Gönderi

Her ne kadar kurgu gibi görünse de gözlemin gerçekliği kısmen yarattığı düşüncesi yirminci yüzyıl biliminin bir ürünüdür. 1927' deki Beşinci Solvay Kongresi'nde ve daha sonra gerçekleşen başka buluşma ve toplantılarda hazır bulunan Albert Einstein, Niels Bohr, Erwin Schrödinger, Werner Heisenberg ve bütün büyük fizikçiler arasında yoğun tartışmalara yol açmıştır. Söz konusu mesele hala polemik yaratmayı sürdürmektedir ve bilim insanları tuhaf kuant dünyasına dair keşiflerin yorumlanması konusunda bölünmüşlerdir. Gerçekliğin oluşumunda gözlemin rolü, tartışmaların merkezinde yer almış ve John Wheeler ve John von Neumann gibi bazı seçkin fizikçiler gözlemin bilinçle eşanlamlı olduğunu dikkate almışlardır. Bu sonuç, tartışmalı olsa da, başka büyük fizikçiler tarafından da desteklenmiştir. Öyle ki Nobel Fizik Ödülü sahibi Eugene Wigner, "Bilincin içeriği nihai gerçekliktir," ve "Bilince gönderme yapmaksızın kuantum mekaniğinin yasalarını tamamen tutarlı bir şekilde formüle etmek mümkün değildir," diye yazmıştır. Ayrıca kozmik enflasyon kavramının yaratıcılarından biri olan Andrei Linde de, "Bilinci yok sayan, tutarlı bir her şeyin teorisi hayal edemiyorum," diye belirtmiştir. Bu açıklama Roger Penrose tarafından da ele alınmıştır: "Bilinç evrenimizin bir parçasıdır, o yüzden, bilinci entegre etmeyen hiçbir fizik teorisi, bütünlüklü bir dünya görüşü sunduğunu ciddi olarak iddia edemez." Bu tutum oy birliği sağlamaktan uzaktır ve bu keşiflerden çıkan şaşırtıcı sonuçlar, felsefi sebeplerle bilincin rolünü hemen reddeden birçok bilim insanını rahatsız etmektedir. O yüzden, "ölçüm sorunu" gibi teknik bir mazeretin arkasına saklanarak çift yarık deneyi ve genel olarak kuantum mekaniğinin ortaya çıkardığı sorunları bir kenara itme eğilimindedirler. Böylece bu can sıkıcı mesele, "ölçüm" kavramının son tahlilde taşıdığı anlamı gizlemeye müsait, zararsız bir ifadeye indirgenmiş oluyor. Bilinçli gözlem. Bir şey ölçüldüğünde gözlem yapılıyor. Ne var ki çift yarık deneyi, bir kuantum nesnesinin, hatta bir atom veya molekülün, öznenin onu bilinçli bir şekilde gözlemeye karar verdiği tarza göre ya bir dalga ya da bir parçacık olduğunu gösteriyor. Yani tamamlayıcılık ilkesiyle Bohr'un ve belirsizlik prensibiyle Heisenberg' in saptadıkları gibi, gerçekliğin niteliğini belirleyen, öznenin tercihi oluyor
·
44 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.