Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Bir keresinde büyücek bir kartona da özene bezene aynı sözü yazmıştım, babamın dikkatini çekmişti. "Ne o,'' diye sormuştu, yapmacık bir kıskançlıkla. "Hiç, demiştim, yazdım işte." Birkaç gündür "gemi inşaatı"yla uğraşıyordum. "Gemi inşaatı" dediğim, ayakkabı büyüklüğündeki çam kabuğunu bıçakla yontarak gemiye benzetme işi... Geminin başına çökeli bir hayli olmuştu herhalde ki: "Hâlâ mı gemi" dedi annem. Yarı çıkışır bir sesle. Cevaplamadan, dokuz yaşında bir çocuğun gösteremeyeceği ciddiyetle devam ettim gemiyi şekillendirmeye. Bitmek üzereydi. Seren yerine büyük bir çiviyi bile çakmıştım tam ortaya. "Bak!" diye tembihlemeye başladı annem..." Bunu sağda solda bırakıp, kocaman çivi birinin ayağına batarsa karışmam... Demedi deme sonra..." "Bırakmam." Arkadaşlarla top oynarken gemiyi hatırlıyordum. Pek güzel olmuştu doğrusu "Anadolu" demiştim adına. Maç biter bitmez yine eve koştum. Fakat o ne? Donakaldım giriş kapısında. Korktum.. Korktum ve şaşırdım... Bir şeyler büyüdü büyüdü dağıldı gözümün önünde. Annem yerde yığılıp kalmıştı. Yüzü acıyla gerilmiş, dişleri kenetlenmişti. Canının yanmasından olsa gerek kanı çekilircesine avucunu yummuştu. Kan içindeydi ayağının biri... Gemim az ötesinde yarısı ezilmiş duruyordu. Çividen yaptığım direğin ayağına battığını anlamakta gecikmedim. "Anne!... Anneciğim!..." Cesaret edemiyordum yüzüne bakmaya. Öylece çakılıp kalmıştım. Artık seslenemiyordum da. Son bir gayretle yapmam gerekenleri düşünmeye çalıştım. Fakat korku ve şaşkınlık duygularımı darmadağın etmişti. Ne bir şey düşünebiliyor, ne de hareket edebiliyordum. Sonunda komşulara haber vermek geldi aklıma. "Koşun!.. Anneme bir şey oldu koşun!... Ne olur koşun!... Bu arada en yakın komşumuz Semiha Teyze'nin adını da bağırıp duruyordum. Feryadım birkaç ev öteden bile işitilmiş olmalıydı. Üç-beş kadın bizim oraya doğru koşuşmaya başladı. Birisi, telaşından elindeki tavayla fırlamış, bir başka kadın da başını kocasının gömleğiyle örtmüştü. "Nerede hani?" "Çabuk olalım!" "Daha demincek kapının önünde gördüydüm..." Heyecanlı sesleri çok cılız işitebiliyordum artık. Oradan hızla uzaklaşmıştım. Arkama bakmadan koşuyorum. Nereye gittiğimi, niçin kaçtığımı bilmeden... Kafamda benliğimi ezen cümleler yankılanıyor: Ah kör olası gemi ah!... Anneciğim hatırlatmıştı halbuki... Ama oraya kim koydu gemiyi? Ayakkabılığın üstüne kaldırdığımı iyi hatırlıyorum. Ufaklığın işi mutlaka... Evden ayrıldıktan iki saat kadar sonra bir ağacın altında buldum kendimi. Hâlâ ne yapacağımı bilmiyordum, bilemiyordum. Bu olay, bana kırmızı kart göstermişti ve ben saha dışında cezamı bekliyordum. Derken aklıma yine "Anneler karşılıksız sever" sözü düşüverdi. Gerçekten anneler karşılıksız mı seviyordu bizi? Bense arada bir üzüyordum annemi. Kimi zaman dediğini yaparken nazlanıyor, çöpü dökmekte, bakkala gitmekte gecikiyor, fırsatını buldukça kaytarıyordum. Beni bazı zamanlarda sevmemekle haklı olabilirdi annem. Ya şimdi başına getirdiğim kaza? Karar verdim, ne olursa olsun eve döneceğim. Kapıya vardığımda, elimi kapı koluna götürebildim ancak. Bir türlü açmaya gücüm yetmiyordu. Annemle ilgili en kötü ihtimaller bile geliyordu aklıma. Özellikle hastaneye kaldırılmış olabileceği... Evi bomboş bulmak en büyük korkum... Hiç değilse bu korkunun aslını öğrenmek için açmalıydım kapıyı. Açmamla hayret etmem bir oldu. Üst kata çıkan merdivenin kenarında oturuyordu annem. Bir şey olmamış gibiydi. Rahattı görünüşü. Kapıyı açar açmaz yanındaki komşu kadınla birlikte bana bakmıştı. Bense düşecek kadar heyecanlanmıştım. Yutkunurken bile zorlanıyor, bir adım daha atamıyordum. İçimde bir şeyler çırpınıp duruyordu. Vücudumu tarifsiz bir ateş sarmıştı. Ve işte o unutulmaz anda dünyalar benim oluverdi! Gülümsemişti anneciğim bana. (Beni daha kapıda görür görmez gülümsemişti belki ama, o anda fark edemezdim.) Anneciğimin ışıldayan nur yüzünü görür görmez bir güneş doğdu içime. Güneş, buzları eritmeye başlamıştı besbelli ki, gözlerimden yaşlar boşandı. Gözyaşlarıyla birlikte içimin darmadağınıklığının da boşalıverdiğini hissettim. Küçük yüreciğim bu kadar hızlı değişikliğe dayanamazdı elbet. Kesik kesik hıçkırmaya başladım. "Gel oğlum" dedi... Dünyanın en iyi annesi... "Ne var bunda ağlayacak? Olmuş bir kere..." "Anne..." "Merdivenleri hızla inmeseydim üstüne basmazdım belki... Ama olacak işte... Kader..." "Anne..." "Gemine yine de fazla bir şey olmadı. Sen hemen düzeltirsin onu." "Anneciğim..." "Bırak artık ağlamayı. Çok üzüldün zaten." Saçlarımı okşuyordu. Ağlamamak için onun da zorlandığından emindim. "Artık sevmezsin beni anneciğim, değil mi?" "Oğlum öyle şey olur mu hiç? Bunda senin suçun yok ki zaten... Seni yine çok seviyorum. Kaç gündür söyleyip duruyordun ya. "Anneler karşılıksız sever" diye. Çok doğru. Hem ayağım acımıyor ki..." Akşamki korkum da boşa çıktı. Babamın beklediğim sert tepkisi yoktu. "Anneler gerçekten karşılıksız sever, anladın işte," dedi... "Öyle olmasaydı, cenneti annelerin ayakları altına sermezdi Allah..."
·
106 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.