Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

256 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
Kendi hayatına, kentine ve genel olarak her şey e edilgen, yabancı, isteksiz bir adamın hikayesidir roman. Yaşadığı kent de zaten kendine has küçük kaygıları olan insanlardan oluşur. Kendi kavgalarına kendi yaptırımlarını uygularlar. Kahramanımız Her hikayede vardır ancak yorumu yada tuttuğu bir taraf savunduğu bir şey yoktur. Roman boyunca sadece bir kez bir düşünceyi ve fikri savunan bir makalenin altında fotoğrafı konmuştur o da yanlışlıkla konmuştur zaten. Çevresindeki neredeyse herkes meslekleri ile anılır, Halkevci-internet kafeci- tadelleci-polis gibi- Bizim kahramanımız ise diplomasını alır ancak belirli bir işi yoktur. Herhangi bir seçiciliği de yoktur zaten. Yaşadığı kentte bu şekilde de tanımlanamaz yani. "Kentimiz kendimizdir" denir romanda. Bu kent de dışarıdan gelen misafirleri içine çeker ve yutar. Lyon dan gelen misafirin kendini yitirmesi gibi. Romanın yan konusu arkeoloji, termik santral ve bienal sergisidir. Arkeoloji tarih ve geçmiştir. Kimi sonuna kadar savunur tarihi kimi ise gereksiz bulur. Termik santral kentin doğallığının bozulmasıdır. Serginin ise roman sonunda iptal olması ise bu tür kente yeni soluk getirilmek istenen girişimlerin umutsuzca red görmesidir. Herkes kendi açısından uzun diyaloglarla anlatır da anlatır derdini. Sonuca bağlanmaz, bazen aniden konu değişir bazen de aniden konu kapanır. Çok da sonuca bağlanması için konuşulmaz zaten. Pratiğe dökülmeyen entellektüel paylaşımlara çok tanık oluruz. Tıpkı Ahlat Ağacındaki gibi. Kelin ilacı olsa kafasına sürer misali. Kahramanın , sokaklarda amaçsızca ve kararsızca dolaşan bir köpeği takip ettiği bölüm, kendi isteğiyle yaptığı en tutkulu bölümdür zira. O kısımda kahramanın iç dünyasını da gözlemleriz. Kendini mutlu ettiği yerlerden bir de kedi evidir. Evrende kedilerin bu denli huzurlu ve umursamaz yaşamalarına gıpta eder. Bir de tabii ki "Küçük umutlar büfesinde" yediği ıslak hamburger. Kentte olmayan sonradan kente getirilmiş bir lezzettir. Kendi kentinden tat alamayan kahramanımız bu lezzetin tutkunu olmuştur zira son cümlede de bu detaya yer verilmiştir. Konu yok, bir son ya da beklediğimiz bir durum yok aslında ancak bu tarz film ve kitapların da olayı bu. Detaylardan ne kadarı ile ne çıkarabilirseniz. Bu bazen bir hamburger , bazen aniden olan bir deprem, bazen nereye konulacağı bilinmeyen bir diploma, bazen çamurlu bir köy yolu, bazen bir müzik ya da resim ya da kapanmayan arızalı bir kapı olabiliyor. Bu romanda da bu şekil anlamlandırılmayı bekleyen çok detay var bana göre. Ancak yine de romanda bir kırılma anı bekledim. Kahramanın bir duygu patlaması verilebilirdi. Ancak olmadı Dışa vuran duyguları da ters duygu patlamaları şeklinde oldu. Sebepsiz ve nedeni olmayan konuları komik bulması ve sebepsiz yere gülmeleri gibi. Romanın sonlarına doğru bir ara ağlamaya çalışıyor ancak o yoğunluğa da ulaşamıyor. Ben okurken bu kırılma noktasını Köpeğin ölümü olarak bekledim. Köpeğin ölümü olabilirdi ama olmadı. Arkadaşının ölümü olabilirdi olmadı. Kendini huzurlu hissettiği tek binanın yıkılması olabilirdi olmadı. Şehri terk edenler oldu, emekliye ayrılanlar oldu, davasından vazgeçenler oldu ancak kahramanın tek derdi ıslak hamburgerini yemekti. Tam beklenilen bir son. Ben romanı okurken filmi çekilmiş gibi okudum. Hikayenin geçtiği kent Net olarak verilmese de "şehitlik" , "atın yanı" vs gibi detaylardan Çanakkale olduğunu anladığım kentte ben de dolandım boş hislerle. Zaten Ahlat Ağacı nın çekildiği kent olduğundan Çanakkale olabileceğini tahmin ettim tabii. Ahlat Ağacındaki genç yazarın psikolojisinde ve duygusunda ancak ona göre daha boş daha edilgen bir kahramandı bu romandaki. Bahsettiğim konular dışında ben romanı çok beğendim. Yorumlar yapmaktan, detay kovalamaktan Keyif aldım. Hep olsun böyle romanlar.
Bir Taşra Köpeği
Bir Taşra KöpeğiAkın Aksu · Doğan Yayınları · 201993 okunma
·
284 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.