Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

XVII. yüzyılda kervanlar yeryüzünde izler bırakarak uçuyordu Hicaz'a. Hac vakti yaklaştığında bütün nehirler uyanıp yataklarını terk ediyor, pusulalarına bakıp aynı yöne doğru akmaya başlıyorlardı. İşte o coşkun ırmaklardan biri de Halep'ten yola çıkmış, Urfa'ya uğradıktan sonra Kudüs ve Mısır güzergâhını takip ederek Medine topraklarına ulaşmıştı. Kervanda kim bilir kimler vardı. Keşke hepsinden bahsedebilseydik. Oysa vakit dar, sabah olmak üzere... Meşalemizi yukarıya doğru kaldırdığımızda ışığımızı bir devenin üzerine, düşürüyor, mahmil adı verilen o iki kişilik seyyar odacığa göz atıyoruz. Yolcularımızdan biri uyuyor, diğeri kendi kendine bir şeyler mırıldanıyor. Sözlere kulak kesildiğimizde karşılaştığımız mısraların meşalemizi söndürüp kendi kıvılcımlarını saçtığını görüyoruz: "Sakın terk-i edebden kûy-ı mahbûb-ı Hudâ'dur bu Nazargâh-ı İlâhîdür makâm-ı Mustafâ'dur bu..." Belli ki şair yol arkadaşı Devletli'yi uyarıyor. Öyle ya Hüda'nın sevgilisinin beldesine gelinmiştir ve Devletli hâlâ uyumaktadır. Şair bunu edebe riayetsizlik olarak yorumlamakta ve sesini yükselterek mısralarıyla gaflet kilidini kurcalamaktadır. Sonunda kilit açılır ve uyanan Devletli'nin ağzından, "Ne oldu? Neler söylüyorsun?" sözleri dökülür. "Efendim, Peygamberimiz'in makamının bulunduğu Medine'ye gelince heyecanlandım. O heyecanla hatırıma gelenleri söylüyorum!" der şair. Devletli de onun heyecanına katılır ve abdest alıp birlikte Medine sokaklarında yürümeye başlarlar. Ravza-i Mutahhara'ya yaklaşmışlardır ki Mescid-i Nebevi'nin minarelerinden bir ses duyulur. Hayır, ezan değildir bu: "Sakın terk-i edebden kûy-ı mahbûb-ı Hudâ'dur bu..." Müezzin şairin az önce dudaklarından dökülen şiiri okumaktadır minareden. Devletli dehşete düşmüş bir halde şaire döner: "Ne oluyor? Nedir bu hal?" Şair de şaşkındır ve "Bilmiyorum!" diyebilir ancak. Bunun üzerine müezzinin minareden inmesini bekler ve sorguya çekerler onu. Müezzin, "Öldürseniz de söylemem!" cevabını verince şair, "Bunları az önce ben söyledim. Sen nereden biliyorsun?" diye feryat eder. Bunun üzerine Müezzin, "Senin ismin Nâbi mi?" diyerek şairin boynuna sarılır ve rüyasını anlatır: "Az önce peygamberimizi rüyamda gördüm. 'Ey müezzin uyuma! Âşıklarımdan biri kabrimi ziyarete geliyor. Şu cümlelerle minareden onu karşıla!' dedi. Ben de kalkıp abdest aldım ve iltifata mazhar olan âşık kim diye minareye koştum!"
Sayfa 123Kitabı okudu
·
61 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.