Hani bazen uykumuzu aldığımızda uyanma evresine gireriz ya, son anda bizi mest eden harika diye nitelendirdiğimiz bir rüya görmüşüzdür de, bir türlü uyanmak ve gerçek hayata gözlerimizi açmak istemeyiz, o yarı uykulu yarı uyanık halimizle bile rüyamızın sonlanmaması için, ne mümkünse yapmaya çalışırız ya, işte Shakespeare de benim nazarımda uzun bir süre etkisinden kurtulmak istemediğim ayrıca imkân dahilinde bütün eserlerini temin etmek istediğim bir yazar.
Shakespeare hakkında edindiğim bilgilerin ışığında yetersiz bir eğitim aldığını buna binaen, eserlerin de Shakespeare ait olamayacağını, bu sebeple de eserlerin etkin olduğu dönemde yaşamış ve edebi anlamda başarı sağlamış bazı kişilere ait olabileceğini okuyunca hayretim bir kat daha arttı. Eserlerin Shakespeare ait olmamasına karşı sunulan gerekçe de, yazara ait el yazılı nüshaların olmayışıymış. Bu olay bana Homeros'a ait olan destanların, Homeros'a ait olmadığı tezini savunan tarihçileri hatırlattı. Ama sonunda destanların Homeros'a ait olduğu kabul edilebilirliği ne kadar yüksekse, Shakespeare içinde eserlerin kendisine ait olduğu, her türlü çatlak sese rağmen tarihçiler tarafından benimsenmiştir.
Shakespeare'in etkin olduğu ingiliz tiyatrosunun yanı sıra, oyun yazan bir çok yazara esin kaynağı olduğu inancındayım. Ben ki, sıradan bir okur ve kitaplarını bu zamana kadar dikkate almayıp okumadığım halde, sözlerine aşinaydım. Kaldı ki bir eser vücuda getiren kişilerin, mutlaka kendilerinden önce eser bırakmış kişileri örnek aldıkları düşünülürse, oyun yazan yazarların da Shakespeare örnek alması kaçınılmaz bir hakikattir.
Shakespeare oyunlarında kullanacağı öyküleri genellikle gerçeklerden sapmadan tiyatro yazım tarzına uyarlayarak, adı geçen karakterlerin de inandırıcılığını arttırmış ayrıca diyalogları nükteli sözleri ile harmanlayarak geniş felsefi yaklaşımlar getirmiştir.
Özellikle bu eserini okuduktan sonra, bu yargılara vardım. Çünkü esere konu olan VIII.Henry hakkında, önceden de bir bilgi birikimine sahip olduğum için, kıyaslama yapabilecek kadar olaya vakıf olduğumun inancı içerisindeyim.
Philippa Gregory İngiltere hanedan üyelerinin hayatlarını tarihi gerçekleri baz alarak kurgulayan bir ingiliz yazardır. O'nun romanlarının muhteviyatı etkin olduğu dönemlerde iktidarda kalmış kral ve kraliçeler ile harmanlanmıştır. Romanları kurgulanmış tarihi romanlar olsalar da gerçeklerle birebir örtüldüğü için bir okur olarak ister istemez sahih gerçekleri öğrenmeden duramıyorsunuz. Shakespeare de Philippa Gregory'in kurguladığı tarihi öyküyü alıp, yazım dilini tiyatroya uyarlayarak halkın beğenisine sunmuştur.
Biz insanoğlu iktidar yada menfaat hırsıyla o kadar çok yanıp kavruluruz ki, hükmetme ve her şeye sahip olma güdümüz yüzünden, olaylar gözlerimizin önünde cereyan etse de, yaşanılan ahlâksızlıklara duyarsız ve tepkisiz kalabiliyoruz.
Eser de VIII.Henry İngiltere'nin kralı olduğu halde menfaat ve çıkar güden şahısların tıpkı bir oyuncak gibi kuklası olduğuna ayrıca, zavallı eşi İspanya Prensesi Catherina ile entrikalı boşanma sürecine dem vurulmuş. Tarla kuşu gözünü atmacadan ayırmadığı için, başının üzerine konan ağı görmezmiş, derler. Tıpkı VIII.Henry'de tarla kuşu misali. VIII.Henry sevgili eşi Catherina'nın hüzünlü gözleri önünde başka bir kadınla cilveleşe dursun, başının etrafında dönen dolaplardan bihaber olsun! Maalesef biz insanlar bu tür olaylara şahit olunca, hayat deyip geçiştiriyoruz. Ama unutulmamalıdır ki, adalet geçte olsa yerini bulur. Tabii ki acı ve hüzün dolu yılları unutturamaz belki ama en azından hak yerini bulur.
Bir ironi ustası olan Shakespeare, dramatik yöntemleriyle insan davranışlarını sorgulamakla kalmıyor, kullandığı sözcük ve imgelerin yanı sıra satırların nizamı ve lirik anlatım tarzıyla okuru büyülemekten de geri durmuyor. Değerli okurlar hâlâ Shakespeare okumadıysanız mutlaka okumalısınız...