Erdal ERENBazı kitaplar vardır ki, bir beklenti içine girmeden, içinde ne olduğunu bilip, onu yadetmek için okunmalıdır. İşte Sevgili Birol Öztürk'ün bu eseri de onlardan biri. İç ürpertici, can yakıcı, göz doldurucu !
Kitabın en sevdiğim yönü tarafsız olarak kaleme alınması oldu. Şöyle ki Erdal Eren başlığı altında, darbe döneminde fütursuzca katledilmiş onlarca cana yer verilmiş eserde, üstelik de kenan evrenin dediği gibi,bir sağdan,bir soldan...
" Erdal ;
• 2 Şubat 1980 tarihinde gözaltına alındı.
• 4 Şubat 1980 tarihinde tutuklandı.
• 5 Şubat 1980 tarihinde askeri savcılık tahkikatını tamamlamış olarak, iddianameyle birlikte dava açtı. Savcılık, Erdal Eren için Türk Ceza Kanunu'nun 450/9.maddesi gereğince idam talep etti.
• 8 Şubat 1980 tarihinde Sıkıyönetim Mahkemesi, duruşmanın 13 Şubat 1980 tarihinde yapılmasına karar
verdi.
• 13 Şubat 1980 tarihinde duruşma yapıldı. Mahkeme
hemen karar verdi: İDAM! ...
"12 Eylül 1980 askeri darbesi kesinlikle bir oldubitti değildir.
Bu günlerimizi ipotek altına almak isteyen emperyalist bir tezgahtır.
Bu ülkenin insanlarına acıyı reva gören,geçmişi bir kabus gibi hatırlatıp da anıdan dahi saydırmayanlara binlerce kere lanet olsun!
12 Eylül faşizmi, sırf muhalif oldukları gerekçesiyle,çocuklarımızın boynuna idam ipi takıp , boylarının ölçüsünü darağacında almıştır.
Dün, bugün, yarın, her zaman ve her koşulda "faşizm bir dünya görüşü değil,insanlık suçudur" diye haykırmalıdır insanlık.
Adı da soyadı da kaderinin özetiymiş bir yerde.Erkenden yeşerip de devrimci mücadele içine giren bu çocuk, yine erkenden, daha on yedi yaşındayken hayata veda etti. Ya da şöyle demek lazım; henüz on yedi yaşındayken yaşam hakkı gasp edildi.
Yaşasaydı, yani yaşamasına fırsat verilmiş olsaydı, şimdilerde ellili yaşlarında olacaktı. Sakallı, bıyıklı hatta saçları, sakalları, bıyıkları yer yer kırarmış bir adam olacaktı Erdal. Evlenirdi de,çocukları da olurdu, belki torun sahibi bile olurdu. On yedi yaşının deli fişekliğini masum bir macera olarak anımsar ve anlatırdı çocuklarına. Ama olmadı, onun en kutsal hakkı olan yaşam hakkını elinden aldı caniler. Geridekilere, onun kısacık ömründen kalan hatıralarla yetinmeyi bırakarak.
Erdal'ı henüz on yedi yaşında, körpecik bir fidanken asanlar, bu cinayetlerinden dolayı hâlâ yargılanmadılar, sorgulanmadılar. Onlar, mutlu mesut ve uzun bir ömür sürüp, emekliliklerinde hobilerinin peşine koşup nü resimler çizerek, ne kadar hassas ve duyarlı olduklarını sözüm ona göstererek, ömürlerine ömür kattılar. Onlar, işledikleri cinayetlerin vebaliyle, bu halkın gıyabında her gün binlerce kez yargılanıp idam edildiler. Tarih,bu kara günlerin hesabını elbette soracaktır.
Erdal'ın hikayesi, bu ülkenin yaşadığı o travmanın da özetidir. Çocukları korkutulan, öldürülen bir ülkenin huzurlu ve mutlu sabahlara uyanmasını beklemek ahmaklıktır.
ERDAL EREN katlinin her yıldönümünde önce halkının gönlünde sonra da her yerde direnç ve sevgiyle anılmaya devam ediyor...
Ahmed Arif'in muazzam dizeleri ile bir virgül koymak isterim. Virgül diyorum çünkü yaşanılan ve yaşatılan bu acılar asla noktalanmayacak. Erdal Öz'ün dediği gibi; direnelim, yılmayalım, verilmiş haklarımız bizimdir, hiçbir gücün bunu yok saymasına, ezip çiğnemesine müsaade etmeyelim. Emperyalist ve kapitalist mihraklara boyun eğerek, onların bizi kul köle edip, kuklaya çevirmesine seyirci kalmayalım...
Haberin var mı taş duvar?
Demir kapı, kör pencere,
Yastığım, ranzam, zincirim,
Uğrunda ölümlere gidip geldiğim
Zulamdaki mahzun resim.
Görüşmecim yeşil soğan göndermiş
Karanfil kokuyor cigaram
Dağlarına bahar gelmiş memleketimin...