Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

496 syf.
·
Puan vermedi
DOĞU HIRİSYANLIĞI TARİHİ İSKENDERİYE HIRİSTİYANLIĞI KOPT KİLİSESİ Hristiyanlık tarihindeki talihsiz ayrılıkların kökeni 451 yılındaki Kadıköy Ekümenik konsilinde alınan kararlara dayanmaktadır. Kopt ve Mısırlı sözcükleri eş anlamlıdır. Kopt dini hiyerarşisinde Aziz Markos, birbirini izleyen 116 patriğin birincisi olarak kabul edilir. Büyük Konstantin 313 yılında Milano Fermanını ilan ederek dinsel hoşgörüyü hâkim kıldı ve Hristiyanlığı tüm Romanın dinlerinden biri olarak kabul etti. 323 yılında ise Hristiyanlığı tüm Romanın resmi dini olarak kabul etti. İşte bu noktada hoşgörü politikası tersine döndü. Bu kez de Hristiyan çoğunluğun pagan azınlığa karşı zulüm dönemi başladı. 415 yılında son pagan yeni Platoncu filozof Hypatia taşlanarak öldürüldü ve paganlara karşı zulüm süreci tamamlanmış oldu. Kilise tarihindeki patristik dönem, heretik akımların ortaya çıkmasıyla karakterize edilebilir. Mısırda ortaya çıkan en nemli iki heretik akım Gnostisizm ve Arianizmdir. İznik konsilinde alınan kararlar neticesinde Arianizm mahkûm edilmiş, Arius sürgüne gönderilmiştir. Ariusçuluk tamamen İskenderiye’nin ürünüdür. Ama bu inanç Mısırdan Tuna ve Ren nehirlerinin ötesine geçerek Germanik ve barbar kabileler arasında da yayılmıştır. Koptlar, Kalkedon ve sonraki hiçbir konsili Ekümenik kabul etmezler. Kalkedon kararlarını İznik amentüsüne aykırı görerek reddederler. Koptlar, insani ve tanrısal olmak üzere İsa’nın iki doğasını açıkça kabul ederler. Ancak bu doğanın tek bir bünyede, karışma, bozulma ve değişme olmadan mistik bir şekilde birleştiğine inanırlar. Papa ya da piskoposların yanılmazlığına inanmazlar, ama otoritelerini kabul ederler. Kiliselerinde renkli ikonlara yer verir ama asla heykel kullanmazlar. İslami dönemde ve özellikle halife Ömer zamanında Müslümanlar Mısıra egemen olunca Koptlar uzun süren Bizans döneminde mahrum kaldıkları bir dini statüye kavuştular. Bizans zulmünden kurtularak ferahladılar. Haçlı seferleri döneminde bütün Hristiyan gruplar gibi Koptlar da Müslümanlarla olan birlikte yaşama tecrübelerine dair büyük sıkıntılar yaşadılar. Çünkü bu vahşi seferler farklılıkların bir arada yaşama tecrübesine büyük bir zarar verdi. ETİYOPYA KİLİSESİ Etiyopya’nın Hristiyanlaştırılmasının tarihi 340’lı yıllara dayanır. İslamın başlangıcında Hz Muhammed’in Etiyopya kilisesi ile ilişkileri tamamen dostanedir. Etiyopyalı Hristiyanlar, cumartesi günü sebte uymak, erkek çocukları sünnet etmek, bazı yiyecekleri temiz saymamak gibi tümü Yahudi kökenli olan adetlere uyarlar. Yahudiliğin ülkedeki temsilcisi bugün Falaşa kabilesidir. YAKUBİLER Antakya Hristiyanlık tarihi boyunca İskenderiye ve İstanbul ile birlikte en önemli üç patriklikten biri olmuştur. Yakubiler pers egemenliği boyunca İran’da da büyük bir güç elde ettiler ve devlet korumasında metropolitlikleri oldu. Bu nüfuzları Bizans ve İslam egemenliğinde de devam etti. İslam egemenliğinde Bizans döneminde hiçbir zaman elde edemedikleri bir özgürlüğe kavuştular. Haçlı seferleri ve özellikle Timur zamanında Yakubi kiliseleri büyük bir zarar gördü ve çoğu eserleri yağmalarda yok edildi. NASTURİLER Doğu Süryani kilisesi olarak da bilinen Nasturi Kilisesi bu adı 428 yılında İstanbul piskoposu olan Nestorius’tan almıştır. Bu kilisenin ilk piskoposları çoğunlukla Yahudi idi, çünkü ilk Hristiyanlığın müjdecileri de Yahudi’ydi. Erken orta çağ boyunca en yaygın kilise oldu. Özellikle Asya da büyük bir hızla yayıldılar. Ancak islamın yükselişiyle Nasturi yayılması boğulmuş ve kaybolmuştur. Nasturi yayılmasının ana motoru manastırlar idi. Nerede bir piskoposluk kursalar, kütüphanesi, hastanesi ve okulu olan bir proje buna eşlik ediyordu. Mükemmel tabipler, teknisyenler ve zanaatkarlar yetiştirdiler ve islam saraylarında baş tacı edildiler. Nizip, Cundişapur ve Merv’de önemli kültür merkezleri inşa ettiler. Abbasi dönemindeki kültür faaliyetlerinde yazar ve çevirmen olarak önemli roller oynadılar. Yunan, Pers ve Hint kültürü onlar aracılığıyla Arapçaya aktarıldı. Moğol ve ardından Timur zulmü Nasturileri de geri dönülmez bir felakete sürüklemiş ve altın çağlarını sona erdirmiştir. Modern çağda batılı emperyalizmin ve onun işgal aracı olan milliyetçiliğin bölgeye yayılması ile birlikte Nasturiler ve Kürtler arasındaki barış da çok büyük bir yara almıştır. Nasturiler, kendilerini Yakubi komşularından ayırt etmek için saçlarının tepesini haç şeklinde kestirirlerdi. İkona ve ikonografiye karşıydılar. Kiliseleri sade ve süslemesizdi. ERMENİ KİLİSESİ Ermeni halkının ve kilisesinin tarihi bir çile ve kahramanlık öyküsüdür. Ermenistan, tarihte Hristiyanlığı hem devlet dini hem de halkın dini olarak kabul eden ilk krallıktır. Ermeniler, iş hayatındaki yetenekleri, teknik becerileri ve yorulmak bilmez çalışkanlıklarıyla ünlüdür. Nereye gitmişlerse zengin olmuşlar ve yerli halkın kıskançlığına yol açmışlardır. Selçukluların gelişiyle Ermeni krallığı son buldu ve bir daha eski büyüklüğüne kavuşamadı. Osmanlın ın son dönemine kadar millet-i sadıka olarak huzur ve barış içinde birlikte yaşanılan Ermeni halkı, milliyetçiliğin yayılması ile birlikte batılı devletlerin kışkırtmasıyla huzurundan, canından ve vatanından oldu. Ermeni kilisesinin tarihi 4. Yüzyılın başında ortaya çıkan Aziz Gregorios ile başlar. Bizans’ın Milano fermanından önce Ermeni krallığı Hristiyanlığı devletin resmi dini olarak kabul etmişti. Ermeniler bu başarıyla hep övünür. Ermeni kilise hiyerarşisinde Yahudi etkisi başından beri belliydi. Ermeniler İbrahim soyundan geldiklerini belirtirler ve ilk Ermeni patrikleri de Yahudi din adamları gibi evlenebiliyordu. Çok eşliliğe de toleranslı davranıyorlardı. Selçuklu dönemi boyunca Ermeniler önemli merkezlerini ve güçlerini kaybederek özellikle güneye doğru dağıldılar. Osmanlı egemenliğinde Fatih Sultan Mehmed’in yayınladığı hoşgörü fermanıyla tüm doğu Hristiyan grupları önemli bir özgürlük ve devlet katında da büyük bir güç elde ettiler. Ermeni kilisesi hep monofizit olarak kaldı ve Kalkedon konsilini kabul etmedi. Çağlar boyunca Ermeni halkı ve kilisesi bir ve aynı şey olarak kaldı. Bu da onun ulusal bir karakter kazanmasını sağladı. Kiliselerinde aziz tasvirleri için bir bölüm yoktur. Heykele karşıdırlar, kutsal yağla meshedilme ayinini de zamanla terk etmişlerdir. Bebekler tüm gövdeleri suya batırılarak vaftiz edilir ve yılda 157 gün oruç tutarlar. Noel’i 6 Ocak’ta kutlarlar. Ermeniler son olarak mimaride çok büyük dehalar yetiştirmiştir. Ani katedralinin mimarı Trdat, 989 yılındaki depremde hasar gören Ayasofya’nın kubbesini de onaran mimardır. AZİZ TOMAS HRİSTİYANLARI Bunlar Güney Hindistan’dadır. Portekizliler bölgeye gelene kadar yerli halkla huzur içinde yaşamış, ancak Portekizliler onları Vatikan’a bağlamaya çalışınca huzur ve düzen bozulmuş, ayrılıklar ve çatışmalar baş göstermiştir. MARUNİ KİLİSESİ Lübnan’da yaşayan ve modern dönemde Katolik kilisesine bağlanan Hristiyanlardır. Fenikelilerin torunlarıdır. Doğuştan tüccar ve denizaşırı seyahat meraklısıdırlar. İsimleri dördüncü yüzyılda Lübnan dağlarına yerleşerek bir manastır hayatı benimseyen Aziz Maro’ndan gelir. Maruniler tarihte daha çok Fatımi halifesi E-l-Hakim’in şahsı etrafında İsmail el-Drazi tarafından doktrine edilen Dürzilik ile yakınlaşmışlardır. Dürzilerin bazıları 1600’lü yıllarda Maruniliğe geçmiştir. 1926 yılında Lübnan kurulduğunda devlet başkanının Maruni, başbakanın Sünni Müslüman, meclis başkanının Şii Müslüman, savunma bakanının da Dürzilerden seçilmesi kuralı getirilmiştir.
Doğu Hıristiyanlığı Tarihi
Doğu Hıristiyanlığı TarihiAziz S. Atiya · Doz Basım Yayın · 04 okunma
·
173 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.