Tümeller kavgası, gerçekte oldukça karmaşık bir ihtilâftı.
Onda en azından oldukça farklı iki husus içerilir. Bunlardan ilki, yüklemlerin gönderimde bulundukları şeye, bu her ne ise, izafe edilecek statünün ne olduğu konusuydu; bu soru, tam tamına, söz gelimi geometriciler üçgenin veya çemberin özelliklerini tartıştıkları için, acil bir soru gibi görünmekteydi. Üçgen ve çember neydi ve neredeydi? Gerçekte, Aristoteles’in kategoriler öğretisi daha önce, bir yüklemin varlığının, birinci dereceden tözlerin varlığından zorunlulukla farklı olduğunu göstermişti; çember, şu insanın ya da şu atın varolduğu gibi, varolmuyordu ve varola- mazdı. Aristoteles tümeller kavgasında bir realist diye betimlendiği zaman, betim oldukça yanıltıcı olur. O, bir anlamda tümellerin hiçbir biçimde gerçek olmadığına inanıyordu; bununla birlikte, tümellerin, başka bir anlamda, varolduğuna inanmaktaydı ki, buradan da ikinci husus doğar. Tümellerin gerçekliğini yadsımış olan bazı insanlar tüm sınıflamaların yapay olduğunu söylemek istediler; insanların şeylere ilişkin olarak getirdikleri betimler, neyin gerçekten varolduğuna olduğu kadar, kişisel ilgi lerine veya çıkarlarına bağlıydı. Aristoteles, bunun tersine, bir doğal türler öğretisine inanıyordu; o her tikel atm, dünyanın, soyut olsa bile, gerçek bir bileşeni olan at formunu veya atm nesnel özünü cisimleştirdiğini düşündü. Sınıflamanın ne ölçüde yapay olduğu sorusu, açıktır ki, tümellerin statüsünün ne olduğu sorusundan bâriz bir biçimde farklılık gösterir; ikinci problem, sadece özel isimlerin ve bireyleştirici deyimlerin gönderimleri olduğunu, buna karşın cins isimlerin gönderimlerinin olmadığını söyleyen modem filozofların yaptıkları gibi, bir kenara atılsa bile, çözümlenmeyi bekler. Bununla birlikte, bu farklılıklar ne Ortaçağda ve ne de, problemin bütünlüğü içinde Thomas Hobbes ve John Locke gibi filozoflar tarafından ayrıntılı olarak tartışıl dığı, 17. yüzyıl boyunca açıkça farkedildi.
Sayfa 29