Gönderi

420 syf.
·
Puan vermedi
·
5 günde okudu
1000 YILLIK RÜYANIN PEŞİNDE
Anadolu'ya, Anadolu insanına, Anadolu'nun taşına, toprağına ve kendi çocukları tarafından dahi anlaşılamamış o büyük ruhuna âşık bir insan Mustafa Alican. Bunu Malazgirt Günlükleri'nin her satırında hissetmek mümkün. Kendisiyle ilk tanıştığımda Adıyaman Üniversitesi'nden neden Muş'a geldiğini sormuştum. "Ben buraları, buraların insanlarını seviyorum." diye cevap vermişti. Aslında bu cevap içinde derin manalar ihtiva ediyordu. Birçok insanın yalnızca TV'den gördüğü, PKK terörüyle kanıksadığı, çok görmek istemesine rağmen yıllardır pompalanan korku iklimi dolayısıyla gelmeye çekindiği bir bölgeyi, o bölgenin insanını sevmek, oraya aidiyet hissi ile bağlı olmak ve bulunduğu bölgeyi 1000 yıllık bir tarihin bir parçası olarak görmek ancak ve ancak "Türkiye sevgisi imandandır" düsturuna inananların ve bu uğurda çalışanların yapabileceği bir şeydi. Neden Muş'tan geri dönmediğime dair benzer bir soruyla sürekli muhatap olan ben, aslında Mustafa Hoca'dan daha rasyonel bir cevap bekliyordum desem yalan söylemiş olmam :) 12 Mart 2017'de, karlı bir günde ilk defa Malazgirt Kalesi'ne gitmiştim. Kale kapısı kilitliydi, demir parmaklıkların arasında küçük bir boşluk vardı. Oradan tırmanıp içeri girdim, kale burçlarının en tepesine çıktım, yazarın tabiriyle "taşranın da taşrası olan" Malazgirt'e tepeden baktım. Nefes nefeseydim. İçimde büyüyen bir öfke vardı. Malazgirt'in ve Malazgirt Kalesi'nin sahipsizliği içime oturmuştu. "Malazgirt'e sanki Sultan Alparslan'dan beri hiç kimse gelmemiş." demiştim arkadaşıma. Okullarımızda övünerek anlattığımız, kitaplarımızda abartarak yazdığımız, her 26 Ağustos'ta içini bilmeden beylik birtakım cümlelerle geçiştirdiğimiz bu koca tarih sahipsiz miydi? Değildi, olmamalıydı. Malazgirt Günlükleri, Prof. Dr Adnan Çevik başkanlığında yürütülen ve 2020 yılında başlayan "Malazgirt Savaş Alanının Tespiti Tarihi ve Arkeolojik Yüzey Araştırması Projesi" başkan yardımcısı olan Mustafa Alican'ın bu çalışmalar sırasında yazdığı günlüklerden ve notlardan oluşuyor. Birçoğu günü gününe tutulduğu belli olan ve günlük tanımının hakkını veren bu notlar, yıllardır "Türklere Anadolu'nun kapısı açıldı." cümlesine sıkıştırdığımız Malazgirt'in, öyle lafla değil, gerçekten Anadolu'nun giriş kapısı ve Türkiye'nin kalbi olması için çalışan bir avuç akademisyenin çalışmalarını samimi ve içten bir dille anlatıyor bize. Malazgirt'i adım adım arşınlayan uzman bir heyetin yapmaya çalıştığı şey, yıllardır nostaljik yönü ağır basan ve kendini kolektif yeniden tanımlama gayreti gibi görünen şeyleri bilimsel araştırmaların dahil olduğu çok daha geniş bir perspektife dönüştürme gayreti aslında. Kitabı okurken, kâh Sultan Alparslan'ın karargâhına gidecek, kâh defineci hikayeleri dinleyecek, kâh dengbejin dengiyle hüzünlenecek, kâh Süphan Dağı'nın eşsiz manzarasını gözünüzün önüne getirmeye çalışacak, kah mağrur Romanos'un atlarının nal seslerini ve Malazgirt kavunların kokusunu takip edeceksiniz. Hepsinden öte binlerce yıllık bir tarihin çocukları olarak Malazgirt Ovası'nda koca bir tarihin izlerini takip edeceksiniz. Kitabın kitabın son bölümünde ilgili okurların dikkatini çekecek bir bölüm olduğunu söylemeden geçemeyeceğim. Malazgirt Günlükleri'ne Zeyl başlığı taşıyan bu bölümde, yazar yapmış oldukları bu çalışma ve onun peşi sıra geleceğini düşündüğü çalışmalar neticesinde, 2071 yılının Malazgirt'inden bir panorama sunuyor bizlere. Bu panoramayı okurken yer yer hocayı fazla romantik bulabilirsiniz. Kendisi her ne kadar kitabın bazı bölümlerinde bu romantikliği pek inkâr etmese de, bahsettiği şeylerin olabileceğine dair inancının olduğu net olarak görülüyor. Hocanın sunduğu panoramayı merak ettiniz değil mi? O halde bu kitabı okumalısınız.
Malazgirt Günlükleri
Malazgirt GünlükleriMustafa Alican · Ketebe Yayınları · 20217 okunma
·
238 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.