Gönderi

%34 (241/702)
·
Puan vermedi
#Spoi. Raskolnikov'un 196. sayfada kendi kendine beyin fırtınası yaptığı, Hugo'nun en bilindik ve sevilen eserlerinden biri olan #BirİdamMahkûmununSonGünü'ne yer verilmiş olmasının yarattığı hoşnutluk bir yana, Dostoyevski'nin burada ana karakter ile benlik - özlük arasında kalan bir beden taşıyıcısının girdiği karmaşaya yer verir. "Acaba nerede okumuştum?" diye düşünüyordu bir yandan da, "İdam mahkûmunun biri ölümden bir saat önce, yüksek bir dağın tepesinde, ancak iki ayağının sığabileceği kadar daracık bir yerde yaşaması gerekse, çevresindeyse uçurumlar, okyanuslar, sonsuz karanlıklar, fırtınalar ve sonsuz bir yalnızlık olsa, yine de o bir avuç yerde ömrü boyunca, binlerce yıl, sonsuza dek yaşamanın, o anda ölmeye yeğleneceğini söylemiş. Yeter ki yaşasın! Aman Tanrım, bu nasıl bir gerçek böyle?! Bu nasıl gerçek? İnsan ne alçak yaratıkmış..." Paragrafı burada bölecek olursam, günlerinin birbiri ardına kovaladığı yaşam(?)ından hoşnutsuzluk duyup hastalandığı an ona iyiliğini esirgemeyen Razumuhin'den dahi, -ki en kadim dostuydu Raskolnikov'un- kendini sıyırıp yolun onu götürdüğü köprüye adımlarken düşünür. Peki ama, nedendir bu düşünüş? Üniversite yıllarında eline geçip okuduğu eseri o hasta hâliyle hatırlaması bir yana, Mihayloviç Dostoyevski'nin Hugo'ya olan saygınlığını da burada anlamış bulunuyorum. Bir tarafta yaşamından memnun olmayan genç bir (eski) üniversite öğrencisi, diğer tarafta ise kendini idam sehpasının tepesine götürülmeyi bekleyen bir adamla kıyaslar. Elimizdekilerin kıymeti, kadrî böyle durumlarda anlaşılmalı mıdır? Ya da, Raskolnikov'un ateşli ve baygın geçirdiği zamanlardan sonra ayaklanışı, aklı başında olmadığından dolayı çok kafa yorulmamalı mıdır? Bilinmez. Devam eder Raskolnikov : "Bunun için insana alçak diyen de alçaktır!" Ana karakterin burada kendi fikirlerinden, en az hayatı ve yaşamından duyduğu tiksinti ve hoşnutsuzlukla birlikte iç mûkayesisini tekrar görmüş bulunuyorum. Değişkenlik, doyumsuzluk, nedensizlik ve insanın kendi kendine zindanı hâline getirdiği o dört duvar; "aklının karanlık odalarında" sıkışıp kalmışlığı bir aforizmasal olarak ana karakterin attığı adımların altında saklandığını sezimliyorum.
Suç ve Ceza
Suç ve CezaFyodor Dostoyevski · İş Bankası Kültür Yayınları · 2006161,3bin okunma
··
87 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.