Gönderi

Dostumun dostu ben değilim
Belirli konularda sorunları olan sevgili dostumla, bu sorunları masaya sermek için belirlenen gün ve saatte söylediği cafeye geldim. Dostumla kısa bir selamlaşmadan sonra telefonumu ve cüzdanımı, otururken dar pantolonumu sıkmaması adına önümdeki masaya koyup oturdum. Arkadaşım da o ara garsona iki kahve getirmesini söyleyip konuya girizgah yapmaya hazır halde gözlerime bakındı. Benden ona pürdikkat bakan sinyalleri görmesiyle beraber istekle ve ne kadar bunaldığını ses tonuyla belli edercesine aile sorunlarını ortaya sererek konuşmaya başladı. Ona kendimi vermeye kararlı ruhum, aniden oturduğumuz yerin sol tarafındaki caddeden geçen lüks bir arabanın geçişine gözlerimin takılmasıyla sekteye uğradı. Arkadaşım ailede bana değer verilmediğini hissediyorum, dedi. Geçen arabanın fiyatı ne kadar acaba diye düşünmeye başladım. Mesela ben bir fikrimi ortaya koyduğumda kimse tarafından kâle alınmıyor gibiyim. Arabanın üstü açılabilir olanlardan mıydı yoksa en alt model olanından mıydı? İş bulamadığım için sanki her yediğim lokma boğazımda bana harammış gibi bakıyorlar. Ah o araba benim olsaydı da yedi düvel borcum olsaydı. Senin bu konu hakkındaki fikirlerin nedir Onur? Arabanin içindeki adam bu arabayı almak için acaba hangi işte ve ne kadar çalışmıştır? Onur? Beni yanında çırak olarak alsa bende birkac seneye o arabayi alabilir miyim acaba? Onur? Onur? Şey, evet yani aile içinde böyle şeyler olabilir bence sen canını sıkmamalısın. Biz sadece bizim ailemizde olduğunu sandığımız olayların, diğer ailelerde de olabildiğinin ayırdına çoğu zaman varamıyoruz diyerek anlattığı olayı dinlemediğimi belli etmemek için klasik sözcüklerle bezeledim.       Kahvelerimizin gelmesiyle beraber dağılan kafamı toplayabileceğim bir zaman dilimi oluştuğu için kahvemizi getiren garsona sevimli gözlerle bakıyorum. Tebessümüme, yamalı tebessümle karşılık veren garson, tebessüm gösterme alışkanlığının çehresini yorduğunu bilhassa sunmuş oluyordu. Garson, vermiş olduğumuz başka bir isteğimizin şu an olmaması karşısında saygı ve hayal kırıklığı karışımı bir bakışla yanımızdan uzaklaştı. Konuşmasına farklı bir konudan devam eden sevgili dostum, sevgilisiyle arasındaki buzların erimesine rağmen eskisi gibi olamadıkları için bir eksiklik hissettiğini anlatmaya başladı. Konunun bu kısmında önümde sesli halde bıraktığım telefonumdan gelen mesaj sesiyle karşımdaki dostumun beyazlaşarak gözümün önünde yok oluşuna şahit oluyorum. Söylediği sözler ise nereden geldiği belli olmayan sözler yumağı halinde kulağımda doluşup manasızlaşıyor. Acaba mesajı atan kimdi? Neden mesaj atmıştı? O mesajdan sonra bugüne kadar yaşadığım hayat farklı bir yöne mi kıvrılacaktı? Sevgili miydi? Dost muydu? Sevgilinin kankası mıydı? Ailemden biri miydi? Arkadaşlarım zengin olmanın yollarını bulup ortak limited şirketi mi kuracaklardı? Kuzey kutbundaki suların erimesiyle yükselen suları devlet tarım arazilerine kazandırma çalışmaları mı yapıyordu? Onur, sevgilimin beni aldatmasından korkuyorum. Yoksa mesela ontolojik sorunlarımızın kaynağına yönelik arkadaşım güzel bir yazı mı paylaşmıştı. Onur, ayrıldığım zaman yanımda olduğun icin teşekkür ederim. Sevgilimleyken sizleri ihmal edersem fark edememişsem beni uyarın. Yoksa az önce geçen lüks arabanın sahibi düşüncelerimi duyup beni işe almak için numaramı taratıp mesajla iş başvurusu yapabileceğimi mi bildiriyordu. Arkadaşımı dinlemeliyim. Arkadaşımı dinlemeliyim. Arkadaşımı dinlemeliyim. Ne konuşuyor anlayamıyorum. Bari kafa sallamaya devam edeyim. Lüks bir araba, önümdeki telefon, karşımda oturmuş kimle konuştuğu belirsiz bir yabancı.          Onur, ben soru soruyorum sen kafa sallıyorsun, bir sorun mu var? dostumun bu sorusu karşısında çaresiz kaldım. Belli etmemek adına, biten kahvelerin yerine iki çay söyleyerek daha ilgili görünmenin çarelerini aramaya başladım. Kendisine, meseleleri düşündüğümü ve doğru cevabı vermek için uygun kelimeleri aradığımı, yaşadıklarının zor olduğunu fakat her şeyin zamanla geçeceği telkininde bulunarak kendisini rahatlatmaya çalıştım. Bu telkini de, onu dinleyerek varmış olduğum bir sonucun unsuru olarak değil, her yaşanan olaya söylemesiyle sırıtmayan sözcüklerden oluşması hasebiyle söyledim. Kendi içine atarak ziyadesiyle bunalmış dostum, anlatmanın vermiş olduğu rahatlamayla verdiğim herhangi bir cevabı da dünyada verilmiş en güzel cevap bileceğinden, söylediklerim ilk kez benim tarafımdan söylenmiş gibi bana bakarak gülücüklerini saçmaya başlıyor.            Dostum konuşuyor. Haberlerde gördüğü, türünün son örneklerinin korunmaya alınmasıyla kafeste yaşamak zorunda bırakılan bazı hayvanların üzüntüsünün, ruhunu tahrip etmesiyle işyerinde yarattığı huzursuzluğu bağlamaya çalışarak konuşmasına devam ediyor. Galiba dostum, modern hayatın getirisi olarak yaşanılan hızlı zamanın ve komplike olaylar silsilesinin kurbanı olmuş durumda. Bir de üzerine durmadan bilgi yığılıp yorulan beyni, olaylara neden-sonuç ilişkisinden ziyade çok daha komplike nedenlerden cevaplar vererek kişiyi alakasız nedenlerden alakasız sonuçlara götürebiliyor. Oysa bunlar beni ilgilendiriyor mu? Kafam şu an sadece arkadaşım dolu gözlerle konuşurken bakamadığım telefonumun gelen mesajını ve önceki gün girdiğim bir haber sitesinde karşıma çıkan ateşli poponun beynimdeki uyusturucu etkisiyle sermest halini algılıyor. Dostum, anlatmakla yavaş yavaş rahatlaması sonrası, beni dünyada tanıdığı ve tanıyabileceği en güzel insanlardan biri olarak tanımlamaya ve varlığımın onun için ne kadar değerli olduğunu belirtmeye başlıyor. Oysa ben; kafam dağılmasa bile, o bunları düşünürken konuşma sırasının bana ne zaman geleceğini kollayarak, onun anlattıklarından ve hissettiklerinden bağımsız bir egosal alandan onu dinliyor görünüyorum.      Dostum konuşuyor. Oysa ben o konuşurken, yaklaşan diğer randevuyla dostumun derdi arasında çıkabilecek saat çatışmasından dolayı dostumun bazı uzun fakat söylemesi gerekli kelimelerini kısa yüklemlerle kesiyor ve olayı farklı yerlerde bitirmeye başlıyorum. Dostum, kendisini anladığım için böyle bir yola başvurduğumu sanıyor. Oysa ben, bir sonraki randevumu da akşam yemeği öncesi tüketim unsuru olarak göreceğimi veya saat kavramı çıktığı zamandan beridir kimsenin kimseye yetişemediği için zorunluluktan böyle bir yöntem geliştirdiğimi dostum hissedemiyor. Solumdan otomobiller geçmeye devam ediyor ve ben otomobillerden ziyade gelen mesaji ya da hayır, metropollerde birbirinden güzel giyinmek icin savaşım veren sabah gördüğüm güzel mini mini giymiş kızlardan birini ya da hayır, finalde geçemediğim dersi bütte nasıl vereceğimi ya da hayır kısaca arkadaşım hariç her şeyi aklımdan geçiriyorum. Ah! Dostumu dinlemek için son gücümle ve tüm sinir hücrelerimi ona odaklayıp son kez şansımı deniyorum. refüjde yayalar icin oluşturulmuş boşlukta karşıdan karşıya geçmek için arabaların durmasını bekleyen insanların hafif asabileşen bakışlarını, her an bir yere yetişmek için olanca gücüyle hareket eden ve onlara yol vermemek için direnen arabalar, salgın sonrası hormonal çekimlerle aynı kaldırımda birbirlerine yaklaşan farklı cinslerin çekimsel bakışları; sağıma baktığımda kafenin içindeki gümbürtü, çalan müziğin beynimdeki yankısı, dev televizyonda çekişmeli geçen maçın kısık sese rağmen dostumun sesinden daha yakın gelen spikerinin sesi, yan masada ülkenin sorunlarını o masada halledip o masayı greenwich ilan edecek amcaların tartışma temposuna göre yükselip alçalan sesleri, arkadaşımın arkasındaki ilk masada-yani arkadaşıma bakarken gözümün sürekli kaydığı yerde- yeni sevgili çiftlerin ellerinin masanın ortasında buluşmasıyla yere inmiş utangaç bakışlarının rayihası. Ben galiba dostumu dinleyemiyorum. Ya da dostum yan masalardan birinde ya da sokak ortasında olsa ben onu duyabilecek ve anlayabilecekmişim gibi hissediyorum.       Dostum susuyor. Ben onun susmasını gözlemleyince benden cevap gelmeden ya da herhangi ek talep etmeden sorunlarının hallolduğunu ya da hallolmamış olsa bile ben konuşsam da rahatlama derecesinin artmayacağı izlenimini alıyorum. Bunun üzerine konuşmayı uzatmadan diğer randevuya gitmeyi hızlandırmak amacıyla dostuma, yardımcı olabilmişsem ne mutlu bana diyerek garsondan hesabı istiyorum. Eğer bir yardıma ve desteğe ihtiyacı olursa her zaman arkasında olduğumu ve istediği zaman buluşabileceğimizi de ekliyorum. Güneş gibi aydınlanan yüzü, kendisini bu kadar saattir dinlediğimi sanan temiz beyni, bana bir evliyaya bakar gibi bakan boncuk boncuk gözleri, şakaklarının gevşemesindeki minnettarlı ifadesi benim kendimden mahcup olmama sebep oluyor. Kendisi, beni bu kadar yorduğu için özür dileyerek teşekkür ederken ben, kalkma sefası diye sorun olmayacağını düşünerek, telefondaki mesajlara bakıyor ve kuzeninin kendisiyle buluşmak istediğini fakat yirmi dakika sonra aynı telefondan başka birinin kuzenimin telefonundan kuzenimin kalp krizi geçirerek vefat ettiğini haber verdiğini görüyorum. Beni aramadıkları için sinirleniyor ve beynim uyuşana kadar önemli olanın bu olmadığını, kuzenimin yanında olamamanın azabıyla uzun bir süre yaşayacağımı ve bunlardan önemlisi bir ömür dünyada sadece ona özgü buruna, kulağa, gözlere, saçlara sahip; en önemlisi de ona özgü ruha sahip kuzenimi bir daha göremeyeceğimi idrak ederek olduğum yerde yavaş yavaş uyuşmaya başlıyorum. Kan çanağına dönen gözlerimle sabit bir noktaya, dostumun gömleğinin astarına bakacak şekilde kilitli kalıyorum. Arabalar duruyor. Caddenin iki yanında geçen kalabalık güruh duruyor. Saatler duruyor. Kasiyer parayı alırken elleri havada duruyor. Top tam çizgideyken televizyon duruyor. Lüks araç benden uzaklaşmıyor. Dostumun ağzı açık sanki doktor muayenesindeki gibi aaaa yapıyor. Ben dostumu dinliyorum. Dostum beni dinliyor. Acılar bizi yaklaştırıyor. Sahtekarlıklar uzaklaştırıyor. Dostum konuşmayarak beni dinliyor. Ben dostuma konuşmayarak anlatıyorum. Televizyondaki maç güzelleşiyor. Araçlar arasındaki statü farkı kalkıyor. Kaldırımdaki kız ve erkek sarılıyor. Yan masadaki amcalar kendi içlerinde yapmaları gereken devrimi gerceklestiriyor. Kapitalizm her şeyi hızlandırsa da bir an için her şeyi durduruyorum. Kuzenime bile yetişemedim. Kendime bile yetişemedim. Yaşamaya yetişemedim. Sevmeye yetişemedim. Sevişmeye yetişemedim. Ağlamaya yetişemedim. Ölmeye bile yetişemedim belki. Kuzenim öldü ben ona yetişemedim. Dostumu dinlemediğim için pişman olmaya bile yetişemedim. Dünya bu hıza alışkın olmamalı dedim dinletemedim. Dinletemediğim şeyleri düşündüm, bunların gerekli olmadığını da kendime dinletemedim. Bir anlık acıyla her şeyi durdurdum. Fakat bunu duyumsamak icin bir canın gitmemesi gerektiği fikriyle kendimi affedemedim. Sizleri affedemedim çünkü kendimi affedemedim. Aylar geçti. Ben dostuma aynı cafede, kuzenimin vefatı sebebiyle kendimi ne kadar suçlandığımı ve bundan dolayı kendimi affedemedigimi ifade ettim. Dostum beni dinledi. Ben dostuma, kendimi nasil affedebileceğimin yöntemlerini bana söylemesi gerektigini söyledim. Dostumun telefonu çaldı bakmadı. Dostuma, kuzenim cennete gitmiştir değil mi dedim. Dostumun, telefon kamerasının yerini tam kestiremeyen ve selfie çekerken kameraya bakmadığı anlaşılan birinin bakışları gibi aslında bana bakmadığını, hafif yandan arkamdaki masaya baktığını anladım. Arkama dönünce çiftlerin birbirlerinin elini öptüğünü gördüm. Dostuma neden her şey benim başıma geliyor dedim. Dostum, geçen arabalara bakarak bana mükemmel önerilerde bulunmaya devam etti. Dostumu cok sevdiğimi söyledim. Dostum, konusma sırası onda olduğu için ben cümlenin devamındaki övgülerimi söyleyemeden  teşekkür ederim diyerek tebessüm etti. Dostum benim icin iki çay daha söyledi. Ben dostumu ilgisinden dolayı minnettar bakışlarla sarmaladım. Dostum, benim bu minnettar bakışlarım sonrası etkilenip hesap isteyip istedigimiz zaman görüşebileceğimizi söyledi.      Modern dünyada bizler, birbirleriyle yalnızca acının konuşmaya izin vermediği anlarda iletişim kuruyoruz. Bu ufacık fakat değerli geçen kısa aralık, zamanla yerini birkaç gün içinde mezar taşı önünde fotoğraf çekinerek ne kadar üzgün olduğumuza dair yaptığımız paylaşımlarla yalanlaşıyor. Kapitalist yaşam içerisinde bizler, hızlanan yaşam alanından kendimizi ifade edebilecek bir boşluk arıyoruz. Bu boşluğu bulamayan ruh, kendine özgü saçmasapan yerlerden kendisinin varlığını ispatlayacak değer biçme yolları arıyor. Bu kadar hızlı, yüzeysel, yalancı ve tek taraflı iletişime sahip olmak bizleri yormuyor mu peki? Bizler konformizmin bizi uyuşturduğu yerden çıkmak istemememizin bedelini, insan yapısına aykırı yaşam tarzlarından çıkamamakla ödüyoruz. Çıkmaya çalışıyor muyuz? Birbirimizi gerçek manada sahici kelimelerle sevdiğimizi söylüyor muyuz? Konusma sırasının bizlere daha geç gelmesini dileyip, karşımızdakine hayranlıkla bakıp onun söyleyebileceklerinin bizim söylediğimizden daha güzel şeyler olduğu inancını hiç taşıyor muyuz? Kainata karşı hayretini  kaybetmiş hızlı yaşayan ruh, iki insan arasında bir şeyler alıp vermenin hayretinden bizleri mahrum ediyor.        Dostum beni seviyor, ben dostumu seviyorum. Dostum beni dinliyor, ben dostumu dinliyorum. Dostuma canın cehenneme diyorum, dostum bana canın cehenneme diyor. Dostuma bunu soyledigim icin dostum değilmişsin diyorum, dostum da seninle dost değilmişim diyor. Galiba dostum da ben de, kullandığımız klişe kelimelerin anlamlarını bilmeden birbirimize yaşamsal fonksiyonları sürdüren ifadeler olarak zaman geçirmek için bir şeyler gevelemekten baska bir sey yapmıyormuşuz. Dost kavramını da bu gevezeliğe dahil ederek.     Onur Değer  
·
879 görüntüleme
Pol Gara  Yeşim Firûzan okurunun profil resmi
Peki neden böyle, bu sahtelikler neden? Hız bunun tek cevabı olamaz, mış gibi yapmak neden?..
Onur DEĞER okurunun profil resmi
Bu yazı bir taslak. Bu yazı insanlar arasındaki ilişkiye dair kapsayıcı ve çok derinlemesine tahliller içeren bir deneme değil. Bu yazı daha çok günlük yaşayış içerisinde; insanların yaşamış olduğu psikolojik, sosyal, ailevi, patolojik etmenleri haricinde günlük hız içerisinde kaybettiğimiz değerlerden birinim dışavurumu şeklinde ele alındı. Aksi takdirde hızın tüketen insanı düşünmesinden alıkoyduğu için ve dünyayı tektipleşmesinden başlayıp, sadece bunlar değil bizlerin de insan ilişkilerinde yaptığımız hataları da ekleyerek daha derinlemesine ve çok çeşitli bir makale yazmam gerekecekti. Vermek istediğim şey lafı dolaylandırmadan bir konudaki eksiğimizi doğrudan göstermek olduğu için konunun diğer unsurlarına değinmeyi gerekli görmedim.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.