Gönderi

Musevi olarak büyütüldüm; ailem her cuma havraya giderdi, bir süre "Pazar okulu" adını verdiğimiz şeye gönderilmiştim, ama aynı zamanda babam bana dünyayı da anlatırdı. Hahamın hiç rüzgâr yokken çalıların yapraklarının titrediğini anlatışını dinlerken bu mucizeyi gerçek hayata uyarlayıp, doğal olayların terimleriyle açıklamaya çalışırdım. Bazı mucizeleri anlamak diğerlerine göre daha zordu. Bu yapraklarla ilgili olan kolaydı. Okula yürürken, hafif bir ses işittim: Rüzgâr varla yok arasıyken, çalıların yapraklan birazcık kıpırdamıştı, çünkü bir tür rezonans yapabilecek doğru pozisyondaydılar. "Hah! Bu Elijah'nın titreyen çalılar vizyonunçı iyi bir açıklama!" diye düşünüyordum. Ama bazı mucizeler vardı ki onları hiç çözemiyordum. Örneğin, Musa'nın asasını fırlattığı ve onun bir yılana dönüştüğü mucize. Bunu görenlerin asayı yılan sanmalarını sağlayanın ne olduğunu bir türlü anlayamıyordum. Daha küçük olduğum zamanlarda Noel Baba öyküsü bana bir ipucu verebilirdi aslında. Ama o sırada doğaya uymayan öykülerden şüphelenmem gerektiği kafama daha dank etmemişti. Noel Baba'nın gerçek olmadığını anladığımda, üzülmedim; hatta dünyada bu kadar çok çocuğun aynı gecede nasıl hediye alabildiğinin çok daha basit bir nedeni olduğunu öğrendiğimden dolayı rahatlamıştım. Öykü daha da karmaşıklaşıyor, kontrolden çıkıyordu. Noel Baba ailemizde kutladığımız özel bir gelenekti ve pek de ciddi değildi. Ama duyduğum mucizeler gerçek şeylerle ilintiliydi: insanların her hafta gittiği havra vardı; hahamın çocuklara mucizeleri anlattığı "Pazar okulu" vardı, bu çok daha dramatik bir şeydi. Noel Baba gerçek olduğunu bildiğim havra gibi önemli bir kurum değildi. Bu yüzden Pazar okuluna gittiğim tüm o sürede her şeye inanıyordum ve bunları anlamakta da çok güçlük çekiyordum. Ama tabii ki sonunda bir kriz çıkacaktı, er ya da geç.
·
246 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.