Gönderi

bizim aydınlarımız 19.YY'dan kalma gericilerdir
Aydınlar, Avrupa’da gelişen dine ilişkin görüş ve anlayışların samimi takipçileri olduklarını sanırlar. Avrupa’da varolan din anlayışı ile Türkiye’de aydın çevrelerde geçerli olan din anlayışı arasında derin uçurumlar var. Batı’yı ve Batı’da gelişen düşünce hareketlerini yakından izleyenler, bütün dünyada olduğu gibi Batı’da da din olgusunun giderek güçlendiğini gözlemlemektedirler. Kimi gözlemcilere bakılırsa, 21. yüzyıl, “insanın dine dönüş yüzyılı” olacaktır. Bu gerçek, İslâm dünyası için kesin olarak söz konusu edilebilir. Batı için aynı kesinlik söz konusu edilmese bile, ortada var olan belirtiler, Batı’da da dine ilişkin geçmiş görüş ve yargıların giderek hızla aşındıklarını gösteriyor. Ateizm din karşısında geriliyor, 19. yüzyılda revaç bulan pozitivizm çoktan çöktü; 20. yüzyılın başında Batılı insanın sergilediği “din’e karşı aldırışsızlık” bugün yerini “yeni dinî arayışlara” terk etmiş bulunuyor. Batı, 18. yüzyılda din’e karşı aklın başkaldırısına tanık oldu. Bir yüzyıl öncesinden başlayan akılcılık, kilise dogmatizmini temelinden sarstı ve sonunda rasyonalizm din karşısında akl’ı mutlaklaştırarak onu etkisizleştirdi. 19. yüzyıla gelindiğinde din’in pozitivizm karşısında yenilgiyi kabul ettiğini görüyoruz. 20. yüzyıl, aklın yanında sonsuz ilerleme inancını yücelttiği bir yüzyıldı. Auguste Comte’a göre insanlık teolojik ve metafizik aşamalardan geçerek pozitivizme ulaşmakla olgunluk çağına varmıştır. Din, çok ilkel dönemlerin düşünüş biçimidir. İnsanın ilerlemesine, gelişme ve refaha ulaşmasına katkıda bulunamaz, aksine engel olur. Esasında din’den ilerleme yolunda yararlanmaya kalkışmak da mümkün değildir; çünkü ilerleyen tarih çarkı geri çevrilemezdi. 20. yüzyıla gelindiğinde geçen iki yüzyıldan devralınan görüşlerde önemli sarsıntılar oldu. Özellikle Avrupa’nın iki büyük dünya savaşını yaşaması ve bu acımasız savaşlarda milyonlarca insanın hayatını bir hiç uğruna kaybetmesi, bu sarsıntıda önemli etken oldu. Hiroşima ve Nagazakiye atom bombası atıldı; dünya iki totaliter rejim (Faşizm ve Komünizm) altında yaşadı ve bu iki rejim altında yine milyonlarca insan hayatını kaybetti; Yahudiler ve Romanlar soykırıma uğradı. Yüzyılın ilk yarısında din’e karşı aldırışsız olan kitleler, ikinci yarısından sonra daha sempatik ve sıcak duygular beslemeye başladılar. 20. yüzyılın son çeyreğine gelindiğinde modern Batı’da en büyük direniş hareketlerinin arkasında doğrudan din olduğu görüldü. Polonya’da işçi sınıfı, kurulu rejime karşı kilisenin önderliğinde başkaldırdı. Yunanistan ve Batı Almanya gibi ülkelerde anti-Amerikancı hareketleri kilise ve din etkiledi. Asya’da ve Latin Amerika’da sol akımlarla kilise adeta iç içe mücadeleler verdi; sosyalist rahipler aynı zamanda büyük gerilla örgütlerinin önderleri konumunda yer aldı. Amerika’da binlerce “dinî tarikat”, Almanya’da “sekt”ler, alternatif bir dünyanın özlemlerini dile getirmeye başladılar.1 Bunlar temelde sağlıklı hareketler değiller. Bir şeyin aslı ortada yoksa bozulmuş şekli var. Ama gerçek şu ki; din, sanıldığının aksine etkisini kaybedeceğine yeniden kazanıyor, kitlelere yanlış ve sapkın da olsa “kuvvetli mesajlar” iletmeye devam ediyor. Aydın, tüm bu gelişmelerden habersiz, hâlâ 18. yüzyılın akılcılığını ve 19. yüzyılın pozitivizmini aşamamış, orada takılıp kalmış durumda vaziyeti idare etmeye çalışıyor. Bu, öylesine “geri ve eksik” bir bilgi ki, doğrusunu anlatmak, deveye hendek atlatmaktan zor. Onlar, hâlâ “din” denince akıllarına “Hıristiyanlığı” getiriyorlar ve her biri Diderot kesilip eleştiri üstüne eleştiri üretiyorlar. İslâm’a ve İslâm tarihine ilişkin geliştirdikleri her itirazın öbür yanında Hıristiyanlık ve onun Batılı tarihi tecrübesi var. Oysa ne İslâmiyet Hıristiyanlık’tır, ne de Diderot’un yüzyılımız için geçerli düşünceleri kalmıştır. Zaman çok değişti, bizim aydınlarımız değişmiyor. Değişmeye karşı durmak ise, kendi doğal dinamikleri ile sürüp giden değişme olgusuna değil, değişmenin kendisine karşı çıkanlara zarar verir; onları toplumsal gelişmelerin dışına iter. Bugün yaşanan toplumsal ve kültürel değişme ortamında, aydınlar böylesine dramatik bir konuma geçmiş bulunmaktadırlar.
·
146 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.