Gönderi

800 syf.
·
Puan vermedi
·
5 günde okudu
İnsanın Esareti romanının ilk önce filmini izlemiştim. Çok beğenmiştim. Film yazarın gençliğiyle roman ise çocukluğuyla başlıyor. Baş karakterimiz Philip, küçük yaşta anne ve babasını kaybeder. Amcasının korumasında yaşamına devam eder. Sonra da yatılı bir okula gönderilir. Bir ayağı doğuştan sakat olan Philip, arkadaşlarınca damgalanır, dışlanır. Her türlü duygusal, fiziksel şiddet ruhunda büyük yaralar açar. Ne yazık ki, bu dünyada her türlü ayrımcılığa bir farklılık neden oluyor. Ötekililik farklılığın değişmeyen anımsatıcısı. Biz ve onlar üzerinden her durumda aynı kalan, değişmeyen bir kendi/öteki kimliği oluşturuluyor. Ve... Engelliler hangi çağda olursa olsun hep öteki! Maugham, Philip’in başından geçenleri öyle gerçekçi anlatıyor ki, o gerçeklerin hangi toplumda olursa olsun değişmemesi can sıkıcı. Bu dünyada halen engelliler ayrımcılığa uğruyor. Peki, neden? Her şey değişirken “aynı kalan” bir şey olamaz. Çünkü insan bir öteki olmadan kendini tanımlayamıyor. Burada Nietzche’nin insan ilişkilerindeki güç söylemi toplumsal gruplardaki Weber’in tanımlamaları aklıma düşüyor. Sahi, bir de çevremizdeki nesneleri adlandırıyoruz. Sonra da onları tektipleştiriyoruz. Foucault’un ileri sürdüğü biyo iktidar kavramını da unutmamak gerek. Kanımca, sağlam beden ideolojini öldürmedikçe engelliler canlı canlı mezarı boylamaya devam edecek gibi gözüküyor. Bedenindeki bir farklılıktan dolayı (yumru ayak) ayrımcılığa uğrayan Philip’de de değersizlik duygusu gelişir. Bu arada toplumdan uzak durur, reddedilme korkusu yaşar, kitaplarla haşır neşir olur. Philip’teki aşağılık duygusu onu başarılı olmaya iter, dili iğneleyicidir, kompleksini kibirle kapatır, çok gururludur. Maugham, Philip karakterini anlatırken diyalektik bir yöntem benimsiyor. İç dünyasındaki tüm çatışkıları ayrıntılı bir biçimde betimliyor. İlk başta Tanrı ‘ya inanan Philip, daha sonra hem papaz olmaktan cayar hem de inancı zedelenir. Ona göre, her din kendi inancının doğru olduğunu iddia eder. İnsanlar Tanrı inancını kendi görünümlerine göre belirlerler. Bu dünyada soyutlama yoluyla bir ahlak anlayışı oluşamaz. Böylece Philip’in eylemlerini belirleyecek olan düşünceleri ete kemiğe bürünür, karakteri kaderi olur. Bu arada muhasebecilik yapar, resim eğitimi almak için Paris’e gider. Orada entelektüel kişilerle tanışır, onlardan etkilenir. O kendi kendisinin efendisi olacaktır. Hayatın anlamı seçimlerimiz ve tutkularımızı dolu dolu yaşamakta gizlidir. Ressam olmaktan cayar, tıp eğitimi almaya karar verir. Son derece eğitimsiz, kaba, menfaatçi, soğuk ve bencil bir karakter olan Mildred’le yolları kesişir. Fiziksel açıdan pek de güzel olmayan bu kadına sırılsıklam aşık olur. Yazar, bu karakter üzerinden aşkın hastalıklı yanını gösterir okura. Peki, son derece entelektüel olan Philip, neden kendisini kullanan, sürekli yalan söyleyip onu arkadaşıyla aldatan, bir ara seks işçiliği de yapan Mildred’i bir türlü bırakamaz. Çünkü sakatlığından dolayı kendisinde değersizlik duygusu vardır. Hatta mazoşist eğilimler de görürüz. Maugham, Philip karakteri üzerinden salt anlamda duygularımıza söz geçiremediğimizde özgür olamayacağımız mesajını verir okura. Yaşamın anlamı nerdedir? Bunu da bir arkadaşının verdiği İran halısı üzerinden simgesel olarak gösterir. Hayat koşullar ve seçimlerimizden oluşur. Her birimiz bir halıyı ilmek ilmek dokur gibi hayatı da motif motif oluştururuz. Philip yumru ayak olarak doğmuş, yaşadığı toplumun engellilerle ilgili olumsuz paradigmalarından etkilenmiş, bu değersizlik duygusuyla kendisinden daha eğitimsiz ve kaba bir kadını seçmiştir. Bu toplumda sağlam olmak demek, “normal” sakat olmak ise “anormal “ olmakla eşdeğerdir. Philip de yaşadığı toplumun sağlam beden anlayışından olumsuz etkilenecek, kendini umursamayan bu kadından önce nefret edecek, sonra da onu fethetmek için adeta köleleşecektir. Çünkü doğup yaşadığı gelenek ve kültürde onu öğrenmiştir. Maugham, neyin “güzel” neyin “çirkin” bizlere hazır olarak verilen bir toplumda özgür olamayacağımızın altını çizer. Peki, farklılıkları reddedici olmayan bir dünya kurulamayacak mı? İnsan neden bir benzerini arıyor? Neden iki karşıtlık varsa, birinde kendini yüceltirken diğerini aşağılıyor? Sorular... sorular... Birbirini ötekileşmeden, sömürmeden insani bir dünya kurulabilecek mi? Milim milim bir mücadele bu... Aklım Philip’te... O ben, ben de oyum... İyi ki, edebiyat var...
İnsanın Esareti
İnsanın EsaretiW. Somerset Maugham · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 2017787 okunma
·
1.526 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.