Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

376 syf.
·
Puan vermedi
Hikâyelerimiz gerçeği söylemiyor. Savaşın kazananı olmaz. Çağlar geçer, üstümüzde takımyıldızları dönüp durur, ayla güneş her zamanki yollarını bitkin takip eder ve biz, biz felakete uğramışlar, biz sevdiğinden ayrı düşmüşler, aşkın içimizi titreten şarkısı kulağımızda, huzursuz yatarız düştüğümüz yerde. Tanrıların ve kralların hüküm sürdüğü topraklarda babasının hoşnutsuzluğunun gölgesinde büyüyen Patroklos, kendi kelimeleriyle çelimsiz, beceriksiz ve silik bir evlattı. Çocukken işlediği bir suç nedeniyle sarayından çok uzaklara sürüldüğü zaman bile bir ölümlü olmanın ağırlığını üstünde hissederek en ufak bir itirazda bulunmadı. Hayatı hakkında hiç söz sahibi değilmiş gibi davranan Patroklos, bu durumu düzeltmek için bir çaba da sarf etmedi –ki etseydi hikâye Akhilleus’un Şarkısı olamayabilirdi. Sürüldüğü yer yarı tanrı Akhilleus’un babasının krallığıydı Patroklos’un ve Akhilleus da altın sarısı saçları, insanüstü olarak tabir edilen yakışıklılığı ve zarif hareketleriyle burada en az onun kadar yalnızdı. Birisi krallıktaki çocukların tüm umutlarına rağmen hiçbirini kendine bir yol arkadaşı olarak seçmiyor, ötekindense buradaki çocuklar bile korkuyordu. Dışlanıyordu, yine yapayalnızdı. Derken Akhilleus onu seçti. Asıl hikâye henüz küçük çocuklar olan Akhilleus ile Patroklos’un, birbirlerine ne fiziksel ne mental olarak zerre kadar benzemeyen bu iki ruhun, karşılaşması ile başlıyor. Ve ilk sayfalarda okuyucuda antipati uyandıran bir karakter olan Patroklos hakkındaki fikirler değişiyor. Hayatı boyunca herkesin hayranlık duyduğu Akhilleus, Aristos Achaion, ona elini uzattıktan sonra karakterler birbirine sımsıkı tutunuyor. Fakat her şeyin günlük güneşlik devam etmesi yaşamın akışına ters, her anlarında birbirlerinin yanında olan bu karakterlerin arasında dostluktan öte bir duygu filizlenince çatışmalar ortaya çıkmaya başlıyor. Tanrıça Thetis, Akhilleus’un annesi olmanın ona verdiği güçle oğlunun yol arkadaşının ona bu kadar uygunsuz biri olmasına izin vermemeye niyetli. Patroklos, kralın oğlunun sarayında daha fazla barınamayacak. Sevgi ve bağlılıklarına rağmen engeller onları ayırabilecek mi? Madeline Miller, Akhilleus’un Şarkısı’nda kusursuzluktan uzak, tanıdık ve aslında şatafatlı bir öykü anlatıyor. Mitolojik eserlerden aşina olduğumuz tüm isimler, tanrılar, tanrıçalar, krallar, ülkeler ve kahramanlar sayfaların arasına serpiştirilmiş. Nitekim sayısız filmde izlediğimiz Troya Savaşı’nın arka perdesinde taşlar yerine oturuyor. Yarı tanrı Akhilleus’un eşi benzeri olmayan savaş yetenekleri, adına ve gururuna olan düşkünlüğü ve son olarak Patroklos’una olan bağlılığı savaşı kazanmasına yetecek mi? Kitap aynı zamanda insana şu soruyu sorduruyor, savaşın yalnızca kazananı ve kaybedeni mi vardır? Galipler zafer hikâyelerini anlatırken kendilerinin kaybettiklerine niçin değinmezler? Savaşın bir kazananı var mıdır peki? Tarihi dokusu ve mitolojik sürükleyiciliğiyle Akhilleus’un Şarkısı, yazarın diğer mitolojik romanı Ben, Kirke gibi bir destan. İki aşığın gözünden iki hayatın ve bir savaşın bu kadar incelikle anlatılması oldukça emek ve çalışma isteyen bir durum. Gerek çarpıcı finali, gerek karakterlerin monologları ile kitap okuyucunun zihninde pek bir eksiklik bırakmadan geçip gidiyor, boşlukları dolduruyor ve son sayfa da okunduğunda okuyucunun kalbinde derin bir hüzün bırakıyor.
Akhilleus’un Şarkısı
Akhilleus’un ŞarkısıMadeline Miller · İthaki Yayınları · 202013,4bin okunma
·
242 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.