Gönderi

*** HAFTANIN ÇİVİSİNİ ÇAKMAK İSTEYENLER BURAYA *** Bir tahtaya veya duvara “çiviyi” çakmak istiyorsak; çekiç ile defalarca vurarak sıkı sıkıya yerine çakmamız gerekiyor. Günlük hayatımızda da durum bunun aynısıdır. Öğrendiklerimizi zihnimize defalarca çakmazsak bir süre sonra yok olup gittiğine şahitlik ediyoruz. İnsan olarak bazı gerçeklerimizi sürekli zihnimizde “sürekli” ve canlı tutmamız gerektiğini düşünüyorum. İşte o önemli meselelerden birisi de; YAŞAMA MESELESİ. Bugün ki konumuz " YAŞAMAK".. Epiktetos diyor ki; "Kendine sevdiğin kişinin ölümlü olduğunu, sevdiğin şeylerin sana ait olmadığını, sana birer hediye olarak verildiklerini, sonsuza kadar senin olmayacaklarını hatırlat. Üzüm ya da incir bile sadece mevsiminde toplanır. Bir yaprağın kuruyup düşmesi kötüye alamet değildir. Yeşil bir incir elbette kuruyacaktır. Vakti geçen üzümler den kurumuş üzüm yapılacaktır. Bütün bunlar sadece bir halden başka bir hale geçmek demektir. Yıkım değil, sadece dünyanın düzenidir. Ölüm dediğin şimdi' var olan dan 'şimdi' var olmayana değişimdir, var olmaktan var olmamaya değil. Var olmaya devam edeceksin, ama başka bir halde. Dünyanın sana nasıl ihtiyacı varsa öyle. Zira sen seçtiğin bir zamanda da doğmadın zaten, dünyanın sana ihtiyacı olduğu bir zamanda doğdun." ---------------------------------------------------------------------------------------------------------------- Yanisi ; Epiktetos bizlere, bir haldesiniz bu halden başka bir hale zamanı gelince dönüşeceksiniz diyor ve bir canlı olarak bunu en üst düzey “idrak” etmemiz gerekiyor. Bu ağacın yapraklarından biriside bizleriz ve zamanı geldiğinde rolümüz bittiğinde bizde oyundan çıkacağız. Yaşamak denilen şey ve hayatta olmak olarak tanımladığımız bu durum bir oyundan ibaret olmasına rağmen aşırı gerçek gibi geliyor bizlere. Düşünsenize dokunuyoruz, görüyoruz, yiyoruz ve içiyoruz her şey gerçek gibi, oysa gerçek sandığımız her şey birer üst düzey arttırılmış gerçeklik. Bir alemden geçiyoruz ve her an oyundaki rolümüz bitebilir veya dalından düşebilir bu yaprak, sonrası Epiktetos'un dediği gibi üzüm kurur ve başka bir şeye dönüşür misali bizde farklı bir geçişe şahitlik edeceğiz. Epiktetos burada tekrar araya girip diyor ki; Acaba kim olduğunuzu, niçin dünyaya geldiğinizi düşünme endişesi hiç gelmeyecek mi aklınıza? Bazen sahi ben kimim? Burada ne yapıyorum soruları hepimizin aklından zaman zaman geçiyor. Bu geçiş kısa birkaç dakika ötesine geçmeyen sohbet aralarında birer motto olmanın ötesine erişemiyor. Aklımıza geliyor ve geçiyor. Düşünsek te cevabınız az buçuk bilsek te elimizden bir şey gelmiyor çaresizliği ile konuyu değiştiriyoruz. Zihinlerimiz hemen bu düşünceden kurtulup, oyunun içerisindeki rolümüze kayıyor. Hemen ihtiraslar, hırslar, arzular, onun şusu var benim şu yok, sosyal medyada bizlere pompalanan sadece keyif ve eğlenceden ibaret olan keyfi şeylere bakıp dalıp gidiyoruz. Modern insanın mutluluğu, vitrinlere bakarak kendinden geçmek ve parasının yettiği her şeyi alma arzusu dışına çıkamıyor. Şöyle bir baksanıza halimize ? Bize dayatılan hayat ile bizim yaşadığımız hayat ne kadar benzer ? Sürekli satın alarak geçici tatminler yaşıyoruz, kapitalist sistem bize şunu diyor ; “Daha çok satın al, daha çok mutlu ol, para kazan mutlu ol “ sloganları sürekli reklamlarla bizlere dayatılıyor. Hayat denilen yer bir tren istasyonundaki bekleme odası gibi. Herkesin elinde kesilmiş bir bilet ve treni gelen binip gidiyor ve oyundan çıkıyor. Bazıları halen o bekleme odasındaki masa sandalyeyi satın alma, diğerlerinin neleri var benim nelerim yok gibi gözleri kör olmuş halde mal mülk hevesi derdinde. Bazende koyunlara atıfta bulunur yaşamak tanımlanırken. Kasap elinde bıçağı ile koyunları sırayla kesiyor, ancak diğer koyunlar halen ne koparırım derdi ile bulduğunu yeme derdinde. Oysa ne zaman sıra ona gelecek farkında bile değil. Kenara çıkıp ne oluyor ne bitiyor diye seyredemiyoruz olanı biteni. Hemen hızlıca oyuna dalıyoruz tekrar, sanki birisi gelecekte sıramızı çalacak endişesi ile sürekli koşturuyoruz. Hepimizin içerisinde o boşluğu biliyorsunuz değil mi ? Dolmuyor hiç değil mi ? Kısa süreli hazlara erişip sahip olduktan kısa bir süre sonra bu da değilmiş duygusu hepimizin yaşadığı temel duygu. Bizi önemli kılacak diplomalara sahip oluyoruz, statü ediniyoruz, para kazanıyoruz , ev ve arabalar satın alıyoruz, diğerlerinden üstün hissettirecek şeylere sahip olup diğerlerine bakarak tatmin olmanın yollarını arıyoruz. Ama yine ne kazanırsak kazanalım, ne yaparsak yapalım kendi başımıza kaldığımızda içimizdeki o koca boşluk bize diyor ki “ ben bunlarla mutlu olamıyorum”. Gerçek mutluluk ve gerçek yaşam bu değil diyor. Böyle bize mutluluk formüllerini verenlerin yönlendirmeleri ile çırpına çırpına bu kapitalist çarkların arasında canımız çıkıyor. Sonra işte o mutlak son, ölüm geliyor ama hazır olmayan insan, bu hayattan hiçbir şey anlamadım diyen insan yok olup çürüyor ve gidiyor. İnsandan geriye ne kaldı peki ? Ne kalacak bizden geriye ? Bir tane 2+1 daire mi ? Yoksa yok olan koca yıllar mı yada içimizdeki o boşluk mu ? Yada amacını bulamamış insan mı ? Sahi ne kalacak senden geriye ? Ufuk Demiray – 08.09.2021
··
2.319 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.