Bu metin Kinyarvanda dilinden otomatik olarak çevirilmiştir. Orjinali Göster
Haydi hep beraber: Aganta Burina Burinata… !
(…)
Açılırsam denizlere sen olmadan
Yalnızlık tek sevgilim olacağa benzer
Işıksız geleceğim de.
Ama gene de gel kollarıma
Ödülü ol bu yorgun denizcinin,
Sarhoş et varlığınla...
Ya çakılacağım buraya seninle, ya da kaçıracağım seni Spartalı Helen gibi.
Haykırarak açılacağız birbirimize
Aganta burina burinata...
Cevat Şakir Kabaağaçlı, nam-ı diğer Halikarnas Balıkçısı, ‘kara insanı mı deniz insanı mı’ sorusuna kendi cevabını vermiş bu kitapta. Roman boyunca, bu iki insan tipinin özellikleri vurgulanmış ve deniz insanı üstün gelmiş. Şaşırdık mı:) Tabi ki hayır. Bir Bodrum ve deniz aşığı yazmış bu kitabı. İlla ki sonuç böyle olacaktı…
Denizciliğe dair pek çok şey öğrendiğim bu roman, hiç deniz görmemiş insanları bile aşka getirir vallahi. Öyle samimi öyle sıcak yazılmış ki… Günlük bir dil kullanılmış, sade bir anlatım var. Zaten konusu da öyle karman çorman içinden çıkışmayacak konu değil. Hatırat türünde yazılmış. İçeriğini tabi ki anlatmayacağım, özet değil inceleme yazıyorum çünkü.
‘Deniz’ kitabın en büyük sembolü. Gemiler, denizcilik terimleri, kaptanlar, tayfalar, fırtınalar ise büyük motifler. ‘Kara hayatı’ ise ters sembol. Denizi umursamayan, ömrü karada geçmiş toprak insanı için -kitapta öyle bahsediliyor- kitabın sembolü ‘toprak’ olurdu.
‘Aganta Burina Burinata’ ise aslında kaptanların tayfalara verdiği emirlerden birisi ve deniz tutkunlarına en coşku vereni. Anlamı, “üst ve alt yelkenleri tut” gibi bir şeydi galiba. O söylendiğinde kaptan da dahil bütün gemi mürettebatı coşkulanıyor, sadece denizle kalmayıp kıyıda bekleyen insanlar da gaza gelip aynı cümleyi tekrar ediyor. Tıpkı şu an da dünyanın her yerinde sevinince ‘oleeeeyy’ denmesi gibi.
Okurken keyif aldım. Okuyacaklara da keyifli okumalar dilerim.