Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

400 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
·
4 günde okudu
Wulf Dorn'un geçen yıl okuduğum ve hiç beğenmediğim Oyunbaz kitabından sonra açıkçası bu sefer biraz isteksizce aldım Karabasan'ı. İyiki almışım. Beklentilerimizin düşük olduğu kitaplar bazen bizi şaşırtır ya hani, biraz beklentimizin düşük olmasındandır bu şaşırma hissi, bazen de gerçekten güzel bir sürprizdir hani söz konusu olan, işte bu sefer beni bir sürpriz bekliyordu. Dört güne ve çoğunlukla gecelere yayılan okumalarım beni çocukluk korkularıma çağırdı bir yandan, bir yandan da o yalnızlık ve kimsesizlik hissi ara ara yokladı beni. Kitapta Simon adlı genç karakterimiz korkunç bir kazada anne ve babasını çok kötü bir şekilde kaybediyor, kendisi ise aynı kazadan yaralı kurtularak beş ay psikiyatri kliniğinde yatacak şekilde büyük bir travma yaşıyordu. Eve döndüğünde onu eski hayatı bekliyor muydu ama? değişen birşeyler var mıydı? Meselâ abisi, meselâ halası, mesela beş ay önceki hayatı aynen olduğu gibi onu bekliyor muydu, yoksa Simon yaşının küçüklüğü, hayat tecrübesizliğiyle omuzlarına yüklenen bu yükü beş aydır yaşadığı korkunç kâbusları sürdürerek taşımak zorunda mı kalacaktı? Kitap bir gerilim kitabından beklenen klişelerin çoğunu es geçerek ya da bunları daha az kullanarak bizi özellikle Simon'a yönlendiriyor. Sayfalar boyunca bu kimsesiz kalmış gencin giderek daha kimsesiz kalmasını okurken, bir yandan da kâbuslarının ısrarla ona ima ettiği şeyi ve gece kurtlarındır sözünün korkunçluğunu öğrenmeye başlıyoruz. Gece kurtlarındır sözüyle bizi dışardaki düşmanlara bakmaya çağırırken yazar, bir yandan da kurdun sadece dışarıda değil içerde de yaşayabileceğini, ve zihnimizin bizi en korkunç kâbuslarla darmadağın edebileceğini de anlatıyor. Bu anlamda Karabasan aslında bir zihin terörü gibi, Simon'ı felç dahi edebilecek bir korkular silsilesi ile kıskıvrak yakalarken öte yandan onu yüzleşmeye, kâbuslarında anne babasını kaybettiği yolun ortasında durduğunu gördüğü kapının arkasına bakmaya ve orada olan neyse onun gözlerinin içine bakmaya zorluyor, buna çağırıyor. Kitabı okurken bazı yerlerde tüylerim hakikaten diken diken oldu. Simon'ı kâbuslarında öfkeli gözleriyle takip eden bir kurt olduğu için, şu an yazarken olduğu gibi , okurken de küçük odamda, annem uyumuş, dodim uyumaya çalışarak sağa sola dönerken yatağımda, evin bütün ışıkları sönmüş, sadece odamdaki loş ışıkla bakıyordum kitaba ve bu kurt bana çok ama çok tanıdık geliyor ve tüylerim ürpererek ara veriyordum. Çocuk muyum ben, diye söyleniyordum, ama banyoya geçmek ya da kendimce küçük bir cesaret örneği sergileyerek mutfağa gidip bir bardak su içeceksem karanlığa bakarak, sanki hiç birşey olmuyormuş gibi yürümek, ışığı açşam dahi her yere sinen karanlığın bir kaç saat önceki aşina, bildik duvarları gizlediğini görerek, hatta içerde simsiyah ve artık hiç de dost gibi durmayan kütüphanem ve kitaplarım bana bu uğursuz havanın kötü olayların habercisi olduğunu düşündürüyordu. Sayfalarca okudum. Simon'ın kederli hayatına düşen parça parça ışıkların odama düşmesini ümit ederek, ama öfkeli gözleriyle loş ışıklı odamın az ötesinde, koridorda, avluda ya da büyük salonda kurdun beni beklediğini bilerek, hayâl gücüm çocukluğuma dek uzanıp bana hatırlatınca suadiye atlantis sinemasını, sene diyorum, sene 1980'lerin başı ya da ortası, ama altı arkadaş okulu kırmış ve sinemaya gitmişiz, ve sinemada kurt adamlı bir film oynuyor, ama sinemada bizden başka çok az seyirci var ve hayatımın en büyük hatalarından birisini o gün yaptığımı sonradan anlamak üzere filmi izlemeye başladığımızda başıma geleceklerden habersizim. Sinemadan çıktığımda hayatım temelli değişmiş durumda. Gece yatamıyorum, annem kızıyor bağırıyor, yanına yatıyorum ve Yasin okuyor bana, Yasin koruyacak çünkü, evet o gecelik karanlıkta beni bekleyen bir kurt adam ya da kurt yok ama bu ne ki? O yaşımdan bu yaşıma, yani otuz sene belki de daha fazla zamandır, ne zaman bir kurt adam filmi ya da kurtlarla ilgili bir film izlediysem aynı akıbetin koynunda buldum kendimi: ışığı söndür, yatağa gir, korkma, bunların hepsi film. Ne kâbuslar, ne korkular. Bu kurt kimdi gerçekten, kimdi, bunca sene hayatıma musallat olmuş bir çocukluk korkusu değil miydi, nasıl olur da buna izin verebildim, diye düşünerek yirmi sene kadar önce bir daha izledim filmi, ve sonuç korkunçtu. Rahmetli babam bana çok gülmüş, hatta dalga geçmişti. Simon için ormanlarla kaplı kasabasının ıssız otellerinde onu izleyen, kâbuslarında onu öldürmek için öfkeyle bakan gözlerini ona diken ve rüyalarında yol ortasında gördüğü kapının ardından üzerine atlayarak öldüren pençesini ve parçalayan dişlerini boğazına daldıran bir kurttu o. Benim kurdum neydi, kimdi peki? Geceleri beni de öldürmek için bekleyen, uykularımı kaçıracak denli beni huzursuz eden kimdi? Kitabı elime alana dek benim için hep bildik, kırk beş senelik bir aşinalıkla her köşesini bildiğim evimi birdenbire yabancı ve bana düşman kılan bu gölgeli, karanlıklı, kasvetli düşman kimdi? Gündüz vakti her yere baktım ve hiç birşey göremedim. Kitaplar ve kütüphanem aynıydı, raflar daha boş, ama daha güzel; masalar, koltuklar, dodinin oyuncakları ve duvarda rahmetli babamın resimleri; annemin küçük odasında lila renkli duvarlarda asılı çok çok eski resimler: solmuş, paslanmış renkli köy resmi, az ötesinde babamın gençlik fotoğrafı, hemen yanında annem siyah beyaz fotoğrafta melek yüzüyle bakıyor hayata, bilmeden nice sürprizin onu beklediğini, bakarak resmini çeken kişiye. Hemen yanında kendi odam, odamda yine kitaplar, bilgisayarım, dodinin yatağı, güzel perdeler, duvar saati ve üzerinde babamın hemen ölmeden önce çekilmiş güzel, güler yüzünü seçebildiğim küçük fotoğrafı, arkada köy arazimiz, çay bahçeleri, bir çok dalı neşeli kıpırdanmış ağaçlar...hani nerde? Kurt nerede, hani? Arıyorum bulamıyorum. Bu odada değilse hangisinde, şu içerdeki küçük odada mı? Orada bohçalardan başka ne var ki, ya da mutfakta, kap kacaktan başka? Arasam da bulamıyorum ve o zaman anlıyorum ki gündüz değil, gece kurdu bu, sadece geceleri çıkıyor ortaya, aynen Simon'ın kurdu gibi; hep kaçmak istediğim ama kaçamadığım, nihayetinde dişlerini boğazıma daldıracağı âna dek bekleyecek olan, öfkeli gözlerini bana dikmiş, korkunçluğu ödümü patlatan bir gece kurdu o. Benim kurdum geceleri beni uykudan uyandıran ve karanlıkta bana ölümümü düşündüren şeydi işte.. Boğazımda dişlerini hissettiğim, pençesi yüzüme basan bu kurt bana ısrarla aynı akıbeti hatırlatıyordu. Herşeyi odamda, duvar saatinin altındaki aynada kendimi görünce anladım: gözlerimin altındaki torbalar, orta okul sıralarından beri saçlarımın her yanına yayılmış beyazlarıyla bu ürpermiş, yorulmuş, giderek babasının kaderini üstlenmiş bedenim aslında bir alışkanlıkla korkarken bir yandan o kurdun rahmetine de selam ediyor gibi, çünkü bir abartıyla titrerken bedenimiz ve kendimizi sakınırken o mel'un andan, sanki az daha sabredip ve cesaretle bakabilsek belki öfkeli, düşman ve vahşi bir kurdun dişlerini değil, kurt maskesi takmış bir güzel köpeğin havlaması ya da oyunu gibi akıbetimizi göreceğiz. Bir büyüğün Eyüp mezarlığına bakarak söylediği gibi, bu şehir binlerce kez doldu boşaldı, yani evet gerçekten misafiriz hepimiz, ve evet, gidiciyiz, bunu bilsek de bir kurt gecelerce rüyalarımızı kâbusa çevirmeye çalışarak kendini hatırlatır durur, nice geceler hatırlamadan, gölgesi zihnimize uzak uzak düşer ve yine de oyalanıyoruz bir şekilde. Akıbet ister maltepe'deki sanatoryumda bekleyerek, aynen hayâl ettiğin gibi gençliğinden beri, ister âniden gelsin, ya da ortalık kan gölü ve herkes şiddetle celâllenmiş ve delirmişken, herkes herkesin düşmanıyken, asla görünüşe aldanma mı diyor, korkmadan, uzat boynunu kurdun dişlerine ve bırak bitsin, çünkü bir ümitle inanıyoruz, bu değildi, bu değil sonu ebedi olana susayan içimizin, gerçekten böyle mi? Yoksa bütün bu karanlık gecelerde, sıcakta ya da soğukta, kitaplarımın arasında, hayâllerle anarken nice kaybettiğim insanı ve sokak kedilerimi, odamı geceyarısı loş ışık zar zor aydınlatırken, her bir edebiyat hikâyesiyle, her yaprakta biraz daha teselliyle kendimi avuturken, yoksa hepsi bir avuntu muydu, sadece kendimizi oyalıyor ve karanlıkta korkmamak için kendimize masallar mı anlatıyoruz? O âna dek sürecek, avutacak ve kollayacak bir teselli ümidiyle o halde, edebiyata ve kitaplara sığınmaya devam...
Karabasan
KarabasanWulf Dorn · Pegasus Yayınları · 20162,029 okunma
··
459 görüntüleme
Oğuzhan Yücel okurunun profil resmi
Daha önce Psikiyatrist ve Şizofren kitaplarını okumuştum. Bu kitabını da senin incelemene istinaden okuyacaklarım listesine ekliyorum...
Cem okurunun profil resmi
İkisini de okumadım onların..acaba iyiler mi merak ettim
1 sonraki yanıtı göster
Muzaffer Akar okurunun profil resmi
Üstad görüldüğü gibi kitap incelemeleriniz okuyanı büyülüyor, okuyucu neye uğradığını şaşırıyor, neydi şimdi bu inceleme mi, tanıtım mı, yaşanmışlık da var, hıı? Bence cümleler artık incelemelere sığmıyor, ne dersin "hocam" ...
Cem okurunun profil resmi
teşekkür ederim sevgili muzaffer akar:) çay içerken konuşuruz artık
Nurhan Işkın okurunun profil resmi
Yazarın bu kitabı hariç hepsini çok keyif alarak okudum. Beni en çok etkileyen kitapları ise Psikiyatrist ve Hain Yüreğim...İncelemeniz içinde emeğinize sağlık :)
Cem okurunun profil resmi
Teşekkür ederim:)
Anıl okurunun profil resmi
Sert bir kış akşamı esen rüzgar, yan binanın arka giriş balkonunun yıkılmasına neden olmuştu zamanında ve o günden sonra bende, rüzgardan korkar olmuştum. Rüzgar her sert esişinde bulunduğum kapalı alanın yıkılacağından korkar, içindekiler için endişe ederdim... Çocukluğumuza götürdün bizi üstad, eline, yüreğine sağlık.:)
Cem okurunun profil resmi
Teşekkür ederim Anıl:)
Metin T. okurunun profil resmi
Kitap incelemesi mi yorum mu, nasıl tanımlıyorsak, eserin okura tanıtımı nitelik değiştirmeli artık, diye düşünüyorum son yıllarda. Yavan, soğuk, beylik cümlelerle yapılan kitap tanıtımlarını zaten edebiyat dergileri, yayınevleri, arka kapak yazıları yapıyor. Nasıl olmalı nitelik değişimi, sorusunun cevabı sizin bu kapsamlı yazınız olmuş. Okurun eseri okuma süreci, üstünde yarattığı etki, insanı hayatının hangi fazlarına ittiği, velhasıl yaşadığı interaktif tüm okuma sürecinin paylaşılması. Böyle bir incelemeden sonra insanın esere kayıtsız kalması mümkün mü? Değil elbette. Bizim kurusıkı eleştirmenlere okutmak lazım. Üstadım kaleminize sağlık.
Cem okurunun profil resmi
Hocam her zamanki gibi bütün inceliğinizle yazmışsınız..teşekkür ederim:)
1 sonraki yanıtı göster
mithrandir21 okurunun profil resmi
Wulf Dorn'un tüm kitaplarını Hepsiburada'nın hatalı ilanı sayesinde 33 Tl'ye satın aldım geçen ay çok da güzel oldu :), yakın zamanda tanışacağım kendisi ile.
Cem okurunun profil resmi
Çok da abartmamak lazım:)) hatalı ilan da güzelmiş..bu kitabını sevdim , psikiyatrist olması da ilginç
1 sonraki yanıtı göster
Bu yorum görüntülenemiyor
Şennur Oğuz okurunun profil resmi
Yine çok etkileyici insanın yüreğine dokunan sıcacık bir anlatım eline yüreğine sağlık iyiki varsınız
Cem okurunun profil resmi
teşekkür ederim :):):):))
Bu yorum görüntülenemiyor
12 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.