaktır. Fakat bu durum tabiata aykırı olduğu için insan buhranlara düşecektir. Bana göre Kindi üzüntü noktasında evrensel bir doktrin ortaya koymuştur ve bu doktrin her yönüyle tahlil edilerek okullarda okutulmalıdır. Bana göre üzüntü denilen şey insanın kendine olduğundan daha fazla anlam atfetmesine bağlı olarak ortaya çıkmaktadır. Çünkü insan yaşam döngüsü içerisinde kendini her daim evrenin merkezine koyar ve sürekli olarak her şeyin o merkez etrafına ikame olmasını ister. Bu durum şayet merkezin etrafında yer alan insanlar tarafından sağlanırsa merkezde yer alan insan kendini güvende hisseder. Fakat bu güven problemlidir. Şayet insanlar o merkezi kabul etmeyip görmezden gelirse kabul edilmeyen kişi buhrana girer ve bu da problemlidir. Çevresi tarafından takdir bekleyerek hareket eden kişi kimliğini başkalarına bağımlı hale getirdiği, mutluluğu başkalarına bağlı hale getirdiği için kendi varlığını ipotek altına almıştır. Çünkü yarın mutlu edenler gitmek isterse merkezde yer alan bağımlı kişilik gitmemeleri için her şeyi yapacaktır. Bu durum ülkemizde kadın cinayetleri olarak kendini göstermektedir. Çünkü merkezde yer alan kişi ailesi tarafından el üstünde büyültüldüğü ve sırça köşklere konulduğu için büyüdüğünde o sırça köşkün ihtiyaçları karşılanmadığında hırçınlaşır ve istenmeyen sonuçlar yaratır. Diğer taraftan şayet kişi kabul görmediği için üzüntü duyarsa bu defa da topluma yabancı hale gelir ve neden her şey benim başıma geliyor şeklinde sorular sormaya başlar. Bu sorulara nitelikli cevaplar verilemezse şayet kişi hayatında bir anlam bulamaz ve intihar eder. Madalyonun her iki tarafı da zararlı sonuçlar doğurur. Kindi'nin de temas ettiği üzere yanlış algılar, bakışlar, kalpler ve akıllar insanlara yanlış şeyler yaptırır. Kişi bu yanlışlıklara düşmemek için kendi varlığına saygı duyarak kendi benliğini oluşturmalıdır. Yaşadığı olumsuzlukları birer imtihan ve ders vesilesi olarak belirleyip ona göre sağlam bir tavır ortaya koymalıdır. Kindi'nin mutluluk arayışında olan insan için sunduğu çıkış yolları oldukça tatmin edici ve yeterlidir.
Üzüntüden Kurtulma Yolları
Üzüntüden Kurtulma YollarıYa'kub B. İshak El-Kindi · Benli Yayınları · 2016238 okunma
··
1.286 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.