Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

350 syf.
9/10 puan verdi
Yüksek Fırınlar
Sevgili Fakir Baykurt ilk baskısı 1983 yılında yapılan "Yüksek Fırınlar" adlı bu kitabında, ülkemizde 60'lı yıllarda görülmeye başlayan dışgöç olgusu çerçevesinde yurtdışına işgücü göçüne dahil olan bireylerimizin sorunlarına değinmeyi amaçlamıştır. Bu değinmeyi ise, para biriktirip, bir traktör alabilmek maksadıyla Anadolu'nun bağrından kopup işçi olarak Almanya'ya gelen, burada Duisburg'da bir çelik fabrikasında yüksek fırın işçisi olarak çalışan İbrahim Mutlu ve ailesinin günlük yaşamı, birbirleri ile ilişkileri ve geçmişleri üzerine kurgulamıştır. Benim de bu eser sayesinde tanımını öğrenmiş olduğum yüksek fırın işçiliğine biraz değinmek istiyorum. Yüksek fırın işçisi; takribi 1800 derece sıcaklıktaki fırınlardan demir ve çelik temini için, fırın deliğini matkap ile açan, aynı sıcaklık karşısında gelberi adı verilen küreklerle tortuları toplayan, akabinde deliği kapatan ve işlem sonunda saha temizliği yapan işçidir. Böyle ağır bir iş yükü olmasına rağmen İbrahim, Baykurt tarafından, işçi sınıfına dahil olmanın bilincine erişmemiş, işçileşmemiş bir 'işçi' olarak çizilmiş. Oldukça önyargılı, bunalımlı, saplantılı, içedönük ve gelenekçi bir kişilik. Almanya'ya geldiği ilk yıl, köyünde bıraktığı karısının (ölen eşinin ardından evlendiği baldızı) başkasına gönül vermesi nedeniyle bir yıkım yaşayan ve sekiz bin lira başlık parası ödeyerek üçüncü kez evlendiği, kendisinden on dört yaş küçük Elif ile de aradığı mutluluğu bulamayan İbrahim, ağzı yüzü düzgün, konuşmasını, susmasını bilen, yeni bir 'karı' bulma hayali güder. Onu bu arayışa iten en büyük etmen ise, çocuklarının İbrahim'in hesapladığı tarihten daha erken ve de kız olarak doğmasıdır!..Tüm bu koşullar etrafında, günden güne içine kapanan İbrahim, içsel hesaplaşma ve içsel çatışmaları ile mücadele etmeye başlar. Baykurt da İbrahim'in bu haleti ruhiyesini, onun özünde köylü oluşuna bağlamış ve romanını bu olgu etrafında şekillendirmiş. Hayatında sendikacılığın çok önemli bir yer tuttuğu, 1965-1971 yılları arasında faaliyet gösteren Türkiye Öğretmenler Sendikası'nın kurucu başkanlığını da üstlenen Baykurt, romanının ana karakteri İbrahim üzerinden de bu konuya atıfta bulunuyor. Şöyle ki, bir fabrikaya işçi olarak girerek, emek karşılığı ücret kazanmanın toplumsal, bireysel ve sınıfsal bilinç ediniminde yeterli sebepler olmadığını, bu bilinçlerin ayırdına tam anlamıyla varabilmek için sendikalaşmanın mutlak şart olduğunu öne sürüyor. Fabrikada sınıfsal bir mücadele elbette ki var lakin İbrahim öyle bir kimlik arayışı içerisinde ki, sürekli bir dışlanmışlık, sürekli bir değersizlik hissiyatı ile dolu. Bu sancıları İbrahim'in hayattaki yanlışları için geçerli bir bahane mi derseniz, asla! Yurdunda, köyünde görüp bellediği gibi, Elif'in sırtından sopayı, karnından sıpayı eksik etmez,en azından hayali bu...Zerre acımaz Elif'e. Elif ki, okuma yazması olmayan, hayatı boyunca ilk defa köyünün dışına çıkmış, gurbet elde kendini öksüzoğlan çiçeğine benzeten, kimi kimsesi olmayan, konuşmaya, dertleşmeye, sevgiye, ilgiye aç bir gariban. Gariban lakin kocası gibi kapalı bir kutu değil, girişken, canlı, konuşkan. Kocası ile dört duvar arasında olan iletişiminde bu özellikleri günyüzüne çıkamasa da, hastane günlerinde buna çok net şahit oluyoruz. Vesselam, Baykurt'un karakterleri için büyük bir titizlik ve ironi ile seçtiği "Mutlu" soyadının anlamını taşıyamayan bir çift... Yüksek Fırınlar dar bir düzlemde gözükse de bence ciddi anlamda çok katmanlı bir yapıda. Beyin göçü, kültürel farklılıklar ve bunu yarattığı sonuçlar, kırsal kesimin zorlukları, kentleşme, insan ilişkileri, kadının toplumdaki yeri, önemi, Türk ile Alman evliliği, zina olarak adlandıracağımız evlilik dışı ilişkiler, iş kazaları, çalışma koşulları, grev, dayanışma, namus anlayışı, hurafeler gibi temaların da en az, ana tema olan işgücü göçü kadar önem arzettiği bir roman. Romanının bütününde sıklıkla iç monolog, geriye dönüş ve içe bakış tekniklerinden yararlanan Baykurt'un yer yer de alegorik bir anlatım tekniği kullandığını görüyoruz. Romanın diline gelince, mevzubahis Fakir Baykurt ise bu konuda söyleyecek sözüm pek olamıyor tabii ki. Temiz, duru ve özenli dil işçiliği misyonunu her zamanki gibi üzerine geçirmiş bir Baykurt var karşımızda. Ondan alışık olduğumuz yöresel sözcükler bu eserde de yine sahneye çıkıyor ve bizi mest ediyor : Aklı fırtmak, evik çabuk, çelişik çülüşük, tingedenek düşmek, camkışmak, ödü sıdmak, çığrınmak, özöldürüm... Yüksek Fırınlar, yazarın Duisburg üçlemesinin ilk kitabı. Seri, Koca Ren ve Yarım Ekmek kitapları ile devam ediyor. Kültür Bakanlığı danışmanlığı yaptığı 1979 yılında "Yabancı Çocuk ve Gençlerin Teşviki ve Bölgesel Çalışma Kurumu”nda eğitim uzmanı olarak görevlendirilerek Duisburg’a gönderilen Baykurt, bu vesileyle yaşamının 20 yılını Almanya'da geçirir. Dolayısıyla, bu romanlarına konu olan olayları, kişileri, mekanları birebir gözlemleme şansına erişir. Kitabın girişinde bizi karşılayan 'Alınlık' adlı bölümde okuduğumuz Elif Mutlu-Fakir Baykurt diyalogundan yapabileceğimiz çıkarım ise olay örgüsünün bizzat yaşanmış olduğu gerçeği... Konu güzel, anlatım güzel, üslup, dil güzel, yazar şahane...Diyeceğim odur ki, dilleriniz aşınmaz, gözleriniz bozulmaz, okuyunuz, okuyunuz efendim.
Yüksek Fırınlar
Yüksek FırınlarFakir Baykurt · Adam Yayınları · 2002138 okunma
··
3.191 görüntüleme
Bu yorum görüntülenemiyor
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.