Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

1. İmdat Şiddet
Nesnel şiddet mefhumunu tam anlamıyla tarihselleştirmek gerekiyor: nesnel şiddet kapitalizmle birlikte yeni bir biçime büründü. Marx sermayenin kendi kendini büyüten çılgın dolaşımını betimlemişti; sermayenin kendi kendini türeten solipsist yürüyüşü bugünün meta-düşünümsel piyasa spekülasyonlarında doruğa ulaşmıştır. Kendini üreten ve insana ve çevresel kaygılara hiç aldırmadan yoluna devam eden bu canavarın hayaletinin ideolojik bir soyutlama olduğunu ve bu soyutlamanın ardında sermaye dolaşımının dayandığı ve dev bir parazit gibi beslendiği gerçek insanların ve doğal nesnelerin üretici kapasitelerinin bulunduğunu ileri sürmek aşırı basitleştirme olur. Sorun, bu “soyutlama"nın sadece finansal spekülatörlerin toplumsal gerçekliği yanlış algılamasının bir ürünü olması değil, maddi toplumsal süreçlerin yapısını belirlemesi anlamında tamamen “gerçek” olmasıdır: bir toplumsal katmanın, hatta bazen bütün bir ülkenin kaderi –hareketlerinin toplumsal gerçekliği nasıl etkileyeceğine tamamen kayıtsız kalarak kendi kârlılık hedefi peşinde koşan, sermayenin “solipsistçe” yaptığı spekülatif danslara bağlı olabilmektedir. Marx'ın öncelikle vurguladığı şey, bu ikinci boyutu birinciye indirgemek, yani malların teolojik çılgın dansının nasıl “gerçek hayatın" antagonizmalarından çıktığını göstermek değildir. Asıl vurguladığı şey, birincinin (maddi üretimin ve toplumsal etkileşimin toplumsal gerçekliğinin) ikincisi olmadan kavranamayacağıdır: şovu devam ettiren, gerçek hayattaki gelişme ve felaketlerin anahtarı olan şey, sermayenin kendi kendini harekete geçiren metafizik dansıdır. Kapitalizmin temel sistemik şiddeti burada yatar ve kapitalizm öncesi her türlü doğrudan sosyo-ideolojik şiddetten çok daha tekinsizdir: artık somut bireylere ve onların “kötü” niyetlerine atfedilemeyecek bir şiddettir bu, salt “nesnel” sistemik, anonim bir şiddettir. Burada Lacan'ın gerçeklik ile Gerçek arasında yaptığı ayrım çıkıyor karşımıza: “gerçeklik” etkileşim halinde bulunan ve üretim süreçlerinde yer alan gerçek insanların toplumsal gerçekliğidir; Gerçek ise sermayenin toplumsal gerçeklikte olup bitenleri belirleyen acımasız, “soyut" hayaletimsi varlığıdır . Hayatın açıkça paramparça olduğu bir ülkeyi ziyaret eden kişi bu farklılığı doğrudan deneyimleyecektir . Çok fazla ekolojik bozulma ve insani sefalet görürüz. Oysa sonradan ekonomistlerin raporlarında okuduğumuz şey, o ülkedeki ekonomik durumun “mali bakımdan sağlam” olduğudur - gerçeklik önemli değildir, önemli olan sermayenin durumudur...
·
165 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.