Gönderi

480 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
"Aynı havayı değil aynı ateşi solumaktır aşk. Her nefeste biraz daha biraz daha zehirlenmektir. Kanının değil ruhunun kaynamasıdır aşk. Eriyememek, yok olamamaktır. Kavurucu bir çileye saplanmaktır. Dünyayı yakıp kül ettiğini sanırken yalnızca kendinin katili olmaktır. Aynı ateşin sevişen iki arsız alevi olmaktır aşk. Daimi bir kavgaya tutuşmaktır. Hiddetle çarpışmak, çarpıştıkça çoğalmaktır. Nefessiz kalıncaya dek yanmak. Ölmek için yalvarmak. Ölememek ve yaşayamamaktır aşk." 1920'lerin sonlarında kendini eve kapamış, insanlardan kaçan, değişmemekte direnen, ressam Nafiz ile şair, yazar, mütercim, özgürlük sevdalısı Mahur'un tutkulu aşklarının 10 gününü konu olan Ölüyordum Geçerken Uğradım, 1932 yılının Ekim ayında geçiyor. Ve tüm akışı "bir Mahur'dan dinliyoruz, bir Nafiz'den. İki farklı dilden okuyoruz tutkulu aşklarını: Mahur bugünden seslenirken, Nafiz geçmişin diliyle sarmalıyor biz okuyucuyu. Aşklarının 1 gününü 10 yıla sığdıran, 10 günde 1 asrı yaşayan Mahur ve Nafiz'le birlikte birçok değişime de, denizlerin coşması derelerin taşması gibi, çoğala çoğala tanıklık ediyoruz. Eski silüetinden zerre eser kalmamış, ranta teslim olmuş şehri İstanbul gibi betonlaşmış yüreklerin attığı bir dünyada; katliamlara, zulme, idamlara, insan eliyle yaratılan doğa felaketlerine, kadın cinayetlerine, sürgünlere vd. karşı söyleyecek kelimeleri de vardır Mahur ve Nafiz'in. Sessiz bir gemi gibi süzülmezler engin denizlerinden. "Tramvay kırmızısı" öykülerini sadece Nafiz'in resimlerindeki koyu mavilikler süslemez. Memleketin kalbine vurulan her ağır darbeden sonra, kanadı kırılan güvercin misali tutmaz onların da kanatları... Tutkulu aşk onların ki... Defalarca, gelmemecesine çıktığı kapıdan tekrar Nafiz'in kollarına getiren Mahurca duygular; her kapı çalındığında Nafiz'in yüreğindeki korkular, "insan bir kereliğine uğradığı yere bin bir kere dönüyorsa bu işte bir aşk var demektir" cümlesinde anlam kazanırken, "iki âşığın buluşması, tüm ütopyaların ümididir" cümlesini de yüreğimize kazıyor adeta... İki tutkulu âşık onlar... Mahur ve Nafiz... Çayda demlenen aşklarına derin bir İstanbul sevdası eşliğinde şahitlik ederken;, Hacibekir'den alınan bademezmesi lezzetiyle yaptıkları masabaşı sohbetlerine misafir olurken; Nafiz'in denize, Mahur'a olan derin tutkusunun, korkularının, mutsuzluğunun, eve kapanışının hikâyesini öğrenirken; yazarın yüreğinden geçen duyguların ateşiyle kavrulurken; Mahur'un Müjgan'la olan vedalaşmasında Atilla İlhan'ın dizilerinde kaybolurken, insan kalabilmenin koşullarını sorguluyorsunuz. Ben, 89 doğumlu genç yazarımızın güçlü kalemine hayran kaldım. O kadar altını çizdiğim satırlar oldu ki, edebiyat adına mutlu oldum. Dildeki ustalığı karşısında ise umudumu yeşerttim. O yüzden de çok okuyucusu olsun isterim Can Gürses'in. Özetle, 100 yıllık tarihin akışında, şarkılarla şiirlerle, sevinçlerle hüzünlerle, gözyaşlarıyla bezeli, şölen havasında, bellek tazeleyen eşsiz bir roman sizi bekliyor.
Ölüyordum Geçerken Uğradım
Ölüyordum Geçerken UğradımCan Gürses · Ayrıntı Yayınları · 2017403 okunma
·
916 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.