“Efendim”…
Yıllar önce Peyami Safa’nın bir kitabında okuduğum, gündelik hayatta sıklıkla kullandığımız, ama hayatın hengamesi içerisinde hak ettiği değeri ver[e]mediğimiz sıradan bir cümle okumuştum. Yıllar geçmesine rağmen Peyami Safa’nın o kitabında hatırladığım şey hatta kitabın tamamından daha çok hatırladığım şey o cümle oldu. Yıllar sonra kıymetli hocamın edebiyat dünyasına armağan ettiği eseriyle inşallah yaşadığım sürece unutamayacağım, hakkı iade edilmemiş bir kelime daha zihnime kazındı:Efendim…
Canhıraş…
Eseri kendimce değerlendirirken gerekli gereksiz kuramsal düşünüp yazıyı mekanik bir yapıya sokmak istemedim. Bir olaylar silsilesi şeklinde başlayan roman daha sonrasında kendini derinleştirerek açmaya ve biz okurları kurulmuş olan dünyaya çekmeye başlıyor. Yazar bu noktada gerek durum tahlilleri gerek olay tahlilleri gerekse kişi tahlilleriyle okuru artık kıskacına almayı başarıyor. Ama bu kıskaçta iken kurtulmayı pek de düşünmüyorsunuz;çünkü olayların, okuru sevk ettiği merak ve heyecan bu noktadan sonra geri dönülmez bir duruma hâle evriliyor . Eser bu şekilde devam ederken, yazar ilk kitabı olmasına rağmen kullandığı tekniklerle bir yandan da okurlarına göz kırpmayı ihmal etmiyor. Sanatsal bir eserde “hata” değil beğenme veya beğenmeme durumu olduğuna inanırım. Bu yüzden kitabın bazı bölümlerinde kullanılan kelimeler ve ikilemeleri beğenemedim. Bunlara da nazar boncuğu olarak bakıyorum
Hakikat bir korkuda mı gizlidir bir suda mı bir “Efendim”de mi bilmiyorum ama bu eserle geçirdiğim vakit hakikatin bir parçasıydı. Okuyun, okutunuz efenim. Okuru bol olsun
“Sultan kere sultan olsan kâr etmez
Hakikatin ırmağında herkes üryandır”