“Toplum tarafından onaylanmış bir hayat idealini yansıtan tüm ölçütleri bir kenara bırakarak doğada yaşamaya giden genç bir adamın gerçek yaşam öyküsü.”
Belki bu açıklama bile kitabın okunması için yeterlidir; çünkü günlük yaşam koşuşturması içinde zaman zaman birçoğumuzun aklından geçen düşünceye çok yakınmış gibi geliyor. Bazılarımız sadece birkaç günlük bir tatilin hayalini kurarken; kimilerimiz açıklamada yansıtıldığı gibi bu arzuya çok daha varoluşsal bir anlam yüklüyor. Ama hangi yöne çekilirsek çekilelim pek çoğumuzun cüret edemediği bir şey var ki bu da Chris McCandless’ın yapmayı başarabildiği şey.
Her şeyi bırakıp sistem ve toplum düzeninin getirilerinden uzakta, boyun eğmeden yabana yürümek cesaret isteyen ve çoğu kişinin de cesaret edemeyeceği bir şey. Bana göre Chris McCandless’ın takdir edilesi en büyük yönü de budur. Her ne kadar Alaska yolculuğu bahtsızlıkla sonuçlanan hazin bir sona sahiplik etse de o, son ana dek huzurlu olduğundan bahsetmiştir. Belki de bu ölüm biçimi, sona gelindiğinde yaşayamadıklarımız için pişmanlık duymaktan çok daha anlamlıdır.
Bu yüzden Chris McCandless’a hak verin ya da vermeyin; uçlarda gezinen biriymiş gibi görünse de hayatı sorgulamanıza neden olacaktır. Yaşam hakkında biraz daha farkındalık kazanmak isteyenlerdenseniz eğer hiç şüphesiz bu kitap çok daha fazlasını sunacaktır. Kendi adıma çoğu zaman Chris McCandless’a hak verdim ve ona kızdığım noktalarda oldu elbet ama daha çok hayranlık içindeydim. Bir kez daha hayatı dolu dolu yaşamam gerektiğini fark ettim.
Onun da söylediği gibi;
“Sürekli değişen bir ufuktan daha büyük keyif olamaz. Her yeni gün yepyeni bir güneşin altında doğabilir.”
Kitabı bitirdikten sonra filmini de izlemenizi tavsiye ederim.
