Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

AYDINLANALIM
“Zamanla paranın” değiş tokuşu 1- Daha çok para kazanmak için, elbette daha çok çalışmam gerekir. Tembellik yapmanın alemi yok. Ayrıca bir iş için kaç saat çalıştığım o kadar sorun değil, önemli olan sonunda ne kadar para geldiğidir. a) Evet b) Hayır Eminim büyük bir grup EVET şıkkını işaretledi ve umarım SİZ, HAYIR’ı seçtiniz! Bu konu işverenlerin hiç hoşuna gitmeyecek ama ne yapalım… Özellikle Türkiye’de şöyle bir anlayış var: Eleman “aylık maaş”la işe alınır. Yani o kişinin bütün ayını satın alır işveren. Ay içinde ne kadar saat gerekiyorsa, o eleman (siz) o kadar saat çalışır, çünkü maaş alır. Evet, maaş alıyorsanız çalışacaksınız, doğrudur AMA ne kadar süre? Türkiye’de çok az şirkette -birçoğu da yabancı şirket- mesai ücreti uygulaması olduğumu biliyorum. Yani haftalık mesai 40 saatse, bunun üzerine çıktığınızda maaşa ek para veren öyle az şirket var ki. Eğer ekstra çalışıyorsanız, bunun bedelini talep etmek durumundasınız. Bedel diyorum özellikle, çünkü karşılığı ille de para olmak zorunda değil. Kendi değerinizi biliyor ve bunun takdir edildiğini görüyorsanız ancak o zaman o firmaya faydalı olabilirsiniz. Bu hakkı korumasını firmanızdan, müşterilerinizden beklemeniz çok büyük bir saçmalık olur. Bu hakkı SİZ gözetecek ve koruyacaksınız. Aylık maaş kavramıyla sınırsız saatler çalıştığınız zaman KENDİ değerinizi, yani taksimetrenizin ne yazdığını anlayabilmeniz neredeyse imkânsız. Şöyle bir hesap yapalım birlikte: Diyelim 4.000 lira maaşla bir şirkette çalışıyorsunuz ve normal şartlarda pazartesiden cumaya dokuz ila altı arası çalışmanız gerekiyor. Şirketin saatleri böyle ve günde bir saat öğle aranız var. Bu demektir ki; günde 8, haftada 50, ayda 200 saat çalışıyorsunuz. Tamam, çok güzel. Gelin şimdi kabaca “1 saat için” kaç para alıyorsunuz, bunu hesaplayalım. (Dediğim gibi kabaca yaptığım bir hesap bu. Bazen haftada 40, bazen 50 saat çalışıyor da olabilirsiniz): 4.000 (maaş) / 200 (çalıştığınız saat) = 20 Siz 1 saatte 20 lira alıyorsunuz. Tamam, bu da çok güzel. AMA İşlerinizi bitirebilmek için hep daha geç işten çıkmanız gerekiyor veya eve iş getiriyorsunuz. “Aman ne olacak canım, alt tarafı iki üç e-mail cevaplayacağım, bir rapor bitireceğim hepsi o” diyorsunuz. Gelin bütün bu EK çalışmalar için de haftada 20 saat ekleyelim. Şimdi haftalık çalışma saatiniz 70 saate, aylık çalışma saatiniz ise 280’e çıktı. Yeni maaşınızı -saatlik- bir daha hesaplayalım. 4.000 (maaş) / 280 (çalıştığınız saat) = 14,28 Yani 1 saat için artık 14 lira alıyorsunuz. İşe girerken haftada 40 saat için anlaştığınız bu şirket size 4.000 lira maaş vermeyi vaat etmişti ya, şimdi gelin aynı şartlarla ESAS aldığınız maaşa bakalım: 200 (çalışmanız gereken saat) × 14 lira (saatlik ücretiniz) = 2.800 lira! Sizin esas aldığınız -DEĞER ANLAMINDA- maaş aslında sadece 2800 lira! Güle güle harcayın. 😊 Bu hesap size SAÇMALIK gibi geldiyse, lütfen ama lütfen geri dönüp, anlayana kadar tekrar bakın hesaba. Şimdi egonuz hemen başlayacak söylenmeye; - Ama Aykut, ne yapayım işte, geçinmek zorundayım. - Ne yani, patrona gidip bu hesabı mı göstereyim? - Abi, sen çok Amerikalı olmuşsun. Türkiye kardeşim burası! - Aaa, saat altıda çıkıyorum artık desem, beni işten kovar ayol. Ben size haksızsınız demiyorum. Doğrudur. Geçinmek zorundasınız, işten atılmak istemiyorsunuz vs. vs. Ben size sadece, neden fakirlik bilincinde kaldığınızı göstermek istiyorum hepsi bu. Bir öğrencime bunları anlattıktan sonra, çok kurnazca bir soru patlattı: - Aykut, sen bir işverensin. - Evet abicim, öyleyim. - Sen ne yapıyorsun bir elemanın saat altı oldu ben gidiyorum dediğinde? Terzi önce kendi söküğünü dikemiyorsa ona terzi denmez! Eskiden biz de bir Türk firmasıydık ve ofisimiz İstanbul’daydı. Bir asistanımız vardı ve işe başladıktan bir veya iki ay sonra dikkatimi çekti; bir şey sormak veya beni bilgilendirmek için, akşam saatlerinde bana e-mail’ler veya sms’ler atıyordu. Hemen çektim bir kenara: - Hayatım, niye bana akşamın onunda e-mail atıyorsun? - Ee acil bir şey vardı Aykut bey, kusura bakmayın, rahatsız etmek istemedim. - Hayır, o sorun değiil, benim sana sorduğum, sen niye akşamın onunda çalışıyorsun? - Ama acildi. - Hayatım, biz ambulans servisi miyiz? - Ama bir öğrenciniz aradı dokuz buçuk gibi… - Ee niye açtın telefonu? - Ama aradı! - Ama niye açtın? Akşamları elemanlarımın çalışmalarına izin VERMEM. İş bitti, artık dinleneceksin, gezeceksin, rakını içeceksin, sporunu yapacaksın, neyse sana keyif veren şey ONUNLA UĞRAŞACAKSIN. Yoksa yarın işe tazelenmiş, tam verim alabileceğin şekilde gelemezsin. Olur da çok acil bir şey varsa ve akşam benim birini aramam gerekiyorsa özür dilerim; ve ola ki bir saat çalışmak durumunda kaldıysa ertesi gün mutlaka bir saat geç başlamasını isterim. Türkiye’ye gelip workshop verdiğimiz zamanlarda doğal olarak işler birdenbire artıyor. İki yüz kişinin geldiği bir workshop sırasında ne de olsa telefonlar sıkışıyor, e-mail’leşmeler artıyor, soru soran veya yardım isteyen katılımcılara anında ve iyi hizmet verilmesi gerekiyor. Benim de mevcut ekibim doğal olarak ek saatlerde çalışmak durumunda kalıyor. İçim son derece rahat. Workshop öncesi gece yarılarına kadar çalışabilirler, hiç canımı sıkmam, ÇÜNKÜ maaşlarının dışında workshop gelirinden EK komisyon veriyorum onlara. Çünkü ESTRA çalışıyorlar, elbette EKSTRA para veya bir bedel alacaklar. Olay ille para değil ama bir bedeli olmak durumunda harcadığınız ek saatlerin, yaptığınız işlerin. Ekibimizin bir diğer üyesi ise evden çalışmayı tercih etmişti. Gece yarıları bile telefonlaşırdık. Gece gündüz hiç fark etmiyordu çalışma saatleri açısından; hatta Cumartesi, Pazar bile fark etmiyordu. O da bunun bedelini alıyordu. Gündüz istediği saatte kalkıyor, sporuna gidiyor, isterse öğlen arkadaşlarıyla buluşuyordu. Ben ona, nasıl, neredesin diye hesap sormadıysam; o da bana, niye Pazar akşamı bilgisayarın başında çalışmak zorundayım diye sormadı, ÇÜNKÜ bedelini alıyordu. Kendi bedelinizi düşürdüğünüz sürece evrene yolladığınız değer bilinciniz azalıyor. Patronunuz benim gibi biri değilse, sizin saatleri sömürmek isteyecektir. Bunu yaptırmamak VEYA bunu yapmayan bir yerde iş bulmak ise size kalıyor. Olay sadece eleman olduğunuzda değil, işveren olduğunuzda bile geçerli. Bazılarınız kendi işinin patronu, bir veya iki kişi çalıştırıyor bile olabilirsiniz. Belki iç mimarsınız. Belki danışmanlık yapıyorsunuz. Belki avukatsınız, kendi şirketiniz var. Belki tasarımcısınız, dışarıdan çalışıyorsunuz. Aynı kurallar sizin için de geçerli. Bir proje sizin ne kadar vaktinizi alıyor? Takibi için ne kadar zaman harcıyorsunuz? Diyelim bir proje geldi ve yaklaşık iki ay sürecek; diyelim bu projenin karşılığında 10.000 lira alacaksınız. Gecenizi gündüzünüze kattınız, çalışıyorsunuz. 10.000 lira tatlı para, çalışırsınız, ne olacak, zaten proje sadece iki ay sürecek. Bakın karşımıza nasıl bir resim çıkıyor: Bu proje için haftada 80 saat çalışıyorsanız: Ayda 320 saat, iki ayda ise 640 saat harcayacaksınız demektir. 10.000 (aldığınız bedel) / 640 (çalıştığınız saat) = 15,62 lira Hadi hayırlı uğurlu olsun, 4.000 lira maaşlı eleman sizden daha fazla kazanıyor. Sizin elinize GÜYA daha fazla para geçti AMA o maaşlı eleman sizden DAHA ZENGİN. Çünkü bir saat karşılığında aldığı para sizinkinden daha yüksek. Kazandığınız parayı SAAT bazında hesaplamaya başlarsanız, sizin için çok elle tutulur bir gösterge olacaktır. Bir anda belki istediğiniz gibi “az çalışıp çok kazanamayabilirsiniz” ama adım adım ilerleyerek, nihayet bir gün paranızın sizin için çalıştığınız bir hale gelmeniz son derece mümkün. -Aykut Oğut
·
190 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.