Gönderi

Bir ara gene köy duruldu. Herkes Hasanı, Esmeyi, hortlağı unutup gitmişti. Bu dingin, durgun, herkesin işinde gücünde olduğu süre ne kadar sürmüştü, kimse bilmiyordu. Belki altı ay, belki de bir yıl sürmüştü. Bu dinginlik, sözlerin, eylemlerin böyle kirp diye kesilmesi, hem de bu kadar uzun sürmesi Esmeyi korkutuyor, Esme korkusunu da oğluna söylüyordu. Yoğun, durmadan konuşulup konuşulup birden kesilmesi her şeyin, hayra alamet değildi. Tetikte bekliyordu Esme. Oğlundan korkuyordu. Bu sessizlik oğluna bir şeyler yapacaktı. Eli yüreğindeydi. Bir sabah olan oldu ya, Esmenin korktuğu başına gelmedi. Seferberlik kaçkını Kerim ortaya düşmüş konuşuyordu: "Gördüm," diyordu uzun boynunu sündüre sündüre. "Halili gördüm dün gece, kayalıklardan inerken. Alikesiğinin üst başında, başımı bir de kaldırdım ki, ne görem, ak kefenli, uzamış gitmiş, karanlıkta parıl parıl eden bir kişi, gözleri de ışık gibi yanıyor, yolumu kesmiş. Yolumu kesen kişi üstüme eğilmiş, uzaktan bana bakıyor. Boyu kavak gibi uzadıkça uzamış. Dur, yaaaaaaa Kerim, dedi bana. Beni tanıdın mı ya Kerim? Sesini tanıdım, tanıdım, dedim, yaaaa Halil, Çolakoğlu Halil değil misin? Benim, ben, dedi. Benim ben, ben hortladım... O kansız, o Allahsız anamın, o soysuz sütsüz kardeşlerimin, üstelik de boy atmış o sümüklü oğlumun, o kanlım olan avradımın yüzünden. Anam yok benim Kerim, var söyle ona. Kardeşlerim yok benim, var git söyle onlara. Oğlum Hasan büyümüş ya, keşki büyümez olaydı, ben hortladıktan, mezarımda duramadıktan sonra, zebaniler beni onun yüzünden gece gündüz dağlarlarken, keşki bir oğlum olmayaydı. Sonra Halil durdu ağlamaya başladı. Sorma halimi Kerim, dedi, sen beni şimdi minare boyunda ak kefene bürünmüş bir adam görüyorsun ya, inanma. Zebaniler beni her gün her gün kılıktan kılığa, dondan dona koyuyorlar. Bir gün bakmışsın köpek oluyorum, bana köpek yalı veriyorlar. Ben köpekler gibi şu dağlarda sabahlara kadar uluyorum, leş yiyorum. Bir bakıyorum beni kartal etmişler, gelip evimin kapısına konuyorum, o iflahsız oğlumu görüyorum. Eli de tüfek tutuyor oğlumun üstelik. Kuşları, kartalları vuruyor, tavşanları, tilkileri vuruyor. O ağzı var dili yok hayvancıkları vuracağına, vursa da ötekini, babasını hortlaklıktan kurtarsa ya, babasını yılan olmaktan, çiyan, kedi, kedi olmak çok iyi ya... Bir keresinde zebaniler beni kedi yaptı. Zebaniler beni kedi yapınca, bir kedi ne işler ki, ben de doğru evime geldim... O karım olacak var ya, gözlerime baktı, bu kedi Halile benziyor, dedi, bana bir tekme savurdu ki... Bir de sopayla vurdu başıma, başımı daha tutamıyorum, kaçmasam beni öldürecekti. Kaçtım da kurtuldum, o kanlımın elinden. Anam, kardeşlerim, oğlum adam olmadı ya Kerim, sana söylüyorum ya Kerim, karıma söyle, git de söyle ona, beni kurtarsın, onu kimse öldüremiyor, ne anam, ne kardeşlerim, ne akrabalarım, ne oğlum, hiç kimse, ne arkadaşlarım, dostlarım, onu hiç kimse öldüremiyor, bari o kendini öldürsün. Kendi kendini öldürsün de beni hortlaklıktan kurtarsın... Bunca yıllık o benim ayalım değil mi, o korkak, o kanı ciğeri beş para etmez oğlumu o bana doğurmadı mı, oğlum adam olmayacak, oğlum beş para etmedi, bu beş para etmez oğlanı o doğurmadı mı, bunca suç onda değil mi, kurtarsın oğlunu da beni de bu şerefsizlikten. O kendi kendini öldürmeyince, ben kıyamete kadar böyle hortlak gezeceğim, ben hortlak gezince de benim kanımı yerde koyan oğlum da onursuz, insanlar gibi insan içine çıkamayacak. Öldürsün kendini de oğlunu onursuzluktan kurtarsın. Esmeye söyle ki benim de halim yaman... Oğluma söyle ki, anama, köylüme söyle ki, bu zebanilerin elinden halim yaman, hemi de duman, beni zebaniler bir gün solucan, bir gün yılan, bir gün kurbağa, bir günsü müklüböcek ediyorlar. Yalvarıyorum, benim yakamı bırakın eeeey zebaniler diye, zebaniler benim üstüme gülüyorlar, biz daha sana acıyoruz hey ağa, diyorlar... Hey ağa biz seni öyle bir şey yaparız ki, öyle, yüz bin tane küçücük düğme kadar sümüklüböcek yaparız, dünyaya dağıtırız, bizden sonra gelecek zebaniler de kıyamet günü seni toplayıp insan yapamazlar, sen Allahın huzuruna yüz bin tane sümüklüböcek hortlağı olaraktan çıkarsın, öteki dünyada da hortlak olarak ömür sürdürürsün. Bir insanın kanının yerde kalması zor zor, zor imiş. Yaaaaa, Kerim Allah başa vermesin... Benim elim ayağım çözülmüş, korkudan titrerken bir baktım, bizim uzun Halil hortlağı yok. Bir baktım, Halil kedi olmuş ayağıma sürünüyor, bir baktım, kedi yok. Kedi bir baykuş olmuş karşı kayada ötüyor. Bir baktım, baykuş silindi, bir çıngıraklıyılan çıktı karşıma. Karşıma çıngıraklıyılan çıkınca ben de aldım yatırdım Alikesiğinin üs tünden ki, kendimi attım yola... İşte elim ayağım böyle yırtıldı. Kan içinde kaldım. Eve geldim sağlıkçıya gittim, sağlıkçı yaralarımı sardı. Bana da dedi ki, amanın Kerim, sen sen ol, Halil sana güvenip yoluna çıkmış, kendini sana emanet etmiş, boynunda borç kalmasın amanın Halil, bul anasını, bul avradını, oğlunu, kardeşlerini, akrabalarını, köylülerini herkese Halilin acıklı durumunu söyle Kerim söyle. Yazıktır Halile, söyle. Kıyamete kadar şu dünyayı pis sümüklüböcekler olaraktan dolaşmasın... Eğer bu vebal söylemez de boynunda kalırsa sen de iflah olmazsın..." Günlerdir köylü bunu konuşuyordu artık. Alay edenler de vardı. Halilin sümüklüböcekliğini, baykuşluğunu, gurruk kuşluğunu, ak kefene bürünüp köyün üstünde uçmasını doğru bulmayanlar, alay edenler, buna karşı da candan yürekten inananlar... İnanıp Halili kurtarmak için olmadık işlere kalkışanlar da vardı. Sonunda her şey gelip Hasanda düğümleniyordu. Halilin sümüklüböcekliği, solucanlığı, baykuşluğu, her gün her gün mezarında kırmızı demirlerle dağlanması gelip Hasana dayanıyordu. Önüne gelen, babasının düştüğü hali Hasana anlatmayı üstüne bir ödev biliyordu. Hasan çok çok kötü bir iş yapmıştı, anaydı, anaydı ya, onun yüzünden de hortlayan, olmadık hallere düşen babaydı. İnsan babasını, kanından geldiği bir adamı kıyamete kadar sümüklüböcek olmaya mahkum eder miydi, hem de kendi eliyle...
Sayfa 51 - YAPI KREDİ YAYINLARIKitabı okudu
·
213 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.