Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

430 syf.
10/10 puan verdi
·
26 saatte okudu
Yunan Trajik oyun yazarlarının çalışmalarına bir ikincil giriş: Greek Tragedy. Bu oyunların sosyo-politik bağlamı ve onu doğuran kültürü derinlemesine inceleyen denemelerin aksine; Kitto oyunları, biçim, anlam ve dramanın karşılıklı etkileşimi yoluyla anlamaya çalışır. Ayrıca oyun yazarlarını sadece filozof-ahlakçılar olarak değil, “sahne için yazanlar” olarak tasvir eder. Önce ikinci, ardından üçüncü bir oyuncunun eklenmesi, geleneksel bir oyun yazarının beceriksizliği değil, oyunun talep ettiği trajik anlayıştan dolayıdır ve bu sebeple Kitto, her oyun yazarını kendi terimleriyle anlamaya çalışır, kendi koşullarına göre tepki verir. 3 şairi temele alıp oyunlarına kısa ve öz ama genel bir bakış sunuyor; Aiskhülos, Sofokles ve Euripides’i anlatıyor. Bu kitaba "tragedyaya giriş" kitabı diyemiyorum, “ikincil giriş” diyorum çünkü konu aldığı oyunları kesinlikle okumuş ve anlamış olmalısınız, okuyup anladıktan sonra bu kitapla birlikte analizlerini yapabilirsiniz. Yani bu kitap oyunlara dair detaylı arka plan bilgisi isteyen bir kitap, okuması da hayli zordu bu sebepten dolayı, çünkü kitapta bahsedilenler arasında henüz okumadığım oyunlar vardı. Bu kitabı, bahsi geçen yazarları okurken okuyabilirsiniz, oyunu okuduktan sonra açıp analizini okumak en mantıklısı. Edith Hall'un önsözünde belirttiği gibi, Kitto'dan önce hiç kimse, her bir oyunu — trajediyi tek bir erişilebilir kitapta, eserde analiz etmeye çalışmamıştı. Kitto, yazarların her oyununu — trajik fikrini, temalarını, karakterlerini, dramını, korosunu, gazellerini vb. tartışıyor. Çok etkili ifadeler ve örnekler aracılığıyla bir noktanın özüne ulaşıyor; ve oyunu tamamen farklı bir ışıkta görmemizi sağlıyor. Aiskhülos, Sofokles ve Euripides'i okurken faydalı bir yol arkadaşı niteliğinde bir kitap denilebilir. Kitto'nun birincil gücü, ele alınan 31 oyunda bulunan farklı dramatik kavramların kendine özgü doğasını ortaya çıkarış şekli, böylece, örneğin, Aiskhülos dramasının Sofokles dramasından hangi yollarla ayrıldığını ve ne tür benzerlikler gösterdiğini görebiliyoruz, ya da Euripides'in Sofokles olmak için yeterince iyi bir şair olmadığını. Dramatik düşünceyi açıklamaya yönelik dramatik tekniklerin nasıl düzenlendiğini her şair için güzel ve öz bir şekilde açıklamış. Oyunlar üzerine 10-15 sayfalık çok detaylı sayılamayacak açıklamalar vermiş, fakat açıklamalar kısa olmasına rağmen kesinlikle faydalı. Şairlerin felsefelerine, dönemin sanat anlayışı ve kritiğine de değinmiş, girişte ilk iki bölümde lirik ve eski trajedinin tarihini anlatmış. Kitap içeriğini biraz özetleyebilirim sanırım, aklımda kalan terimleri ve belirgin analizleri kitapta kullanılan başlıklar altında paylaşabilirim. Lirik Trajedi: “SUPPLICES” (Aiskhülos ve Euripides tarafından farklı tarihlerde yazılan tragedyaların ortak adı) eski Lirik Trajediden geriye kalan her şeyin bir temsilcisidir ve böylece kaderiyle boğuşan bir oyuncuyu, evrendeki korkunç bir yarıktan önce izole edilmiş kahramanın gösterisini, Pelasgus gibi onu yutmasını beklediği uçuruma bakarken gösterir. Eski Trajedi (Aiskhülos): Aiskhülos evreninde ikinci bir oyuncu eklenmesine rağmen, temel trajik anlayış aynı kalır. İkinci oyuncu, haberci işlevi görebilir ve olayın ilerlemesine yardımcı olur. Ama yine de temelde kaderiyle boğuşan bir kahraman var. Dolayısıyla karakter ve kişilik önemsiz kalır ve karakterler arasındaki ilişkiler daha az gelişir. Zaten önemli olan ahlaktır. Yunan draması kesinlikle natüralist olmak zorunda değildir, her olay trajik bir fikrin hizmetindedir. Böylece olayların mantıksal olarak tutarlı olması gerekmez, sadece dramada varlıksal olarak tutarlı olması gerekir. Orta Trajedi (Sofokles ve çağdaşı Euripides'in bazı oyunları): Öncelikle şunu bir söyleyelim: Sofokles güzel oyunlar yazmak için yola çıkmadı. Sanatında bulduğumuz mükemmellik ve güzellik ne olursa olsun, gerçek amacı belli bir trajik fikri ifade etmekti. Sofokles, evrenine üçüncü oyuncuyu da ekledi ve böylece oyunlarında kişilik ve karakter gelişimi "üçgensel” olarak meydana gelmeye başladı, yani karakterler birbirlerine bağımlı gelişiyorlar. Koro da gelişiyor tabii ki ve 'ideal bir izleyici' olmak yerine bireysel bir karakterle donatılıyor. Oyuncular koronun yerini alıyor ve bu nedenle, koro hayatta kalmak için değişiyor, sıkıcı anlar için bir durak ve bir anlatıcı haline geliyor. Aiskhülos’un Tanrıları direkt ve kişiselken, Sofokles'in Tanrıları daha çok gizemli bir şekilde hareket eden doğal güçler gibidir. Aiskhülos Evreni katı ahlaki yasalardan ibarettir, Sofokles’inki ise daha çok bazı eylemlerin kaçınılmaz geri tepmesi gibidir. Eylem aynı anda iki düzlemde gerçekleşir: özgür kararlar alan insan ve Kader'in ilahi düzlemi ve aynı olayların yaşanmasına neden olan Tanrılar. Bu bağdaştırıcı nedenselliğe rağmen, “DIKE” hepsini motive eden şeydir. “Dike” sadece adalet olarak değil, kozmostaki belirli bir eylemin kaçınılmaz sonuçları ve geri tepmesi olarak tercüme edilir. Doğanın güçlerinin bu dengesi, farkında olmadan onu ihlal eden insanların bile ağır bir bedel ödediğini ima eder; dikkatsiz biri hata yaparsa tanrılar da yapacağını yapar... Oedipus Tyrannus'ta Kitto, özel olarak Jocasta'yı inceler: Jocasta Yunan düşüncesinin altında yatan güçlü temel olan Logos’u, ve rasyonel Kosmos’taki dini inancı reddeder. Böylece onun trajedisi ortaya çıkar. Kitto, Logos ve Dike'ye olan bu inancı Sofokles'in temel ahlaki mesajı olarak bulur. Böylece Eusebeia’ya (saygı), ve Phronesis'e duyulan ihtiyaçtan söz eder: Kişinin kozmostaki yerini bilmesi. Dolayısıyla Sofokles sadece bir karakter çalışması değildir. Daha geniş anlam, oyunun kendi yapısında yerleşiktir - bireysel kişilikler etrafında dönmez. Oyunlarında insan kibri eleştirisi ve dolayısıyla din savunusunu belirgin haliyle buluyoruz. “Hayatı kontrol edemeyiz — hayat belirsizlik ve yanılsamalarla doludur. Bu kısıtlamaları kibirli bir şekilde ihmal etmeyelim”, onun ana mesajıdır. Yeni rasyonalizm doktrinlerinin temsilcisi olan Euripides de “Orta” üslupta bir trajedi yazdı; açıkçası biraz farklı fikirlere sahip olsa da ana karakterini geliştirdi ve küçük karakterleri sadece ana hatlarıyla ve uç noktalarda bıraktı. Aksiyonu ve karmaşık karakterleri bize hoş bir şekilde gösteren Sofokles'in aksine Euripides, eylemler ve sonuçları hakkında düşünmemizi ister. Euripides’te “Dike”, Sofokles'te olduğu gibi kozmosun temel doğası değildir, bize çatışan dürtü ve tutkularımızın çılgınlıklarını gösterir. Mantıksızlık bizim en büyük aptallığımızdır. Koro kullanımı kaybolur ve doğadaki kör güçler amansız oyunlarını gerçekleştirir. Tanrılar, geleneksel dini eleştirerek insanlardan bile daha ahlaksız olarak tasvir edilir. Euripides, bireylerden ziyade genel olarak insan ırkının çılgınlığına odaklanır. Euripides evreni ayrıca epeyce diyalog içerir (entelektüalizminin bir başka sonucu); ve yararsız retorik ve diyalektik boldur. Oyunlar oldukça olaylıdır ve olay örgüsü tema kadar önemli değildir. Bu bir sorun yaratır, Euripides mantıksal bir doruk noktasının (climax) yokluğunda bol olaylı ve salaş oyunlarını tam olarak nasıl sonlandırabilir? Oyuna gerçeklik havası vermek için olayı gerçek bir coğrafi özellik ile ilişkilendiren “Deus ex Machina” ve “Aition” adlı iki özelliği kullanır. Deus ex Machina: Bir kurgu veya dramada beklenmedik, yapay veya imkânsız bir karakter, alet veya olayın senaryo akışı içinde beklenmedik bir yerde aniden ortaya çıkması, örneğin anlatıcının bir anda uyanıp her şeyin rüya olduğunu anlaması veya aniden ortaya çıkan bir meleğin sorunları çözmesi için kullanılan Latince kalıp. (Vikipedi) Aition: Dini bir riayetin kökenini açıklamak için tasarlanmış bir hikaye. Yeni Trajedi (Euripides): Euripides’ten yeterince bahsettim ama burada da birkaç tanıma değinelim. Traji-komediler: Bu oyunlarda derinlik olmasa da belirli bir olay ve inşa güzelliği ile karakterize edilir. Mutlu son, dini arınmanın yerini alır ve drama dini olmaktan çıkar. Karakterizasyon da dekoratiftir. Melodramlar: Bunlar trajik olmayan, teatral açıdan etkili ve eğlenceli olması gereken oyunlardır. Genellikle aynı anda hem tanrılarla hem de mantıkla dalga geçilir. Melodram yazarları karakterlerini karartmaktan ve aşırı uçlar çizmekten bir zevk alır; ve karakterler yapının güzelliğine dahil edilir. Koro daha da azalır, ve Kitto koronun gazellerini "Mozart'ın librettosu kadar boş ve saçma" diye anlatır. Melodram ahlaki olmayan, entelektüel olmayan bir eğlencedir. “Euripides bir kiliseyi sinemaya çeviriyor. Ama çok iyi sinema.” Dionysia Festivalinin bir parçası olan orijinal Yunan Trajedisinin gerektirdiği şeylerin çoğu yok oldu - müzik, şarkı, dans, koro, şarkı söyleme ve yakarma, bunların hepsinin günlük yaşamlarına baş döndürücü yakınlığı. Atina tiyatrosu, tarz ve zevk açısından gerçekten de demokratikti; ve belki de Atina'nın benzersiz bir başarısıydı. Fikirlere odaklandılar, tüm Yunan sanatının büyüklüğü, formun güzelliğini elde etme yeteneğinde (bu asla büyük sanatçının ilk amacı olamaz) değil, altta yatan fikre mutlak samimiyetinde yatar. Bu kadar övdükten sonra biraz yermem de lazım sanırım. Kitabın bir dezavantajı var, kitap (ilk baskı 1939, benim baskım 1954) çok eski, dolayısıyla analizler de eski. Bu oyunların çoğunun post-modern analizleri yapıldı ve bu analizler farklılık gösterebiliyor, bu yüzden tragedya analizlerini bu kitaptan okuyup sadece bu kitapta bırakmak bir hata olur, yine de yorumlamanın ne yönde değiştiğini görebilmek için eski analizleri okumakta da fayda var. Evet, kitaba dair tek eleştirim bu. Bu kitapla birlikte Yunan tragedyalarına doyduğumu fark ettim, hatta kitabı zorlayarak bitirdim çünkü artık daha fazlasını alamadığımı gördüm. Aslında listemde Joachim Latacz'ın Antik Yunan Tragedyaları kitabı da vardı, fakat onu okumayı uzun bir süre erteleyeceğim gibi görünüyor. Herkese keyifli okumalar.
Greek Tragedy
Greek TragedyH. D. F. Kitto · Doubleday Company · 19542 okunma
··
915 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.