Gönderi

120 syf.
10/10 puan verdi
·
Read in 2 hours
Bu gece yazmak zorundayım. Kütüphanemin senelerdir bu kadar boş kaldığını, bu kadar ıssızlaştığını görmemiştim, annemin keyifle, söylenerek kaldırdığı, torbalara ve poşetlere doldurduğu, ve elbette yeni yuvalarına doğru yola çıkan bunca kitaptan geriye gölgeleri kaldı, ve yeni boşluklar, artık yeni yeni dizilmiş halleriyle nice senenin kütüphane sakinleri, daha bir pırıl pırıl ve onca senenin yıpratmışlığına rağmen ne de güzel bakıyorlar yüzüme; onların çoğunu rafların önünde görmemiştim, yok gördümse de dikkatimi çekmemişlerdi herhalde, ama işte bu gece, Kartal'dan geldikten, bol memleket soslu bir sohbetten sonra, hem de hava daha soğukken, bir de çayımı almışken yanıma, biraz da kek, uzanıp yatağa okumak güzel olmaz mı? Raflarda gezin bakalım elim, uzan birine, diğerine, bak bakalım hangisi bu geceki misafirin ? Bu değil, öteki, o değil, bir diğeri derken, bana ne de çok şey hatırlatan, ve ne çok anıyla yüklü bu kitabı buluyorum. Fatma Barbarosoğlu, çok ince, güzel üslûbuyla nice hikâye kitabından bana hikâyelerinin konularını değil, ama tadını, izini hatırasını bırakan bir yazar. 2004'te almışım kitabı ve yepyeni hayatımın kütüphanesine koymuşum. Art arda okuduğumda kitaplarını, sevecen, ahenkli, güzel anlatımını sevmiş ve sevdiğim bir çok yazarın sakini olduğu kalbime onu da buyur etmiştim. Şimdi nice zamandır bakmadığım yüzüne bakarken böyle sevgiyle, sevecen, kitabın kırılmış kapağında solmuş renklerine dokununca, içerden taşan o tad, o yumuşak yumuşak kalbimi ezen aşinalık ve o hatıra hissi bana neler neler hatırlatıyor, neler neler, çavuşoğlu'nda, nice ihvanımla beraber çay ocağında oturup dinlerken efendimi, orta yaşa yelken açmaya hazırlanan son dönemlerimin serkeşliğiyle, sarsılarak titremiş, cıvataları yerinden sökülmüş hayatımın tam da orta yerine üflenen nice ilahi kelimenin, duanın ve feyz alacağımı bildiğim ve rüyalarımda birebir tanık olduğum onca sohbetin ve lütfûn etkisiyle ben, inançsızlığımdan imana fırlatılmış, ama dengeyle değil, sarsılarak, sahip olduğumu düşündüğüm herşeyin yıkılışına tanık olarak ve bizzat kendim yıkarak, onca arkadaşlığı, nice akrabalık ve sevgi ilişkisini, ve yürürken kendi kendime, ihvanlarımla hayat dediğim şeyin tam da ortasına, hayatın bana hazırladığı en büyük sürprizi 2010 yılında anlamak, idrak etmek üzere yuvarlanarak, kırıp dökerek, yıkıldığımdan daha da sert ve daha da azimle bir kez daha kalkarak ayağa, ama kaybedeceğimi en baştan bilerek, ve yine buna rağmen iman ederek sarılıyordum onun ipine ve seneler sonra gerçeği anladığımda, hem yalnızdım, hem acillere kaldırılacak denli hastalanmıştım hem de bunca fırtınanın ortasında ve nihayetinde şunu anlıyordum kan revan içinde: kendin olmaktan başka bir yazgın yoktu. Oysa orası, tasavvuf, tarikat, ya da benim geldiğim yerden ya da baktığım noktadan anladığım kadarıyla İslâm, bir başkası olduğun ve olabildiğin bir yerdi; bense bir başkası olmaya çabaladığım, ve gayretlerimle nefsani bütün arzularımın çarpıştığı her an, her imtihan ânı, her defasında arzularımın galebe çaldığı ve imanımın zayıf, bitap, sereserpe yıkıldığı yerlerde yine bir kez daha kendimi görüyor, yine kendimi buluyor ve yine kendimle buluşuyor, başbaşa kalıyordum. Oysa Çavuşoğlu ne güzeldi..başını az kaldırıp da göklere baktığında, minareden yukarı, sanki tepesine dokunup da geçiyorlarmış gibi onca pamuk pamuk bulut, ve altında bir de sevimli kedi uzanmış yatıyorsa, namazın hemen ardından çay ocağına ilerlemek, musâfaha ederek beklemek efendimi, ihvanlarımla aynı temiz, aynı güzel niyetlerle halimin hatırımın sorulacağı o ânı beklemek, ve ardından, o ilahi musluğun açılmasıyla, bazen ağırlığından boyunlarımızın eğildiği, ve mutlu, düşlü bir uykunun gözlerimizden asıldığı o sohbetler ne güzeldi, ne güzeldi, ne güzeldi. Bir başkası olabilmek ve o bir başkasının sen olmadığı, o bir başkası olabildiğinde artık sen olmadığın ve sen olmayan o bir başkasının doya doya sohbet pınarlarından içtiğini görmek ve dünyaya, yeni hayata, ailene ve herşeye bambaşka baktığını görmek ve bunun tadını alabilmek ne güzeldi... İnşa etmeye çalıştığım bu yeni hayat ve yeni ben, hayâl gücümün dayanabileceği noktaya kadar taşıyordu beni, ama sonra sert bir darbeyle yıkılıyor, ardından bir ümitsizlik ve çaresizlikle debelenerek yine ayağa kalkmaya çalışıyor ve herşey yeniden başlıyordu. Genişlik ve ferahlık anlarında ağaçtan kelebeğe, insanlardan hayvanlara dek her şey bambaşka renklerle, rengârenk ve hoş kokulu görünüyor, insanı sevgiyle büyüten bir keyif ve huzur bahçesine davet ediyor gibiydi beni, oysa âniden, birden bire bir imtihanla sarsıldığında dünyam, ve iddia ettiğim imânım birdenbire ciddi bir sınava tabi tutulduğunda kendimi zayıf buluyor, o zaman kaybettiğim her sınavda renkler solduğu gibi, o güzel koku ve seneler boyu zihnimde dolaşıp duran bütün o ilahi rüyalar kayboluyordu, dağılıyordu...yedi sene önce rüyamda bana veda edildiğini gördüğümde, on sene sürmüş arayışımın nihayete erdiğini anlamış ve artık kabullenmiştim..bir başkası olmaya çalıştığın sürece, kopya çekmeye bunca teşebbüs ve kendi kendini inkârla iman buraya kadardı işte: her çelmede kendini yine yerde bulmak, yine yere kapaklanmak ve bir gün yerde uzanıp kalacağın o güne dek boşuna debelenip durmak...Bunların hepsi artık geçmişte kaldı.O baş dönmesi, o ümit, o teslimiyet çabası yok şimdi, heyecansız bir inançla yaşıyor, o güzel sohbetlerin tadını, o ilahi rüyaların verdiği hisleri edebiyatta arıyorum belki de..edebiyat iyileştiriyor derken, edebiyat insana iyi geliyor derken, ben hastaydım ve belki de kendi kendimi iyileştiriyorum edebiyatla, derken kastettiğim belki de buydu, olamaz mı? Güçlülerin, dimdik iman edenlerin, ölümüne inananların arasında, güce ve iktidara sırtını dönebilerek, güçlülerden değil zayıflar ve zaaflılarla dolu arzın bir yerinde, artık rengârenk değil, solmuş ya da pusmuş, farketmez, daha gerçek, daha hakiki bir hisle ve duyguyla dünyayı anlamaya çalışıyor, ve edebiyatla bir başkası olmaya değil kendim kalmaya çalışıyorum artık. Bu, bana iyi geliyor. Edebiyata baktığımda, gördüğüm şey beni korkutmuyor ya da üzmüyor. Burada yaşamın, anlamının ne olduğunu anlamak için edebiyatın uzattığı şefkat elini tutarak dolaştığım bunca gerçek ya da hayâli dünyada benzerlerimi gördüm, ve gördüklerim haz verdi bana, tanıdık geldi, aşina dünyalardı bunlar. Burada, ölene dek, okuyarak ve hayâl ederek okuduklarımızı, kendimizce bir dünyanın içinde debelenip ya da sığınarak bir hayâle, ömrümüz geçiyor ve tükeniyor zamanımız, ve edebiyatı sevmek ve ona sığınmak kalıyor geriye. Ben de bunu yapıyorum işte: nice zamandır, nice yıllardır, tek başıma edebiyata sığınıyor ve iyiki varsın edebiyat diyorum .
Bahçeler Sokaklar
Bahçeler SokaklarFatma Barbarosoğlu · Gendaş Kültür Yayınları · 200315 okunma
··
50 views
EMRE YAMAN okurunun profil resmi
Kitaplığı boşalttıkça yeni arkadaşlar edindikçe kendini buluyorsun herhalde abi. Yada şu sıralar yaşadığın olayların etkisi içinde birikmeyi bıraktı ve bunlar her okuduğun yeni arkadaşlar ile birlikte ele ele verip bu güzel yazılara dönüşmeye başladı.Nasip olursa bir gün seninle oturup bu yeni arkadaşlarınla birlikte senin elinden tutup güzel bir muhabbet etmek isterim.Var ol.Hep yaz.
Cem okurunun profil resmi
Ne güzel söylemişsin emre..peki...neden olmasın..
Şennur Oğuz okurunun profil resmi
Başka birisi olmaya çalışsan da değişsen de bunların hepsi sensin. Bu seni özel, güzel ve değerli yapıyor .iyi ki varsın arkadaşım.
Cem okurunun profil resmi
Teşekkür ederim :)
Metin T. okurunun profil resmi
Yazarı pek tanıdığım söylenemez. Öykü sever sıkı bir damarım var ama. Gerçi değerli kalem, öykü kitabı üstünden sislerin arasından işaret ettiği bir iç hesaplaşma çıkarmış. Her tarafı edebiyata bulanmıştı hem de. Yüreğinize sağlık.
Cem okurunun profil resmi
Teşekkür ederim..her zamanki gibisiniz...
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.