Dikkat spoiler içerir!!!!
Romanımız 2073 yılında geçiyor. Ve gelecekte yaşamın nasıl olacağına dair
çok gerçekçi fikirler veriyor. İleride insan ilişkilerini, doğa- insan ilişkisini, devlet-
toplum ilişkisinin nasıl evrileceğini anlatıyor. Ne kadar geleceğe dair olsa da
günümüzle karşılaştırdığımızda birçok ortak noktaya değiniyor yazar. Günümüzde sokağa çıkma yasağı adı altında, insanlara
yalnızlaştırma politikaları uygulanıyor. Eve hapsedip telefona, bilgisayara
gömülmelerine sebep oluyorlar. Gelecekte de Amerika özentiliğinin sonucu
olarak gökdelenlere insanları tıkıp, karınca gibi görünmeleri ve karınca gibi
muamele görülmeleri ne sebep oluyorlar. Bu da yine insanları yalnızlaştıran, tek
tip insan modelini barındırmaya çalışan bir sistemdir. Bunun yanı sıra insanoğlu,
çoğunluğa göre yaşamayı bir yaşam biçimi haline getirmiştir. Kendi konutlarını
dev yapıların yanında zavallı, çirkin görmeye başlamışlardır. Oysa kendi
evlerinde gayet mutluyken, yüksek binalarda oturmayı bir statü haline
getirmişlerdir. Kat yüksekliği arttıkça böbürlenmeleride artıyor, aşağıdakileri
küçümsüyorlardı. Fakat yükseğe çıktıkça yalnızlığın çepeçevre sardığını
hissediyor acizlikleri karşısında elleri kolları bağlı kalıyordu. Gökdelenlerin bu
tekdüzeliğine karşı çıkan, kendi evini bu yolda vermemek için direnen tek bir
kişi vardı. Hikmet Şirin. Kitapta tek çıkar ilişkisinin olmadığı, samimiyetin ve
saflığın son halkası olarak kalan tek kişi. Evini yıktırmak isteyen Temel Diker’e
bile kapısını açan bir güler yüzü ile ve kedileri ile inceliğini yansıtan, geçmişine
saygı duyan bir adam. Kendi evinden ölmeden çıkmayacağını söyleyen Hikmet
Şirin’in dediği üzerine oldu.
Tüm kamu kurumlarının, fabrikaların, limanların, madenlerin, ilkokuldan
üniversiteye kadar sayamadığımız birçok kurumun özelleştirildiği bir Türkiye var
karşımızda. Yerli-yabancı demeden satılan ve bunu övünç kaynağı yapan bir
hükümet. Ve iktidarda kalmak için bir İsrailli kodamana kira ödeyen bir
başbakan. Ardından her şeyin özelleştirildiği böyle bir durumda yargının da
özelleştirilmesi gerektiğini savunan bir avukat Can Tezcan. Karakterimizin içindeki devrimin öncüsü, eser
kalmamış proleterya sınıfının değil kodamanlarındır.
Can Tezcan avukatlığını yaptığı Temel Diker’in işlerini yasayı tekeline alarak
daha kolay yapacağını düşünür. Ve Temel Diker'i Amerika hoşnutluğuna her
geçen gün daha da yaklaştırır.Tabii vicdan muhasebesine girmeden. Yargıyı özelleştirme girişimlerine girdiğinde, başbakan Mevlüt Doğan’ın zaten yargıyı
bir mal olarak kullandıklarını görüyoruz. Şimdiki gibi. Ve devamında cebini
düşünen, rantçı, kendi payına düşeni alan biri olarak karşımıza çıkıyor. Yargının
özelleşmesine dair Mevlüt Doğan'ın işbirliğine ortak olmayan Can Tezcan’ın tek
avuntusu boyun eğmemek. Sonuç olarak işler Mevlüt Doğan’ın istediği gibi
gitmeyince çıkarları doğrultusunda ölümü hak görüyor. Bu düzenin içine
doğmuş olabilirler. Fakat çıkarcı, sevgi ve saygıyı alıp verilen bir mal gibi gören,
adaleti süpermarkete benzeten , idealist düşünceler etrafında düşünüp mekiği
ile 550 metre yüksekliğinde lüks dairesine çekilen düzeni de kabul etmiş
oluyorlar.