Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

128 syf.
7/10 puan verdi
·
26 saatte okudu
"Öğrencilerimin çoğu, Nietzsche'ye ve Dostoyevski'nin roman kahramanı İvan Karamazov'a atfen "Tanrı öl­düyse, her şey mubahtır" diyerek çıkıyor karşıma. Bu dogmayı kabul eden ateistler, ahlakın sübjektif olduğuna hükmederler. Bu dogmayı kabul eden teistlerse, ateistlerin tehlikeli olduklarına inanır. Bu çekişmede her iki tara­fın da hatalı olduğunu ve gaflarının, "Tanrı öldüyse, her şey mubahtır" biçiminde müştereken yaptıkları yanlış varsayımlarından kaynaklandığını gös­termek istiyorum. Bu kitap, o popüler slogana yönelik uzunca bir tekziptir." diyerek başlıyor kitaba yazarımız. Birçok teist, ateistlerin ahlaksız, kötü insanlar olduklarını düşünür. Çünkü ateistlerin Tanrısı yoktur. E Tanrıları yoksa nereden ahlakı öğrenecekler ama değil mi? Teistlerin rehber olarak aldıkları bir kutsal kitabı var. Ama bu kitaplar ne kadar doğru, ne kadar ahlaka uygun? Yazarımız din olarak sadece Evangelist Hıristiyanlığı baz almış, kitap olarak da Kitab-ı Mukaddes'i. Gerçekten onların kutsal kitabında o kadar akıldışı şeyler var ki ahlaka asla uygun değil. Bunları gördükten sonra Kur'an da neler yazıyor acaba diye merak ettim. Kur'anın mealini de okumayı planlıyorum bu kitabın üstüne. Gerçekten inançlı olduğum dönemlerde okumaya başlamıştım ama pek fazla yol katedemedim. "Ahlakın dine ve Tanrı'ya bağ­lı olduğu iddiasının beş ayrı iddiaya bölünmesi gerekiyor. İlk iddia, tüm ateistlerin (ve belki de tüm agnostiklerin) ahlaken kötü olduklarıdır. İkinci iddia, -ateist ve agnostiklerle dolu-seküler toplumların yoz ve ahlaksız olmaya sürüklendiğidir. Üçüncü iddia, nesnel ah­lakın bir mantığı yoktur, sağlam hiçbir temeli yoktur veya Tanrısız var olamaz biçimindedir. Dördüncü iddia, ateistlerin (ve yine belki de agnostiklerin) ahlaklı olacak kadar akıllı olmadıklarıdır. Beşinci iddia, ateistlerin (ve de agnostiklerin) Tanrı'nın, kutsal kitapların veya dini kurumların rehberliği olmadan ahlaken neyin doğru, neyin yanlış olduğunu bilemeyecek olmalarıdır." diyerek de kitap boyunca hangi yöntemi ve hangi sorunları işleyeceğini anlatıyor. Yazarımıza göre ahlaklı olmak için, neyin iyi ve ahlaka uygun olduğunu, neyin kötü ve ahlaka uygun olmadığını bilebilmemiz için o eylemin sonucunda oluşan zarara bakmamız gerektiğini ileri sürüyor. Böylelikle dine ihtiyaç yoktur. Ben de ahlakın dine bağlı olmadığını savunanlardanım. Fakat yazarımızın teorisinde eksik bir yan varmış gibime geliyor. Tatmin etmedi beni yeterince. Fakat teistler ve ateistler arasındaki sorunların çözümleri için birkaç öneride bulunmuş, onlara katılıyorum. Genelde konuyla ilgili Kitab-ı Mukaddes'ten örnek veriyor ama ateistler zaten bunun varlığına inanmadığı için sorun yok vs deyip bitiriyor. Bu yüzden tatmin etmedi beni. Biraz da dindarların topuna tutulmamak için kaçamak cevap veriyor gibi. Kitabın vardığı sonucu da bölüm bölüm kısa olarak kitabın sonunda şöyle özetliyor: "İkinci Bölüm: Bir bireyin ahlaken iyi olması için Tanrı'ya iman şart değildir. Üçüncü Bölüm: Bir toplumun ahlaksızlık ve yozlaşmadan kaçınması için Tanrı'ya iman şart değildir. Dördüncü ve Beşinci Bölümler: Belli eylemlerin nesnel anlamda ahlaken yanlış ol­ması için Tanrı şart değildir. Altıncı Bölüm: Ahlaklı olmanın nedenine sahip olmamız için Tanrı'ya iman şart değildir. Yedinci Bölüm: Ahlaken neyin yanlış olduğunu öğrenmemiz için Tanrı'ya iman şart değildir."
Tanrısız Ahlak?
Tanrısız Ahlak?Walter Sinnott Armstrong · Ayrıntı Yayınları · 2011431 okunma
·
1.370 görüntüleme
Muhammet İkbâl okurunun profil resmi
Ahlak etimolojisi itibarıyla خلق ile aynı kökten türerler. خلق yaratmak anlamına gelir ve türkçemizdeki üretmek ve icat etmek kelimelerinden farklı olarak, mevcut olmayan bir şeyin önce imkanını ardından mevcudiyetini yaratmak anlamına gelir. Hâlik - (yaratıcı خالق ) kelimesi de aynı kökten türer. Halk - (yaratılmış olan خلق ) kelimesi de aynı köke matuftur. Ve nihayet aynı kökten “ الأخلاق Ahlak “ türer. Yaratılışa uygun yaşamak/davranmak manasına gelir. İslam dini ise “Peki yaradılışa uygun olanı nasıl bulacağız?” sorusuna elbette dinden (Kur’an, sünnet, icma...) diyerek epistemolojik bir cevap verecektir. Zira “Halik (yaratan) Allah’tır ve Allah din ile (kur’an vesilesiyle) insana konuşmuş ve yaradılışına uygun olanı belirtmiştir” diyecektir. Zira kelimenin kökeninden de anlaşılacağı üzere ahlak iyi olarak hiç mütalaa edilmemiştir. Ancak kendisini (ahlakı) derinlemesine tahlil edince böyle bir anlamı barındırdığı da aşikardır. Zira Allah iyidir ve onun emirlerini yerine getirmek de iyi olmaktır. Böylece Allah, en iyi olan ve dahi iyiliğin kaynağı olan anlamına gelecektir. Burada dikkat edilmesi gereken bir nokta var. İslam aksiyolojisini göre davranışın iyilik kriteri bizatihi kendisi değil, Allah’tır. Yani bir davranışın iyilik ölçütü, Allah’ın emirlerine uygun davranmasıdır. Kelime etimolojisi açısından yaklaştığınızda yaradılış (haleka) yaratılan (halk), yaratıcı (Halik/Allah) ve yaradılışa uygun davranmak (ahlak); “Ahlaklı olmak Allah’a inanmayı zorunlu kılar” düşüncesi kendi sistemi içerisinde tutarlı kılar. Zira -yukarıda da bahsettiğimiz gibi- ahlak yaradılışa uygun davranmak anlamına gelir. Yaradılışa inanmayan için yaradılışa uygun davranmanın gereği yani ahlaki olmanın gereği de yoktur. (Bu yorum islam teolojisi açısından yapılacak savunma idi. Müsade ederseniz diğer yorumları da aktarmak isterim.)
1 önceki yanıtı göster
Büş okurunun profil resmi
Teşekkürler yorumlarınız için
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.