Gönderi

Prufrock Sıkıntısı
Hadi gidelim sevgili okurum, gidelim muhteşem ikizim. Akşam hiç olmadığı kadar donuk bu gün, Londra her zamanki gibi iğrenç. Hadi atla, asla olamayacağımız o yere gideceğiz seninle. O bildik izbe restoranlara, tek gecelik pis otellere, limanın o iç karartan leşliğine ve belki de daha ötesine. Kaçmak için elimizden geleni yapacağız kendimizden ve o sorudan. Evet yollar ısrarcı, sürekli bir şeyi getiriyor önümüze, önemseme , radyoyu aç. Garip bir şey yok, burası Londra, Sistine Şapeli konuşacak tabii kadınlar. Ama hep düşünmüşümdür, dokunamadıktan sonra ne anlamı var. Her zamanki gibi pis bir sis yine , özellikle sarmış sanki etrafımızı. Bilmiyorum belki duman, belki büyü. Sanki tutmak istiyor bu bataklığın içinde bizi. Siz busunuz, başka bir yol yok önünüzde, eninde sonunda kaybolacaksınız içimde herkes gibi diyor. Kötü kedi, Londra'nın onca faresi arasında neden ben? Sorun değil ama , bırakırız arabayı sisi arkamızda, sarı olan ne varsa hem. Gece önemli olan, gece saklar bizi içinde. Hadi bırak artık şu dumanı tek başına, kaçalım balkondan bize bakan gözlerden va kollardan. Takalım yeni yüzlerimizi, koşalım yeni dünyaya, yeni insanlara, ya da sadece oraya doğru. Sadece günlerin ve işlerin olduğu o ülkeye. Hadi ikizim , tut ellerimi , dokunamadıktan sonra anlamı var Michalengelo'nun. Biliyorum binlerce soru işareti var kafanda, binlerce kez düşünüyorsun, bir şeyler yiyor beynini/beynimi. Binlerce hayalinin gerçekleşmeyeceğinden korkuyorsun ve binlerce defa siliyorsun her şeyi. Ben söylüyorum ama burada. Gelecek zamanı, cesaret edebilirsem eğer, cesaret edebilirsen. Evet geçti gibi görünüyor aslında zaman, gelmekten çok. Kelleştik biraz evet, hafif göbek ama en önemlisi umutlarımız, bir zamanlar olan, onlar kelleşti belki. Eskiden o sımsıkı kavradığım kararlarım, şimdi dağılıyor ufak bir esintiyle. Gerçi hiç düşünmemiştik evreni yenebileceğimizi şu ana kadar. Ufak bir nefes, belki biraz cesaret ihtiyacımız olan. Unutabilirim belki o zaman söylenenleri. Hep konuşuyorlar gittiğim her yerde. Hayatımız şarap kadehleri ile şekillenirken ortaya atıyorlar beni, beni ve seni, ikizimi. Atıyorlar , sonra da dev bir ekrana yansıtıp inceliyorlar baştan sona, listeliyorlar bütün kötülüklerimi, bütün iğrençliklerimi. Gülümsüyorlar sonra bizi de diğer stereotiplerin arasına kaydettiklerinden emin oldukları için. Buna rağmen unutabilir miyim? Boşaltabilir miyim içimi, yeni bir, başka bir şey olmak için? Bırakabilir miyim tüm o basmakalıp cümleleri içimi bıraktığım o çöp kutusuna? Dokunabilir miyim o yumuşak serin kola? Başka bir hikaye, hatırlıyorum, sen yoksun daha sevgili okuyucu. Ve ben her zamanki gibi alçağım. Belki de sadece hüzünlü, bilmiyorum. Bütün o ikindilerden, akşamüstülerinden, kitaplardan, politikadan, hayattan, şarkılardan, kısaca tüm o ıvır zıvırdan sonra korkmuştum ölesiye. Dokunamamıştım yine. O soru karşıma çıkmış ve kaçmıştım. Olsundu, önemli değildi. Değerdi yaşamaya. Güzeldi her şey. Sahteydi her şey. Ölmeliydi her şey. O bir anlık beni koyabilselerdi okul müfredatlarına tüm sinirlerimle, heba olmazdı belki yeni nesiller yapmalı mıyım diye. Ama hala içimde aynı soru, değer miydi gerçekten söylemeye, başka türlü yaşamaya? Belki o yüzden buradayım şimdi elimi uzatıyorum sana ikizim. Ama biliyorum , ne Romeo ne Juliet'im ben. Ailelerin değerli büyükleri de değil, sadece suflör'üm uzaktan Capulet'lerin repliklerini fısıldayan. Cyrano belki. Boş zamanların boş şovalyesi. Bir soytarı kadar rolüm yok bu oyunda aslında, sadece gereksiz bir müştemilat. Uzaklaşıyorsun farkındayım parmaklarımdan. Yengeç olabilirdim, dokunmak istemeyeceğin. Biriz ikimiz de biliyorsun. İstesem de söküp atamıyorum. Ne kadar yaşlanırsam yaşlanayım genç tarafım olarak kalacaksın içimde, ya da ben senin saçma tarafın olarak. Aptalca yürürken deniz kenarında , denizkızlarını göreceğiz ve koşacağız onlara doğru birbirimizden habersiz. Ve sen ya da ben bulmuşken belki olmamız gereken yeri, diğerimiz boğulacak en tatlı ölümüyle denizin. O yüzden söyle okurum, söyle ikizim, söyle bildiğim tek ben. Var mı gerçekten cesaretin yaşamaya? Şiir: #75886060
··
2,217 views
Levent okurunun profil resmi
Şiir gibi bir anlatı olmuş, üzerine yazdığınız şiirin bir başka versiyonu sanki. Kendimi kaptırıp gittim sabahın bu alaca karanlığında. Bir okurun olarak o cesaretin olmadığını fark edeli de uzun zaman oldu!
Erhan okurunun profil resmi
Çok sağolun, taklit hep elbette, ve cesaret etmek, haklısınız, imkansız neredeyse.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.