Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Güzeller Güzeli Venüs… Umarım sana uzun zamandır mektup yazmamak gibi kabaca hareketimi anlayışla karşılarsın. Zor zamanlardan geçiyorum. Karanlığın ve yalnızlığın soğuk zincirleri ruhumu boğarken zihnimi dağıttığım şu nadir ânı kullanarak sana bu mektubu yazma şansına erişmiş bulunmaktayım. Biliyorum, edebi yeteneğimin zayıf olmasının yanı sıra kendimi ifade etme konusunda da bir hayli beceriksizim, ama seni temin ederim ki bu gece elimden geldiğince, bütün hislerimi tüm açıklığıyla sana sunacağım. Ne günler geçirmiştik beraber, hatırlıyor musun o geceyi? Sahilde ateşin karşısında oturduğumuz, seninle gitar çalarak beraber denizi izlediğimiz geceyi? Her şey çok güzeldi, ay tüm görkemiyle gökyüzünde parlarken hafif bir meltem içimizi ürpertiyor, ateşimizi gıdıklıyordu. Etrafımızda kimsecikler yoktu. Duyduğumuz şey sadece denizden gelen dalga sesleri, ateşin uyuşuk çıtırtısı, meltemin tüyler ürpertici esintisi, denizden gelen acı tuz kokusuydu. Bütün hepsi senin gitarının hoş tınısına karışıp semi-naturalis duyularla bedenimizi ve ruhumuzu ele geçiriyordu. O gece senin ay gibi parlayan tebessümün benim tatlı utancıma karıştığında kim bilir başkası görse nasıl gözükürdü… Her şey mükemmeldi, sen mükemmeldin… Ne oldu? Neden bitti peki her şey? Neden dünyada olan her şeyde olduğu gibi bu an bile sahte hisler üzerine kurulmuştu? Neden herkes, her şey eninde sonunda gidiyordu? Neden her şey gerçekliğini yitiriyordu? Mutlu olmak için yeterince iyi değil miydik? Yoksa mutluluk diye bir şey olmadığını bilecek kadar fazla mı iyiydik? Neden böyle oldu azizim? Belki ikimiz de hatalar yaptık, farkında olmadan kendi yarattığımız duyguların esiri olduk. Prometheus misali zincire vurduk kendimizi. Başımıza gelecekleri bile bile hareket ettik. Şimdi çektiğimiz acılara nasıl sitem edebiliriz ki? Böyle olacağını bilmiyor muyduk? Birçok şey biliyorduk belki de ama asla yeterince bilmiyorduk. Her şey çok gerçek gelmişti Venüs, her şey o kadar güzeldi ki… Ben sizin için canımı verirdim anlıyor musunuz? Bu lanet canımı, sizin için ortaya koyar ve hiç düşünmeden feda ederdim. Anlayabiliyor musunuz? Yapardım bunu. Hislere çok erken kapılmışım… Bu da benim sefil yazgımdır neticede. Aşkın buruk şarabını yüzümü ekşiterek içiyorum ve daima o kekremsi tadı boğazımda düğümleniyor. Lanetim budur belki de. Amansızca sevmektir! Hiçbir şey için kendini suçlama Venüs’üm, buna hakkın yok! Her şeyi ben kendim istemedim mi? Gülüşüne minnetle bakan da ben değil miydim? Kendimi uçuruma sürüklerken düşünmeden koşan yine ben değil miydim? Neden kendini suçlayasın? Belki de benle konuşman bile bana acımandan geldi. Sefil ruhumu bir nebze olsun, bir kereliğe mahsus olsun asil hissettirmek istedin belki de… Kendini nasıl suçlayabilirsin ki? Ben seni nasıl suçlayabilirim ki? Belki de her şey ikimiz için daha iyi olacak, belki de yaşadığımız bunca buruk tecrübe, gelecek için bir hazırlık olacak. Belki Tanrı’nın bizi hayata hazırlamak için önümüze çıkardığı tümseklerden biridir bu da? Acı çekmeden acıyı nasıl öğrenebilirdik ki ne de olsa… Sana kızmıyorum, sana darılmıyorum; ben sadece kendime kızıyorum. Ne yaptığımı biliyor muyum ben? Ne yazdığımı biliyor muyum? Belki de nöbet geçiriyorum. Her şey sönüyor. Sevgi bitiyor, acı geçiyor, nefes tükeniyor, karanlık çöküyor, huzur azalıyor, güç tükeniyor, ömür bitiyor… Her şey bitiyor! Gerçek tam manasıyla bir delilik, gerçekten her şeyi anlamak tam manasıyla delilik! Bu yüzden yaşadığım, yaşadığımız bunca şeyden sonra sana yine mektubumu yazıyorum ve kendimi yine senin olduğun hayallere bırakıyorum. Dediğim gibi, gerçek tam bir delilik ve ben de delirmek üzereyim. Bırak. Bırak, son kez kollarında bir hayale dalıp yalanlar üzerinde hayata gözlerimi yumabileyim. Geçmişten Gelen Parçan… Yazar:
Mert Yeğin
Mert Yeğin
·
287 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.