Gönderi

Hiç Mavi Leğende Yıkanmamış Gibi Mocha içemek Yıllar önce ekşisözlük'te okuduğum bir başlık hayata bakmak noktasında bana muazzam bir pencere açmıştı ; Hiç leğende yıkanmamış gibi Mocha içmek . Starbuckslarla daha yeni yeni tanıştığımız, Starbuckslu şehirleri ezbere sayabildiğimiz ve onun bulunduğu şehri medeni saydığımız dönemlerdi onlar. bütün çaycıların ve kafecilerin "Ulan iki liralık kahveyi nasıl on liraya satıyorlar, o zman bende on lira yapam." diyerek mevzuyu sadece kahvenin fiyatı sandıkları bir zaman diliminden bahsediyoruz. Biz kafelerin kahve fiyatını artırdıkları o döneme odaklanmışken diğer yanda farketmediğimiz bir kitle çıktı piyasa; "Sabahları expresso içmeden asla ayılamıyorum" tayfası. İnsanlar kafelerinin fiyat stratejisi ile ilgileniyordu. fakat asıl meselen olan marka kültürünü gözden kaçırıyorlardı. işte o sırada ünlü iletişim stratejisti Peter Drucker'ın " Kültür stratejiyi kahvaltı niyetine yer." sözü yerini buluyordu adeta. herkes hayatında ilk kez duyduğu kelimeleri starbucks kasaları önünde yaylana yaylana söylemeye başlamıştı. bu kasalar önünde herkesin unuttuğu çok önemli bir detay vardı "Mavi leğende yıkanmış olmak" artık onlarda değeri sadece on lira olan yeşil logolu bir kağıt bardakla milyonluk caka satabileceklerdi. Mutluydular, kendilerinden yaşça büyüklere o mekanda isimleriyle hitap edebiliyordu erkekler. kızlar Türkçe'yi dillerinin ucundan boğaza doğru alarak ve konuşurken dudaklarını ve çenelerini tembelleştirerek fok balığı gibi konuşuyordu. Ebeveynlerin öğrenci çocuklarına verdikleri harçlıkların ciddi bir kısmını beyaz bardaklara doldurup kültürleriyle harmanlayarak eve gönderiyordu Starbucks. Şimdi siz eleştirdiğimi düşünüyorsunuz değil mi? yanılırsınız. Üründe yapılmış köklü bir inovasyonun seyri doğru markalaşma ile birleşince işte toplumlar üzerinde böyle bir etki oluşturur. Buradaki problem bunu yapanın biz olmayışı. bu bir japon markası olsaydı hepimiz birkaç kelime japonca konuşuyor olurduk. Koreliler'in uyduruk müziklerini K-POP adıyla bütün dünya ergenlerine itelemeleri gibi ya da TikTok'un bütün alt kültür tabakayı kendine adanmışlar topluluğu olarak hazırlaması gibi... Bu kadim kültürlerle marka kültürlerinin bir mücadelesi ama dünyanın hiçbir yerinde kadim kültürün kazanamadığı bir savaş bu. Dünyadaki diğer kadim devletler kendi kültürünü korumak için bir kısım çalışmalar yapsa da bizde bu yönde yaprak kımıldamıyor olması daima kaybedeceğimizi gösteriyor. Bizim kültür savaşçılarımız mazgallara Coca Cola ya da arzuya göre Fanta, Sprite filan döker durumda. Farkında mısınız Starbucks'ta kahve içerken siyaset konuşulmuyor. insanlar ya günlük goygoylarını yapmak için toplanıyor ya da hayal kurmak için. önemli noktada bu ikincisi işte. kağıt bardaklar filmlerde gördüğümüz hayatları yaşayabilmek için bize hayal kurduruyor. bazıları çalışmak için ofis niyetine kullanıyor ama onlar da aslında bu ikinci sınıfa giriyor. orada çalışmanın en iyisi olmadığının herkes farkında ama orada çalışmanın en iyisine giden yolun başlangıcı olduğunun da. Büyük hayallerin başlangıç noktası gibi burası. Tüm bunlara çok kötü diyemeyiz aslında. Buna karşı koymak da sizi insanlardan ve genel gidişattan uzak kılar. Arkasında felsefe sunan iyi fikirlere karşı kafa kafaya mücadele edemezsiniz. Bu güzellikleri kendi yanımıza alarak benliğinizi kaybetmeden kullanmalıyız. Hayal kurmak ve bu amaç için sunulan alanda hayalleriniz için çalışmak çok güzel bir şey. yeter ki o kahveyi söylerken 21. yüzyıla direkt ışınlanmış, 90'ları yaşamamış gibi yapmayın. Hayat standartlarımızın yükseldiği ve rızkın gerçekten bollaştığı şu zamanlarda geçmişe yokmuş gibi davranmak dışarıdan bakıldığında sizi sadece aptal yerine koyar. Kendinizi her kaybettiğinizde mavi leğende yıkanırken gülümsediğiniz o bebeklik fotoğrafınıza bakıp silkelenin lütfen. O kahveyi için, evet ama kendinize batıdan ayna tutmayın. Brezilya kahvesinin farklı bir pişirilme yöntemiyle adını Türk kahvesi olarak alması gibi. Yerel olan güzeldir, çok kıymetlidir, kendinizi hakir görmeyin ve unutmayın, özendiğiniz bu şeyler de aslında onların yerelleri. Problem kendi yerellerimizi unutup değersiz olduğuna inanmak ve onların yerellerini yüceltmemiz. işte böyle olunca "ne ondan ne bizden" bir teneke kitleye ait oluyorsunuz. Yoksa kağıt bardakta kahve içmenin size bir zararı yok. son olarak Cemil Meriç'in şu sözü ile bitirmek istedim "Emperyalizmler tuzağa düşürmek istedikleri ülkeleri kültürleriyle fethetmez; Kültürsüzleştirerek, kültürsüzlüklerine inandırarak yok eder." Talha gülören
··
185 views
ㅁTardisㅁ okurunun profil resmi
Çok güzel yazmışsın
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.