“Dostum,” diye fısıldadı, “nasıl farklı yaşanacağını size ben söyleyemem, diyelim ki söyledim, o zaman da başka birinin tasarladığı bir yaşamı yaşıyor olurdunuz. Ama, Josef, sizin için yapabileceğim bir şey var. Size bir hediye verebilirim, düşüncelerimin içinden en değerlisini, en büyük fikrimi hediye edebilirim. Belki bunu siz de biraz biliyor olabilirsiniz, çünkü İnsanca, Pek İnsanca kitabımda bundan biraz söz etmiştim. Bu fikir beni bir sonraki kitabıma götüren, hatta gelecekteki bütün kitaplarıma götürecek kılavuz güç.“
Sesi iyice alçalmıştı, ağırbaşlı ve fevkalade bir tonla adeta gelmiş geçmiş her şeyin özünü açıklayacaktı. İki adam kol kola yürüyor, Nietzsche'den duyacağı sözleri bekleyen Breuer ileriye doğru bakıyordu.
"Josef, düşüncelerinizi netleştirmeye çalışın. Şöyle bir düşünce deneyi yapalım! Diyelim ki bir cin karşınıza çıkıverdi ve size, yaşamınızı; şu anda yaşamakta olduğunuz ve geçmişte yaşadığınız yaşamınızı bir kez daha yaşayacağınızı, hatta sayısız kereler yaşayacağınızı söyledi; öyle ki yaşamınızdaki her acı, her neşe ve sözlere sığmayacak küçük büyük her şey birer birer tekrar başınıza gelecek, hem de aynı sırayla... Hatta bu rüzgâr, şu ağaçlar ve şu kaygan yol, hatta mezarlık ve korku, hatta siz ve benim kol kola yürüyüp bu sözleri mırıldandığımız şu hassas an, hepsi yinelenecek... Ne olurdu?”
Breuer sesini çıkarmadı. Nietzsche devam etti: “Düşünün ki varoluşun ebedi kum saati defalarca tersine, bir daha tersine çevrilip duruyor. Ve her seferinde siz de, ben de, içindeki her zerre sürekli tersine çevriliyoruz.”
Breuer onu anlamak için gayret gösterdi. “Peki bu fantezi nasıl?”
“Bu, fanteziden öte bir şey” diye ısrar etti Nietzsche, “Bir düşünce deneyinden de fazla bir şey. Siz yalnızca benim sözlerime kulak verin! Geri kalan her şeye kapatın kendinizi! Sonsuzluğu düşünün. Arkanıza bakın, geçmişin sonsuzluklarına baktığınızı hayal edin. Zaman ezeli; zaman sonsuza dek geriye uzanıyorsa, olabilecek her şey, zaten daha önce olmuş şeyler değil midir? Şu anda geçen her şey daha önce de aynı şekilde geçmiş değil midir? Burada yürüyen her neyse, bu yoldan daha önce geçmiş olmalı, değil mi? Bu zaman sonsuzluğunda her şey önceden geçmiş ise Josef, içinde bulunduğumuz şu an bu ağaç dallarının arasında fısıldaşmamıza ne diyeceksiniz? Bu da daha önce olmuş bir şey değil midir? Sonsuza dek geriye uzanabilen zaman, sonsuza dek ileriye doğru da uzanmaz mı? Şu anda, her anda, her şeyi bir daha, bir daha yaşıyor olmuyor muyuz?”
Nietzsche susup Breuer’in mesajı almasına vakit tanıdı. Daha öğlen saatleriydi, ama hava kararmıştı. Hafif hafif kar serpiştirmeye başladı. Uzaktan arabayla Fischmann’ın silueti belirdi.
Kliniğe geri dönerken iki adam konuşmalarının bir değerlendirmesini yaptılar. Nietzsche, bu yaptığını düşünce deneyi olarak adlandırmasına karşın, ebedi yinelemenin bilimsel olarak da kanıtlanabileceğini öne sürüyordu. Breuer Nietzcshe’nin kanıtlarından kuşkuluydu; çünkü bu kanıtlar iki metafizik ilkeye dayanıyordu: Zamanın sonsuz olması ve gücün (evrenin temel maddesi) sonlu olması. Nietzsche’nin iddiasına göre dünyanın potansiyel hallerinin sınırlı sayısı ve geçen sınırsız zaman miktarı göz önüne alınırsa, olası bütün durumlar olmuş olan durumlardı; ve şimdiki durum bir yinelemeydi; ve aynı şekilde o ânı doğuran da, o andan kaynaklanan da, geçmişe doğru geriye, geleceğe doğru ileriye uzanan tekrarlardı.
Breuer’in şaşkınlığı artıyordu. “Tamamen rastgele meydana gelen olaylar sonucu şu yaşadığımız ânın daha önce de oluştuğunu söylemek istiyorsunuz?"
“Zamanın hep var olduğunu, sonsuza dek geriye uzandığını düşünün. Böyle sonsuz bir zamanda, dünyayı oluşturan bütün olayların yeniden bir araya gelişleri, sonsuz kereler kendilerini yinelemeleri demek olmuyor mu?”
“Büyük bir zar oyunu gibi mi?”
“Aynen! Varoluşun zar oyunu!”
Breuer, Nietzsche’nin ebedi dönüşe ilişkin kozmolojik ispatını sorgulamaya devam etti. Nietzsche her soruya cevap vermesine karşın, sonunda sabrı taştı ve ellerini havaya kaldırdı.
“Josef, defalarca benden somut yardımda bulunmamı istediniz. Konunun dışına çıkmamamızı, sizi değiştirecek bir şeyler vermemi benden kaç kez rica ettiniz? İşte şimdi, ricanızı yerine getiriyorum, ama siz ayrıntılarla uğraşarak asıl noktayı kaçırıyorsunuz. Beni dinleyin, dostum -size şimdiye kadar söylediğim en önemli şey bu olacak- bu düşüncenin size sahip olmasına izin verin; o zaman bende bunun sizi sonsuza dek değiştireceğine söz veririm!"
Breuer etkilenmemişti. “Ama kanıtı olmayan bir şeye nasıl inanabilirim? Durup dururken kendimi buna inandıramam. Ben dini, başka bir dinin kucağına atlamak için mi bıraktım?”
“Bunun kanıtı son derece karmaşıktır. Hâlâ bitmiş değil ve yılların çalışmasını alacak. Şimdi ise, konuşmamızın sonucunda, kozmolojik ispatla uğraşmaya ayırdığım zamanın boşa gittiğini düşünüyorum; belki ötekiler de, sizin gibi, buna takılıp kalacaklar. Belki onlar da ispatın çapraşıklığına dalıp gidecek ve önemli olan noktayı göz ardı edecekler, ebedi yinelemenin psikolojik sonuçlarını göremeyecekler.”
Breuer bir şey söylemedi. Arabanın penceresinden dışarı bakıyor ve ağır ağır başını iki yana sallıyordu.
“Başka türlü anlatayım,” diye devam etti Nietzsche. “Ebedi yinelemenin muhtemel olduğunu kabul edemez misiniz? Hayır, durun, buna bile ihtiyacım yok! Bunun mümkün olduğunu, yalnızca mümkün olduğunu söylememiz yeterli. Ebedi lanetlenme masalından çok daha mümkün ve çok daha kolay kanıtlanabilir bir şey olduğu kesin! Bunun mümkün olduğunu düşünürseniz ne kaybedersiniz ki? Bir bahiste ‘Nietzsche’nin tuttuğu taraf’ olarak düşünün?”
Breuer başıyla onayladı.
"O halde, sizden ebedi hayatınızın ne anlama geldiğini düşünmenizi isteyeceğim; soyut anlamda değil, bugün için, en somut anlamıyla!”
“Yani demek istediğiniz,” dedi Breuer, “yaptığım her eylem, yaşadığım her acı bu sonsuz döngü içinde tekrar mı yaşanacak?”
“Evet, ebedi dönüşün anlamı şudur: Bir eylemi yapmayı seçtiğinizde, o eylemi sonsuza dek tekrar tekrar yapmayı da kendi arzunuzla seçmiş oluyorsunuz. Bu, yapmadığınız bütün eylemler, ölü doğan düşünceler, kaçındığınız tercihler için de geçerli. Ve yaşanmamış o yaşam, sonsuza dek içinizde kabaracak ve sonsuza dek yaşanmamış kalacak. Vicdanınız dinlemediğiniz o sesi, sonsuza dek haykıracak.”
Breuer’in başı dönmeye başladı; bunları dinlemek çok zordu...
Sonunda Breuer bir soru sormaya yeltendi: “Yani, anladığım kadarıyla, ebedi yineleme, bir tür ölümsüzlük de vaat ediyor?”
“Hayır!” Nietzsche hiddetlemişti. “Ben, gelecekteki başka bir tür yaşam için bu yaşamın asla değiştirilmemesi, bastırılmaması gerektiğini öğretiyorum. Ölümsüz olan bu yaşamdır, bu andır. Ölümden sonra yaşam yoktur, bu yaşamın gitmesi gereken bir hedef, kıyamet günü yargıları yoktur. Bu an sonsuza dek varlığını sürdürür ve tek seyirciniz siz, yalnızca sizsiniz.”
Breuer’e bir titreme geldi. Nietzsche’nin ürpertici sözlerinin anlamı belirginleştikçe o karşı koymayı bırakmış, tuhaf bir konsantrasyon haline girmişti.
“İşte böyle Josef, söylediğimi tekrarlıyorum, bu düşüncenin size sahip olmasına izin verin. Şimdi size bir sorum olacak: Bu fikirden nefret mi ediyorsunuz? Yoksa hoşunuza mı gidiyor!"
“Nefret ediyorum!” Breuer neredeyse haykırmıştı. “Sonsuza dek, yaşamadığım duygusuyla, hiç özgürlük tatmadığım yaşam fikri, içime dehşet salıyor.”
“O halde” diye nasihat verdi Nietzsche, “bu fikri sevecek şekilde yaşayın!”