Gönderi

çocuklarınızı dinleyin
... Üstümdeki herif ter ve soğan kokuyor. Kulağıma çarpan hırlaması, bana çocukluğumun geçtiği sokaktaki köpekleri hatırlatıyor. Çok ağır. Altında nefes alamıyorum. Ama bu onun umrunda bile değil. Kan ter içinde gidip geliyor üstümde. Gözlerine bakıyorum. Gözleri kapalı. Şu anda hangi kadını hayal ediyor acaba? Öyle de hırslı beceriyor ki beni, sanırım, o hayal ettiği kadın kimse, buna yüz vermemiş, adam yerine koymamış bunu. Ezilmişliğinin bütün hıncıyla bana abanıyor. Zaten buraya gelen heriflerin çoğu birilerinin ve birşeylerin öcünü almak için gelir. Onlar için, buraya gelip, benim gibi kadınları düzmek, yalan da olsa, zaferdir. Çoğunun işi çabuk biter. Siz bakmayın kahve köşelerinde atıp tutmalarına. En fazla bir iki dakikaya kalmaz koyverirler kendilerini. Aslında bilirler ne durumda olduklarını ama ille de dönüp “Nasıldım?” diye sorarlar. Ne diyelim. Biz de “Harikaydın kocacım.” deriz. Mutlu olurlar. Yalancı zaferlerin sahte mutlulukları! Ah, kusuruma bakmayın. Ben böyle destursuz lafa daldım da, kendimi tanıtmayı unuttum. Adım Beyaz. Burada bana “Kirli Beyaz” derler. Ha, bura dediğim yer de genelev. Evet, evet. Ben or*spuyum. Bazı okumuş abiler ablalar bizim için “Seks İşçisi” falan da diyorlar ama ben ona karşıyım. Seksin de işçisi olurmuymuş hiç! Benim bildiğim, işçi dediğin, üretir. Biz ne üretiyoruz Ki? Aksine ettiğimiz tek şey, ömrümüzü tüketmek. Ama, çok da kasmamak lazım. Or*spuluk ediyorsan, söylemesini de bileceksin. Ben bunu bilir, bunu söylerim. Bu kavanoz dipli dünyada, herkes bir şekilde bedel ödüyor. Herkes bir şeylerini satıyor. Yalan mı?! Sabah dokuz, akşam altı, haldır haldır çalışanlar, zamanlarını, bedenlerini, hayallerini satmıyorlar mı? Ya da kredilerin altında inim inim inleyenler, banka borçlarıyla baş edemeyenler, çüke çüke köpek gibi çalışmıyorlar mı? Hayatlarını satmıyorlar mı? Hah, bizimki de o mevzu. Biz de, hayattan bize geri kalan üç beş kilo eti satıyoruz. Aradaki tek fark, onlara hanımefendi, beyefendi diyorlar, bize or*spu. Durun bi. Tamam. Üstündeki herifin işi bitti. Şimdi kıçını dönmüş sigarasını tüttrüyor. Aman, tüttürsün de gitsin. Ha, ne diyordum. Hatırladım. Adım Beyaz. Her or*spu gibi benim de acıklı bir hikayem var. Laf aramızda, bana gelen heriflere, her defasında başka başka hikayeler anlatırım ama size bu akşam doğrusunu anlatacağım. Ben bir gecekondu semtinde, tek odalı bir evde yaşıyordum. Daha ondördüme falan girmemişim. Ama nolduysa bana, bir serpildim, büyüdüm. Mahallede gelen geçen bir daha dönüp bakıyor. Memeydi göttü büyüdü bir anda. Derken bir gece, biz dört kardeş bir yer yatağında yatarken, karanlığın içinden biri, yılan gibi bizim yatağa sokuldu. İlkin korktum. Kafamı çevirdim. Bir baktım, arkamda duran dayım. O da o sıralar, işsiz güçsüz olduğu için bizde kalıyordu. Yatağa girenin dayım olduğunu görünce, rahatladım. Yahu dayı bu demi. İnsan dayısına güvenmeyecek de kime güvenecek. Ben tekrar yastığa başımı koyup uyuyayım derken, dayımın elinin bacaklarımda gezdiğini hissettim. Sonra üstümden çıkardığı pijama, iyice üstüme örttğü çiçekli yorgan. Anlamadım ne yaptığını ama çok korktum. Gözlerimi kapattım. Gözlerimi çok sıkı kapattım. Sanki gözlerimi çok sıkarsam, yaşadıklarım yalan olacakmış gibi. Çocukluk işte! Neyse, öyle uyuyakalmışım. Sabah uyandığımda yatakta yalnızdım. Hemen kalkıp, mutfağa annemin yanına gittim. Annem kahvaltı hazırlıyordu. Dayanamadım ve gece dayımın bana yaptığını anlattım. Annem önce mutfağın kapısını örttü, beni sandalyeye oturttu. Hah dedim “şimdi annem gerekeni yapar. Annem beni korur. Annem dayıma çok kızar.” Öyle olmadı. Annem kollarımı tuttu ve “Sakın bunu kimseye anlatma tamam mı. Dayın öyle bir adam değil. Allah bilir sen ne cilveler yaptın da dayının aklını karıştırdın.” dedi. Ben öylece kaldım sandalyenin üstünde. Boğazıma takılan bir yumruk vardı ve ben bırakın iki kelime etmeyi nefes alamıyordum. Annem suçluyu bulmuştu. Suçlu bendim. Ve ben o günden sonra kimseye ama kimseye bir derdimi anlatamadım. Aç kaldım, susuz kaldım. Dövüldüm, bıçaklandım, ağzıma sıçtılar ama ben yine de kimseye bir şey diyemedim. “Annen seni anlamamış Beyaz, elalem mi anlayacak” dedim hep. Sonra birkaç gece daha dayım devam etti ve ben sustum. Babamın zaten evle alakası yoktu. Kahvedir, kumardır, karı kızdır derken bizi çoktan unutmuştu. Bir gün benden on beş yaş bir çocukla kaçtım. Beni Konya’ya götürdü. Sözüm ona evlenecektik. Gerisi bildiğini hikâye işte. Başımda anne yok, baba yok. Dövdü beni. Sonra ona buna sattı. Beni pazarladığı herifler arasında politikacısı, esnafı hatta imamı bile vardı. Önce beni beceriyor, sonra da ramazan geldğin de zekatlarını bana veriyorlardı. Ben yine kimseye bir şey demedim. Sustum. Sustum. Sustum. İşte o gün bugündür adım Kirli Beyaz oldu. Burası benim yedinci genelevim. Rüzgâr ne zaman nereden vurursa, ben bir başka geneleve savruluyorum. Geçenlerde dayanamadım. Mahalleden çocukluk arkadaşımı aradım. Annemi sordum. “Öldü” dedi. Yattığı mezarlığı söyledi. Üşenmedim, kalktım yanına gittim. Mezarının başına oturupi önce mezarına tükürdüm, küfürler ettim, sonra da saatlerce köpekler gibi ağladım. Yine o yumruk boğazımdaydı. Bir şey diyemedim. Eğer diyebilseydim “Lan anne, vallahi de billahi de ben dayıma cilve yapmadım. Ne olduysa senin o puşt kardeşin yüzünden oldu.” diyecektim. Diyemedim. Şimdi bir herif daha girdi içeriye. Çalışmam lazım. Kusura bakmayın. Benim de hikayem böyle bir hikâye işte. Çocuklarınızı dinleyin emi. Onların dediklerine kulak verin, güvenin. Yoksa onlar da benim gibi bir sustular mı ömür boyu kimseyle konuşmazlar. Bu saaten sonra benden bir cacık olmaz, biliyorum. Ama en azından başkaları benim yaşadıklarımı yaşamasın. Benim adım Kirli Beyaz. Ne demişti şair bir abimiz. “Bütün renkler aynı anda kirlenmeye başladı. Birinciliği beyaza verdiler.” İşte o beyaz benim. (Kadının adı yok sayfasından alıntıdır)
·
243 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.