Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

256 syf.
·
Puan vermedi
Bu kitap HOMO FİCTUS'u anlatır. Homo fictuslar için hikaye bir ihtiyaçtır.  Aslında her HOMO SAPİENS bir HOMO FİCTUS'tur. Ve ben de bir HOMO FİCTUS olarak yazarımızın hikayelerle ilgili bende oluşturduğu genel bakışı size aktaracağım. Hikayelere bağımlıyız ve bu hayatımızda çok büyük bir yer kaplıyor. Kimi zaman anılarımızı anlatırken farkında olmadan onu ilgi çekici bir şekilde hikayeleştiriyor. Kimi zaman dedikodu yaparken türlü türlü öykulemeler yapıyoruz. Tarafını tuttuğumuz takımlar veya insanlar için mutlaka entrikalar uyduruyor ve spor müsabakasında ter döken adamı hikaye okur gibi izliyoruz. Eğer kötü bir izlenimi varsa her düştüğünde bir tekme de biz vuruyoruz. İşin içine kurgu katmadan rahat edemiyoruz anlayacağınız. Bunun farkında olan senaristler ilgimizi çekecek türlü türlü hikayeler uyduruyor. Box maçında ezeli iki rakip gibi gösterilenler kuliste çay kahve içip muhabbet ediyor. Kimi evrimciler hikayeleri mantığın enerjiyi sömürüşündeki etkiyi yumuşatmak için yan etki olarak oluşturduğumuzu düşünüyor. Kimisi de hikayenin bir gereklilik olmasaydı dogal seçilime uğramış olacağını düşünüyor.   Kurgu sosyal yetimizi geliştirmek için bir simülasyondur. Orada alıştırma yaparız. Kurguyu anlamlandırmada büyük rolü ayna nöronlarımız oynar. Kurgudaki kahramanlarla empati kurar ve onların hissettiklerini hissederiz. Bu bakış açısına göre de kurgu evrimsel bir aksaklık olmaktan çıkıp gereklilik haline gelir. Yapılan bazı çalışmalarda kurgu okuyucularının okumayanlara göre sosyal becerilerinin daha fazla olduğu gösterilmiş. Tabi bunlar kanıt değil ve hataları da var. Sosyal hayattaki sorunlara kurgudaki karakterlerin verdiği tepkileri verdiğimizi düşünün!.. Kaos olurdu. Bir diğer veri de kurgu yazarlarının ve şairlerin şizofreni hastalığına daha fazla yakalandığını söylüyor. Bu hastalığa yakalananların genetik bileşenleri incelendiğinde ailelerinde daha fazla sanatçı olduğu görülüyor. Günlük maruz kaldığımız onca hikayenin yanında gece de kendi belleğimizin anlattığı hikayelere maruz kalırız. Çoğunlukla gerçek hayatın simülasyonları şeklinde olurlar. Ve günlük sorunları abartılı bir şekilde tema alırlar. Ama bilim insanları rüyaların çok da gerçekçi olmadığını savunarak iyi bir simülasyon olmadıklarını söyler. Francis Crick'e göre akılda türeyen yabani otlardan rüya yoluyla kurtuluruz. Gereksiz bilgileri atmamızı sağlar. Yani bir imha sistemi. "Unutmak için uyuyoruz." Bazı psikologlara göre ise kendi kendine bir terapi yöntemidir rüya.. Kimisi de hiçbir anlam ifade etmediğine inanır. "Midenin guruldaması gibi.." der. Rüyayı tüm faydalı çalışmaların işe yaramaz bir yan ürünü beynin atığı gibi görür.  Rüyayla ilgili bir çok çalısma yapılmıştır. REM uykusunda vücudumuz atonik haldedir. Beyin sapında tüm motor komutlar durdurulur. Bunun rüyadaki eylemi gerçekleştirmeyi önleyici bir evrimsel gelişim olduğu düşünülmektedir. Beyin saplarına zarar verilen kedilerle yapılan bir deneyde kedilerin uyku halindeyken sıçrama av yakalama gibi günlük hayatta yaptığı hareketleri yaptığı izlenmiştir. Ama buldukları şey kedilerin kendi karakteristik eylemlerini gerçekleştirdiği değildir. Kediler hayatındaki sorunlar hakkında rüyalar görüyorlardı. O halde insanlar ve diğer hayvanlar hayatta karşılaştıkları zorlukların simulasyonuyla rüyalarında antrenman yapıyorlar. Dinler de aklın konfabülasyonunun (masallama) ustalık eseridir. Bazı evrimciler dinin evrimin bir yan etkisi olduğunu düşünürken bazı evrimciler dinin toplumu ortak değerler etrafında birleştirme anlamında faydalı olduğunu söyler. Fakat dinde karanlık bir taraf vardır. Kendinden olmayanı ötekileştirme ve bu ötekiye acımasızca davranma. Hikayelerin çoğu zaman evrensel bir dili vardır. İyiler, kurallara uyanlar kazanır. Bu yüzden hikayelerin toplumları etik davranmaya teşvik ettiğini savunuyor yazar ve arkadaşları. Hikayeler toplumu ortak değerler etrafında topluyor ve birleştiriyor. Ama istisnai örnekler de mevcut. Wagner'in muzikallerine büyük ilgi duyan Hitler sanattan ilham aldığını söyler. Wagner de bir Yahudi düşmanıydı. Tüm kurgular evrensel olmayabiliyor. Roman, öykü, tiyatronun eski popularitesini kaybedip yerlerini reality şovlara ve RPG(role playing game) lere  bırakmaları kurgunun bittiğini mi gösterir? Göstermez çünkü hikaye yok olmaz. Sadece sunuş şekli değişir. Ekrana taşınan bir şeyin kurgu olmama ihtimali de yoktur zaten. Reality şovdaki en gerçekçi karakter bile soyunması gerektiği rolü bilerek kameralara onu oynar. Yeni nesil hikaye ihtiyaçlarını burdan karşılar. Modern yaşamın artan yalnızlığından kaçıp RPG lere sığınan insanı bu yalnızlığa iten RPGler midir? Yoksa yalnızlık mı buna sebep olur. Yaşamdan alamadığımız hazları hikayedeki boşlukları doldurmak için belki de gerçekleştiremediğimiz hayallerin simülasyonunda hikayemizin eksikliğini mi gideririz? • Sonuç olarak yazar hikayenin hayatımızda vazgeçilmez bir ihtiyaç olduğu sonucuna varır. Kurgunun yaşamı beslediğini ama her şeye makul seviyede şüpheyle yaklaşmamızı öğütler.
Hikâye Anlatan Hayvan
Hikâye Anlatan HayvanJonathan Gottschall · Sola Unitas · 201933 okunma
·
192 görüntüleme
yasemin okurunun profil resmi
merhaba kitabın pdf i mevcut mu acaba sizde
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.