Gönderi

27 Mart Televizyoncular geldiler bugün. Edebiyat Dünyası için Turgut'la konuşma yapmaya. Ben "hikâyeci" olduğumdan, programda yer almamı uygun görmediler. Gerçi ben de kahve sunarken falan görünmek istemediğimi daha önce söylemiştim. Sonuçta garip bir durum çıktı ortaya: gün boyu, aydın-kadın tavrı takınmakla suçladım kendimi. Ne var ki programda görünsem, daha da mutsuz olacaktım. Suçlamamın nedeni belli aslında: evi toplamaya, yemek yapmaya, çocukla uğraşmaya, öyküye ayırdığım zamanın birkaç katını ayırıyorum bir kere. Yazma isteği... Yazma isteği; anında yaşamak, biriyle konuşmak, bir konuğu ağırlamak, yani çevremi görmekten, gözlemekten alıkoyamıyor beni. Dışarda sürüp giden büyük hikâ-ye'ye kapıyı kapayıp onu hikâye etmekten yana değilim. Her gün bilmemkaç sayfa yazma düzenine de hiç giremem. Üstelik ev işi yapmazsam, bedenim de yorulmazsa, kurgum biter bir çeşit. Hepsini bir güne sığdırıp ölürcesine yorulmalıyım ki kesintisiz bir uykuyu hak edebileyim. Günlerimi serseri bir mayın gibi oraya buraya çarparak harcıyorum. Yunus'un deyimiyle "dopdolu yay içinde". Boyuna öykü üstüne kafa yorarak, neler yapılabileceğini düşünerek. Sürekli bir "talepsiz arz"ı yaşayarak. Keşke bir bağıtlanma sözkonusu olsaydı; inandığım bir partinin siyasası uyarınca yazmak zorunda bırakılsaydım. Hiç gocunmazdım. Yazarların bağıtlanmaya bunca karşı olmalarını hiç anlayamamışımdır zaten. Edebiyat bir meslekse, aylığı ya da parça başına ücreti, çalışma koşulları belli bir meslek olmalı. Üstelik, anlayışsız bile sayılamayacak kadar kayıtsız yayınevi yöneticileriyle konuşmaya çabalamak, gönül verdiğin bir kitabı onların ayağına götürüp yanıt beklemek, çok daha onur kına değil mi? Bağıtlıysan, hiç değilse karşısında inandığın bir örgüt ya da savaşman gereken bir anlayış vardır; böyle belirsizlik içinde hırpalanıp durmazsın. Bazen hepten unutmak geliyor içimden; yazmayı da, yazı üstüne düşünmeyi de. İşgüzarlık gibi oluyor çabam. Ne yazık ki temel uğraşım yazmak. Hep gecikmiş bir amatör sıfatında kalsam bile. Onu bile göze alarak vazgeçemeyeceğim. Her neyse. Kendimle barışık değilim bugün. Bir kadın bir erkeğin çamaşırını yıkıyorsa, yemeğini pişiriyor, evini ev ediyorsa, mutlaka onun dünyasının bir parçasıdır; bunu gizlemek çoraklıktır. Kaçındığım şey, sanırım, televizyonda "kusursuz, mutlu burjuva aile" propangandası havasında belireceğiydi evcek yaşadığımız olağan durumun, bir de her-fotoğrafa-kafası-nı-uzatan durumuna düşmek. Gündökümü- Bir Uyumsuzun Notları Tomris Uyar
··
111 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.