Peyami Safa, edebiyatına hayran olduğum; ideolojik duruşunu beğenmediğim bir yazar. Buna karşın "Canan" isimli bu eser, Peyami Safa'nın okuduğum tam 8. kitabı oldu. Anlatmak istediğim şudur ki, bir okur olarak benim için en önemli konu, yazarların edebi kişiliğidir. Onun dışında bir yazarın özel hayatında neler yaşayıp yaşamadığı veya benimkine uygun görüşlere sahip olup olmadığı, nazarımda önemli değildir. Umarım sizler de bu görüştesinizdir. Çünkü bizi burada bir arada tutan tek şey, edebiyatın ta kendisidir.
Kısaca Peyami Safa'dan bahsetmek gerekirse, okuduğum romanlarında olaylardan çok psikolojik tahlillere önem veren, toplumdaki ahlaki çöküntüyü ele alan, zıt kavramları iç içe işlemeyi seven, Türkiye'nin doğu-batı çatışmasını işlemeyi seven bir yazardır... Safa'nın eserlerinde, insanın ruh halinin, psikolojik tasvirlerinin derinlemesine bir şekilde önümüze sunulduğunu, bununla birlikte birçok sosyolojik tespitin de yer aldığını görürüz.
Canan isimli bu eserde de Peyami Safa'nın yukarıda saydığım her zamanki konularından olan derin psikolojik tahlillerine, toplumdaki ahlaki çöküntülere değinmesine ve Türkiye'nin doğu-batı çatışmasını işlemesine şahitlik ediyoruz. Tabii ki tüm şahitliklerimiz Peyami Safa'nın bakış açısı çerçevesinde gerçekleşiyor...
Kitabın konusu ise karakterler üzerinden anlatıldığında daha iyi anlaşılabilecek olup şu şekildedir:
Kitaba ismini veren Canan, mevki, makam ve para için her şeyi yapabilen, isteklerini elde edebilmek için hırslı, bencil, ahlaksız, namussuz biri olmayı göze alabilen, sevgi, aile gibi değerleri hiçe sayan, iyi giyimli, kıyafetine dikkat eden, maddiyata önem veren, Avrupai tarzda konuşan ve erkeklerle istediği gibi oynayan alımlı bir kadındır. Üzülerek ifade etmek isterim ki, kitapta Canan için kullanılan birçok kelime, kadınlara karşı kullanılmaması gereken aşağılayıcı ve hakaretvari kelimelerdir. Bu yönüyle Peyami Safa'yı eleştirmemek olmaz...
Lami ise, beş yıllık evliliği olan, genç ve geleceği parlak bir erkektir. Canan ile tanıştıktan sonra, karısı Bedia'yı aldatmaya başlar ve karısı ile sevgilisi arasında kalır.
Bedia ise, Peyami Safa'ya göre bir ahlak timsalidir ve her kadının sahip olması gereken gelenekçi, maneviyatı yüksek, dindar bir kadın modelidir.
Peyami Safa’nın hemen her kitabında olduğu gibi bu kitabında da karakterlerin isimlerini "tesadüf" eseri koymadığı açıktır. Canan, gönülden sevilen, gönülden sevmiş, sevgili anlamına gelir. Bedia, yeni ve görülmedik en güzel şey, sanat eseri, beğenilen ve takdir edilen şey demektir. Lami ise parlak, parlayan demektir.
Kitapta işlenen konular ise, ahlak, aşk, haz, ihanet, evlilik ve aile gibi konulardır. Tüm bu konular elbette Peyami Safa'nın görüşleri çerçevesinde işlenmiştir. Bu noktada, Safa'nın görüşlerinin büyük bir kısmına katılmadığımı, insanların nasıl yaşaması gerektiğine karışılmaması gerektiğini, "toplum mühendisliği"nin her zaman daha kötü sonuçlar ortaya çıkardığını da ifade etmek isterim.
Bırakın insanlar istediği gibi yaşasın. Herkes sizin kafanızdaki sınırlara göre, tanımlara göre veya "ahlak" kavramınıza göre yaşamak zorunda değil. Oscar Wilde der ki: "Tanımlamak, sınırlamaktır." Ne insanları tanımlayın, ne sınırlayın ne de ayıplayın. Sadece gölge etmeyin, başka ihsan istemeyiz...
Ahkam kesmeyi bırakıp kitaba dönecek olursak, Canan, okuduğum diğer Peyami Safa kitaplarına nazaran edebi yönü daha zayıf olan bir eserdi. Öyle vurucu edebi cümlelere ve etkileyici psikolojik analizlere rastlamadım.
Tüm bunlarla birlikte, eserin akıcı, zorlamayan ve okuru hep canlı tutan bir yapısı vardı. Zaten Peyami Safa cümlelerini okumak benim için her zaman bir zevk olmuştur.
Keyifli okumalar dilerim.