Gönderi

Bir Muzir Öykü: Vah Yavrum Vah
Ben o zamanlar çakı gibi teğmendim” diye başlayacaktım, ama vazgeçtim. Çünkü teğmendim ama çakı gibi değildim. Olsam olsam “dolmakalem gibi bir teğmendim” demem daha uygun bir benzetiş olur. Ben dolmakalem gibi bir teğmenken, çok doğal değil mi, kız arkadaşlarım vardı. Bunların hiçbiri “iyi aile kızı”, “temiz aile kızı” değildi. Belki de bir damla bile helal süt emmiş değildi zavallılar. Çünkü benim o “iyi aile çocukları” çevresiyle ilişkim yoktu ki onlarla arkadaşlık edeyim. Benim o zamanki kız arkadaşlarım, ayıptır söylemesi, henüz geneleve düşmemiş genel kızlardı. Bunların hepsi de kendilerine bir özgeçmiş, bir yaşamöyküsü uydururlardı. Bu uydurma yaşamöyküsünü o denli çok kişiye yineleye yineleye anlatırlardı ki, anlata anlata gerçek sanmaya başlar, sonunda uydurduklarına kendileri de inanırlardı. Bir Birsen vardı örneğin, vah yavrum vah... Ben tanıdığımda daha onyedisindeydi. Sonradan adını Nedret yaparak Abanoz Sokağındaki bir geneleve düşmüş, eroine de alışmıştı. Çoktan ölmüş olmalı... Vah yavrum vah! Birsen kendine uydurduğu öyküye göre bir öğretmenin kızıydı. Bir seksensekiz Sabahat vardı. Kaşları eski yazıyla sekiz biçiminde olduğundan seksensekiz Sabahat denirdi. Bütün yaşamımda onun kadar güzel çiftetelli oynayan kadın görmedim. Vah yavrum vah... Uydurduğu yaşamöyküsüne göre bir subayın kızıydı. Kendi uydurduğu yaşamöyküsüne öyle inanırdı ki, anlatırken ağlardı. Vah yavrum vah... Bir Sabahat daha vardı, Erkek Sabahat... O da bir yalan uydurmuştu, kendisiyle ilk cinsel ilişkiyi babasının kurduğunu söylerdi. Gerçekten erkek kızdı. Elli yıl önce sık sık yinelediği bir sözü unutamıyorum: Toprak dolacağına tokmak dolsun...” Bu bir özdeyiş, değil mi? Vah yavrum vah... Erzincanlı Semiha... Vah yavrum vah... Veremdi zavallı. Ya Arnavut Perihan... Bu Perihan kadar kendini aşkına yok edesiye veren bir başkasını görmedim. Vah yavrum vah! Neyse, ben size koleksiyonumu sergilemek istemiyorum. Benim istediğim, gençliğimde değil de, yaşlılığımda tanıştığım bu genel kızlardan birinin yaşamını özetlemek. Anlatamayacağım kertede dertli olduğum bir geceydi. Yalnızlık bir hançer gibi göğsüme saplanmıştı ve gümüş işli sapından tutup yüreğimden çekip çıkaramıyordum bu görünmeyen hançeri. İşte o zaman, gençliğimde olduğu gibi bana uyduruk bir özgeçmiş anlatacak bir kızı öylesine gereksindim ki, gecenin bir zamanı kendimi sokağa attım. O saatlerde Taksim'den Nişantaşı'na dek yolun bu türlü kadınlarla dolu olduğunu her Istanbullu bilir. Kimi tek dolaşır, kimi ikisi üçü birlikte... Açıkça söylüyorum, benim o gece niyetim uydurulmuş bir yaşamöyküsü dinlemekti, başka hiçbişey değil... Aradığımı bulmam hiç de zor olmadı. Bilindiği ve bizzat başbakanın da söylediği gibi, memleketimizde hertürlü mal bol bol bulunuyor. Eskisi gibi hiçbişeyin sıkıntısını çekmiyoruz çok şükür. Üstelik, kimi malları ucuzluk olsun diye dışalımla getiriyoruz da... Kızı eve getirdim. Herşey tasarladığım gibi oldu. Ben bu kızlara çok acıdığım için hep, “vah yavrum vah” derim. Buna da vah yavrum vah” deyince bir kızsın, bir sinirlensin... - Ne var bunda bu kadar kızacak? - Başıma gelenleri bilseydiniz, anlardınız neden sinirlendiğimi. Bu söz bana geçmişimi anımsatıyor. Özgeçmişini anlattı. Ben de onun anlattıklarını size aktarıyorum. Genç kız Üsküdar iskele alanından Bağlarbaşı'na gidecek olan dolmuş arabasına bindi. Arabaya binen ilk yolcu olduğundan daha rahat olur diye sürücünün yanına oturdu. Hava sıcaktı. Kızın giysisi incecik, tiril tirildi. Dizkapağından yukarıya doğru pembe beyaz baldırı azıcık görünüyordu. Sürücü, ipini koparıp Istanbul'a düşenlerden, insan biçimine girmiş bir itti. Sürücünün önünde, göstergelerin üstünde Allahın dediği olur” yazılı bir levha yapıştırılmıştı. Sürücü kızın eteğinin örtemediği dizkapağına yan gözle baktı. Vites kolunu tutarmış gibi yaparak elini kızın bacağına değdirdi ve kıvılcım sıçramış benzinin parlaması gibi, birden kontak anahtarını çevirip gazladı. Kız, - Bu dolmuş değil mi? diye sordu. Sürücü, – Dolmuş, dedi, ama yolcu yok... Nasıl olsa yoldan alırız. Bu hızla giden arabanın yoldan yolcu alması olanaksızdı. Dönemeçleri dönerken kız istemeden sürücünün üstüne savruluyor ve sürücüye engel olmamak için “Allahın dediği olur” levhasına tutunuyordu. Bağlarbaşı'na gelince sürücü arabayı daha hızlı sürdü. Yoldan sapan araba çalılar arasından “Allahın bol, insanın kıt olduğu” yerlere gitti. )) Kız bağırıyordu: - Nereye? Buraya kadar yavrum. Kapının kilit düğmesini bastırıp kızın üzerine atıldı. Kız, sürücüyle boğuşmaya giriştiyse de, gücü yetmeyince yalvarmaya başladı: - Yapma n'olursun, ben kızoğlankızım... Sürücü, - Vah yavrum vah, dedi, biz o kadar da vicdansız değiliz, sen hiç kaygılanma, evvelallah biz senin kızoğlankızlığına kıl kadar zarar vermeyiz... Kız ağladı, çırpındı, ama gücü yetmediğinden kendini savunamadı. İşini bitiren sürücü kızı kucaklayıp arabadan çıkardı. Yarı baygın kızı bir külçe gibi yere bıraktı. Kızın haykırışlarını mı duymuşlar, yoksa olanları uzaktan görüp kuşkulanmışlar mıydı, iki erkek koşarak olay yerine geliyordu ki, sürücü arabayı gazlayıp uzaklaştı. İki erkek, yerde uzanmış ağlayıp duran kıza sokuldu. İyi yürekli olduklarından kıza acıyıp, - Vah yavrum vah... dediler. Kız onların acınmalarından yüreklenerek, onlara bir araba çağırmaları için yalvardı. Boğuşurken kızın giysisi yırtılmış, eteği beline dek açıktı. Erkeklerden biri kızı kucaklayıp sırtını bir ağaca dayadı. İki erkek kızın iki yanına oturdular. Kızın solundaki, - Vah yavrum vah... dedi. Hâlâ ağlamakta olan kıza sol yanındaki, - Artık ağlama, içim parçalanıyor. Kurtuldun şükür... dedi. Üzülme! Vah yavrum vah... İki erkek de zavallı kıza çok acımışlardı. Bu alçaklığı yapan sürücüye sövüp sayıyor ve “vah yavrum vah” diye iki yanından sarıldıkları kızı sağlı sollu okşayıp sevip duruyorlardı. İlkin saçlarını, omuzlarını, sırtını okşarlar ve yaşlı gözlerini, yanaklarını öperlerken, yavaş yavaş elleri kızın belden aşağılarına doğru kaymaya başlamıştı. Solundaki erkek kalktı ve bikaç adım uzaklaşıp bekledi. Şimdi kızı vah yavrum vah” diyerek sevip okşayan ve öpen sağındakiydi. Kız, kurtarıcısının niyetini anlayınca yalvarmaya başladı. Erkek, - Ben o alçak sürücü gibi zor kullanmıyorum ki, dedi, her iş güzellikle, gönül rızasıyla olsun isterim... Ama gönül rızasıyla olmazsa, o zaman başka... Kız ne yaptıysa herifi üstünden atamadı. Hâlâ “vah yavrum vah” deyip duruyor ve gittikçe soluğu da, “vah yavrum vah”ları da hızlanıyordu. Bisüre sonra, “vah yavrum vah”ları kesilince erkek ayağa kalktı, pantolonunu çekip toparlandı. Bu kez ayakta bekleyen öteki erkek kızın yanına çöktü. O da, vah yavrum vah” diyerek kızcağızı avutmaya çalıştı. O sırada ayak sesleri, bir koşuşma duyulunca, kız umuda kapılıp haykırışlarını yükseltti. Yaklaşan birileri vardı. İki erkek de tabana kuvvet kaçtılar. Yetişenler beş erkekti. Onlardan biri, “vay namussuzlar, vay irz düşmanları, vay alçaklar...” diye kaçanların arkasından koştuysa da, az sonra vazgeçip kızın yanına döndü. Beş erkek de, yerde iki büklüm olmuş ağlayıp duran yarı çıplak kızın başında toparlandı. Beşi de ayakta durmuş kıza bakıp cik cik diye sesler çıkararak ağız şapırdatıyor ve arada, “vah yavrum vah” diyerek zavallı kıza aciyorlardı. İçlerinden biri, - Arkadaşlar, bu kız burda bırakılmış, yazıktır, dedi, bunu çatı altı biyere götürelim... Başka biri de, - Bizim inşaata götürelim... dedi. Kız, kurtarılacağı umuduna kapılıp sevindi. Kollarından tutup kızı ayağa kaldırdılar. Ama yürümeye gücü yoktu. İriyarı olan biri, gelini ilk gece gerdek odasına sokan damat gibi, kızı iki kolunun arasına yatırıp götürdü. Öbürleri de arkasından yürüyüp hâlâ cık cık sesleri çıkararak “vah yavrum vah” demekteydiler. Birara beş erkekten birden çıkan vah yavrum vah” sesleri, çok sesli bir koroya dönüştü yada ilahi okunuyormuş gibi oldu. Bu görünüm sanki görkemli bir törendi. Bu törensel yürüyüş epiy sürdü. Konutların başladığı biyere geldiler. Kızı, dahaca duvarları örülmemiş, çatısı ancak yarı kapanmış büyük bir yapıya soktular. Bu beş kurtarıcı, bu yapının işçileri olabilirdi. Bu yapıda, salt bir odanın camı, çerçevesi, kapısı takılmış ve orası işçilerin barınağı olarak kullanılıyordu. Yer döşekleri bile vardı. Kollarında taşıyan adam kızı döşeğe koyup yanına çöktü. Öbürleri kapının dışında kalmışlardı. Kızcağız, ağlıyor, ama artık gözlerinden yaş gelmediğinden içini çekip duruyordu. İriyarı adam “vah yavrum vah” diyerek kızın ıslak yanaklarından, dudaklarından öpmeye başladı. Adam, üzeri kare kare değişik basma ve pazen bezlerinden dikilmiş kirli yorganı üstlerine çekti. Kır başka, ne de olsa bir çatı altı başkaydı. Kızın didişecek, boğuşacak, kendini kurtarmaya çalışacak gücü kalmamıştı, çabalasa da işe yaramıyordu. Adam keyfini getirip kalkınca bir cigara yaktı. Anahtar deliğinden onu seyreden arkadaşlarından biri, Hadi yahu, cigaranı da artık dışarda iç... dedi. İriyarı adam odadan çıktı, başkası girdi. O başkası çıkınca öbürü... Hepsi de zavallı kızcağıza aciyor ve vah yavrum vah” diyorlardı. Bütün gece herbiri bikaç kez odaya girip çıktı. Sabah olunca, kızı orda bırakıp savuştular. Ne var ki, ordan ayrılırken bile vah yavrum vah” demekteydiler. Kız o kirli yatakta uyuyakalmıştı. Bir sesle gözlerini açtı. Başında orta yaşlı bir adam vardı. Kız, korkuyla bu adama baktı. Adam, kızın başına gelenleri durumundan anlamış olacak ki, - Seni evime götüreyim, dinlen, üstünü başını toparla, sonra gideceğin yere gidersin... dedi. Bu adam “vah yavrum vah” demediği için kız ona güven duydu. Orta yaşlı adam kızı yakındaki evine götürdü. Adam evinde yalnız yaşıyordu. Kıza gerçekten iyi davrandı. Kız o evde banyo bile yaptı. Ama banyodan sonra adamın acima duyguları birden kabarıp kıza vah yavrum vah” demeye başlayınca ödü kopan kız kaçmak istediyse de, adam kapıyı kilitleyip anahtarı sakladı. O adam, tam bir hafta kıza vah yavrum vah” diyerek acıdı. Bir hafta sonra eve adamın akrabası olan bir genç geldi. Namuslu, vicdanlı bir gençti. Başına gelenleri öğrenince kızı kurtarmaya karar verdi. Bu gencin yaşlı bir kadın akrabası vardı. Kızı o yaşlı akrabasının yanına bırakıp koruyacaktı. Gençle kız evden kaçıp o yaşlı teyzenin evine geldiler. İkisi birlikte beş on geceyi o evde geçirdiler. Vicdanlı genç de kıza acımıştı ve buyüzden ona sık sık “vah yavrum vah” diyordu. Kızın buna karşı koyduğu filan yoktu ama, bir zaman sonra delikanlı eve uğramaz oldu. O güler yüzlü sevecen teyzenin eve erkek konukları gelmeye başladı. Her gece değişik konuklar geliyor ve hepsi de son kertede acımalı insanlar olduklarından Vah yavrum vah” diyerek kızı koyunlarına alıyorlardı. Bu erkeklerin içinde, koynundaki kıza vah yavrum vah” derken hüngür hüngür ağlayanlar bile vardı. Nice zaman sonra kız o güleç yüzlü yaşlı teyzenin evinden kaçtı. Kendi başının umarına bakmaya başladı. “Kendi okulunu kendin yap!”, “Kendi uçağını kendin yap!”, “Kendin pişir, kendin ye!”, “Kendi şeyini kendin ş’aap!” döneminde, elbette bu kızcağız da kendi işini kendi yapacaktı ve de öyle yapıyordu. Artık eskisi gibi kendisine erkekler, “Vah yavrum vah” dedikleri zaman ağlamıyor, ama kızıyordu. - Şimdi anladınız mı, dedi, bana ne derseniz deyin, ama, “Vah yavrum vah!” demeyin... İyi ama, ben düşmüş kadınlara öyle aciyorum ki, vah yavrum vah demeden bişey yapamiyorum. Bu olay burda bitmedi. Bu kızın başından geçmiş diye anlattığı bu olaylar gerçek miydi, yoksa elli yıl önce bana o biçim kızların anlattıkları gibi uydurma miydı? Doğrusu ben ikircimliyim ; doğru da olabilir, uydurma da olabilir. Uydurma olduğunu gösteren bir ipucu yakaladım. Doğrusu ya, ayıp da olsa, onu da açıklamalıyım. “Vah yavrum vah” diye diye yanaştığım o kız, kadın kılığına girmiş bir erkek çıkmadı mı? İşte o zaman tepem attı, - Ulan, diye bağırdım, hepsi neyse de, demindenberi bana o olayları nasıl yutturdun kızım diyerek... Yeminler ederek başından geçenlerin hepsinin doğru ve artığı olmayıp eksiği bile olduğunu, ama erkek olarak bu başından geçenleri anlatmaya utandığı için bir kızın başından geçmiş gibi anlattığını söyledi. Artik, onun anlattıklarına inanmak yada inanmamak bana ve size kalmış bişey. Kızı yada kız kılığına girmiş oğlanı - hayır, hiç aşağılamadan - gönderdim. Ertesi sabah gazeteleri okuyorum. Bütün gazetelerde en önemli haber şu: Muzir yasası çıkarılacakmış. Böylece müstehcen yayınlar da önlenecekmiş... İyi iyi, çok iyi de, bu yasayla Istanbul'un bütün anayollarını dolduran ve kendilerine, vah yavrum vah' diye acınılan kızlarla oğlanlar ortadan kaldırılacak, yok olacak mı? ))
·
418 views
Cemre ÖZTÜRK okurunun profil resmi
''iyi aile kızı'' = ''temiz aile kızı''' :))) ANSİKLOPEDİ yazılır !
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.