Burke'ün devrim eleştirisi, söz konusu akıl anlayışının bir eleştirisidir. Burke, tıpkı Hume gibi, siyasal kurumların ve değerlerin, aklın değil uylaşımın ürünü oldukları, dolayısıyla değerlerinin akılla takdir edilemeyeceğini düşünür. Bu nedenle Burke, tarihsel süreç içerisinde toplumların çeşitli ihtiyaçlarına binaen ortaya çıkmış ve bu ihtiyaçlara cevap vermeye devam ederek işe yararlılıklarını kanıtlamış olan, yani deneyim süzgecinden geçerek bu güne kadar gelen mevcut kurumların ve değerlerin değersiz olarak görülemeyeceği kanaatindedir. Burke'e göre, bu kurumların ve değerlerin varlığı, toplumsal düzenin ve ahengin sağlanması açısından hayati bir öneme sahip olduğu için, onları tarihdışı bir akla dayalı doğal hukuk adına değersiz görüp ortadan kaldırılmaya yönelik bir girişimin, telafisi mümkün olmayan sonuçlar doğurması kaçınılmazdır.
Siyasetin meşruiyet ilkesi olarak, soyut aklın ürünü olan doğal hukuk yerine, tarihsel deneyimin ürünü olan geleneği koyarak tıpkı diğer şeyler (din, ahlak ve hatta akıl) gibi, hakların da, ''doğadan veya genel olarak insan türüne ait herhangi bir şeyden değil, sadece belirli bir insan kitlesini uygar bir toplum yapan itiyadi ve gelenek haline gelmiş olan uygulamalardan doğduğunu'' kabul eden Burke, muhafazakar siyasal düşüncenin kurucusu olarak kabul edilir (...)
Aydınlanmacı liberalizmin toplumun doğal hukuka uygun olarak inşa edilmesi anlayışında ifadesini bulan devrimci ruhuna karşın Burke, canlı olarak kabul ettiği ve bu nedenle de gelişmeye yönelik bir eğilimi içlerinde barındırdıklarını düşündüğü mevcut kurumların yeni durumlara uyarlanarak korunmasını esas alan tedrici bir ilerleme anlayışını savunmuştur.