Gönderi

"Soruna yine Şems cevap versin. Hem de Mevlânâ'nın Şems'e sorduğu 'Ben ne zaman durup soluklanacağım. Her kesin benden bir şeyler beklediği yerde nasıl yapmak-yapmamak arasındaki Araf'tan çıkabileceğim?' sorusunda anlattığı bir hikâyeyle. Sen de hikâyeden al cevaplarını Murad'ım. Vakti zamanında derviş yetiştirmek isteyen bir hoca şehrin valisinin huzuruna çıkmış ve dergâh yapılması için yardımını istemiş. Vali gereken maddi ödeneği vermiş. Aradan altı ay geçmiş ve dergâh hazır olunca hoca teşekkür etmek için tekrar valinin huzuruna çıkmış ve onu dergâha davet etmiş. Vali orman içindeki dergâhı merak ediyormuş. Ertesi hafta ziyarete gelmiş. Hoca ana kapıda karşılamış ve valiye dergâhın bölümlerini gezdirmeye, hangi odada ne yapıldığını anlatmaya başlamış. Dergâh iç avludan itibaren kare şeklinde tek kat üzere yapılmış. Her odanın yapısı birebir aynı ama avlunun tam ortasında diğerlerine benzemeyen, penceresi olmayan, kapısı ancak eğilerek girilecek kadar kısa, duvarları değişik taşlardan kalınca yapılmış olan ve tek başına duran bölüm valinin dikkatini çekmiş. Hoca, valiye farklı odaları gezdirirken; 'Bu odada dervişlerimiz yemekleri pişirirler, burada çalışırlar, burada çeşitli zikirler söylerler, burada çamaşırlarını yıkarlar, şu odada kitap okurlar, bu bölüm de yatakhaneleridir, şurası da ders gördükleri bölümdür, şurada şunu yaparlar vs.' diye anlatmış. Valinin arada sırada gözü hâlâ o değişik odadadır. Dergâhın her yerini anlatan hoca ne hikmetse o odanın ne olduğunu anlatmamış ve oradan geçerken sanki o oda yokmuş gibi davranmış. Vali bu durumdan memnun olmamış. 'Dediklerinin hepsi tamam ama ortadaki şu oda ne işe yarıyor?' diye sormasına rağmen, hoca sessiz kalıyor, sanki sağırmış ya da bu soruyu hiç duymamış gibi yapıyor, hemen başka bir odadan bahsetmeye başlıyormuş. Vali tam ayrılacakken, hocaya, 'Ya sen delisin ya da ben deliyim. Bu dergâhta özellikle bu odayı sordum ama sen onun hakkında tek söz etmedin. Bu odada tam olarak ne yapıyorsunuz?' diye bağırmış. Hoca, 'Hiççç!' diye cevaplayınca vali iyice köpürmüş. 'Ne demek 'hiççç' Benden yardım istedin, verdim, davet ettin, geldim. Sanki benimle alay edercesine soruma önce sessiz kaldın, sonra soruma ilgisiz kalıyorsun. Bu odada hiçbir şey yapılmıyor mu?' Hoca utana sıkıla cevap vermiş. "Tam da isabet buyurduğunuz gibi hürmetli valim. Bu oda hiçlik odasıdır. Dervişlerin canı hiçbir şey yapmamak istediğinde, bu odaya girer saatlerce tek başına karanlık odada hiçbir şey yapmaz. Adı üstünde hiçbir şey yapmama odası...' Evet Murad'ım, insan hayatın hızından ve rutin işlerden, formalite düşüncelerden, koşuşturmalardan, kaygılardan öyle yorulur, ağırlaşır ki dinlenmek, ferahlamak, durmak ve soluklanmak için hiçbir şey yapmamak istediğinde odasına çekilmeli. Durmak hafifletir. Dingin olmalı arada gönül. Evinde, iş yerinde, her neredeysen orada hiçlik mekânı edinmeli, daha da olmazsa tek başına perdeyi çekip, lambayı yakmadan karanlıkta bir koltuğa oturup yahut seccadenin önüne diz çöküp dakikalarca hiçbir şey yapmadan, düşünmeden soluğunu hissederek inzivaya çekilmeli. Ses yorar, an gelir, kendi sesini bile duymak istemezsin. Nefes yorar, dem gelir, kendi nefesinde boğulursun. Kendi kokun bile sana pis, iğrenilesi gelir. Bil ki gönlün bir çöplüğe dönmüştür. Tıpkı deniz gibi arınmalı, durgun ve dingin olmaya çalışmalı. Nasıl ki gündüz kirlenen deniz, gece kendini temize çeker, ertesi sabah denizin yüzeyi çarşaf gibi olursa insan da aklını, gönlünü, tüm bedenini hiçliğe alıştırmalı."
Sayfa 114Kitabı okudu
·
98 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.