Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

224 syf.
·
Puan vermedi
·
7 günde okudu
Teşhis: Sağa Deviye
....Pirandello! Elit. ‘’Safkan’’ elit! Elit bahsiyle açtıysam girizgahımı pekala, bu tanıtlamağa uyan, gerçek sözlük anlamıyla teslim ediyorum bu sıfatı Pirandello’ya: Hali vakti banknot olarak yerinde,üstelik eğitim, kültür ve yetenek inşaası konusunda da, çoğunluktan kolayca sıyırabileceğiniz; duygusal, vefabilen, ( eşine karşı sevgi direnci ) her anlamda farkındalığı devcileyin, ayrı ayrı ama bir bütün olarak şair, romancı, tiyatro yazarı, dirençli bir eş ve baba, pek tabii insan sıfatlı ( diğer karakterlerine de altta değineceğiz )bir adam Luigi Pirandello! En azından, sırası önemli değil, karakterlerinden birisinin ruhsal tipi pekala bu yönde... ....Faşizmin agresif babası, Hitler’in feyz başlarından Mussolini İtalya’sında yaşamış, hatta 1925 yılında, Mussolini desteğiyle – burası kafa karıştırıcı- Roma Sanat Tiyatrosu’nda yayın yönetmeni oluyor. Tiyatro kimliğini elbette, 1917 yılında ortaya koyuyor. I. Dünya Savaşının tam ortası, o sıralar oğlu da Avusturyalılar’a esir düşüyor. Ama Pirendello’nun yazma edimi, bing bang infilakı, bu tarih aralıkları değil elbette. Felsefe ve Filoloji lisansı almış, finans durumu da iyi, kafası da işleyen bir adam olunca, bu olanakları kullanıp, kendini varedeceği ve haz duyacağı şeyi yapıyor ve edebiyata odaklanıyor. ....Yıl 1893. İlk önemli yapıtı Marta Ajala’yı yazıyor. Ardından 1894’de ilk hikaye kitabını dolaşıma çıkarıyor. Aynı yıl dünya evine girip, bir erkek, bir kız çocuğu oluyor. Bu dönem Pirandello için, yazınsal üretimi anlamında verimli yılları oluyor. Derken hayat denen mefhum tabii ki, doğal bir afet sonucunda ailesinin bütün mal varlığı yerle yeksan oluyor ve bu olay karşısında dirençsiz olan eşi yarı -felç geçirip, hem bedensel hem de ruhsal bir şekilde düzelemeyecek denli hasta hale geliyor. Bu olay Pirendello’nun hayatının tam ortasına adeta bir giyotin gibi düşüyor. İntiharı dahi düşünüyor Pirandello ama ne büyük bir olanak ki yazma edimi, yeteneği, refekat koltuğunda dahi, eşinin yanıbaşında Mattia Pascal adlı, bireyin varoluşuyla ilgili bir roman kotarmasına sebep oluyor. Bu eser doğal olarak Pirandello’dan otobiyografik ögeler taşıyor. Bu eserinden sonra ismi daha duyulur olsa da eşinin hastalık psikolojinin bir ürünü olan kıskançlıkları yüzünden hayatı da edebi başarılarının aksine iyiden iyiyi zorlaşıyor. Fakat edebiyatın hayata tutunduran ne denli güçlü bir zamk ve direnç yarattığının da apaçık göstergesi olan rehabilite yönü, onu her koşulda yaşam enerjisi pompalıyor... ...Yukarıda, Luigi Pirandello’yu her ne kadar, eserleri ve insaniliği babında yüceltmiş ve övmüşsem de, artık yaşadığı dönem ( travmatik ) ya da kendi özel hayatı bağlamında mı (daha travmatik ) yoksa eserlerini ivedice dolaşıma sokmak için midir ( edebiyat aşkı ) bilinmez, dönemin ılımlı bir İtalyan milliyetçisiymiş Luigi. Kaldı ki, özellikle tiyatro eserleri özelinde kendisine verilen (1935 ) Nobel Ödülü’nü (madalya ) faşist Mussolini hükümetine ‘’Vatan’a Altın’’ kampanyası dahillinde takdim edip, eriltilmesi için hediye ediyor. İmdi burada duralım, es verip içimizden Pirandello’ya kibarca küfredelim! Neden? Nedeni her ne olursa olsun salt bir Mussolini destekçisi olduğu için değil, bu kadar, insanın bireysel varoluşu konusunda kafa yormuş, farkındalığın nirvanasında olan bir adamın, neden şiirinin ya da öykülerinin hayatını tam anlamıyla yaşamadığı? Elbette iyi yazarlar çok karakterlidir, histeriktir, kahramanlarıyla birlikte kendi karakterleri de aşınabilir ama, gözün ve nizamın apaçık olduğu bir aynada, neden bu kadar çirkin olmayı ister ki bir insan? Bilemedim... .....Yukarıdaki bütün bu bilgileri okuyup ,hala Pirandello okumağa teşne olan, daha doğrusu onun sanatçı karakterini az da olsa tanımak isteyen varsa, çıkarsa eğer, ‘’Biri, Hiçbiri, Binlercesi’’ kitabı ile ilgili kısa- karar uzunlukta şahsımın algıladığı kadarıyla ve tabii ki kendisinin ilk kitabını okumam dolayısıyla biraz parmaklarımı şıklatacağım... ...Kitap için, doğrudan, modern bir kafkaesk tür diyeceğim. Kafkaesk türün, her ne kadar sınırları tartışma götürür ve geniş bir anlam ve tanım ihtivasıyle dolu olsa da, kabaca; ''bürokrasi, bilumum devlet erkleri ve kurumları karşısında bireyin çaresizliği ve kendine yabancılaşması temel bir odak noktası olarak alınır,'' ama bir başka tanımda da (benim ) kafkaesk türün; bireyin, bilinen ve algılanan kendi gerçek dünyasından kopuş yaşayarak, kendi salt gerçeklğine yabancılaşması ve ruhunu somut ya da soyut olarak bir başka şekilde boyutlandırması ve dilini gerçeklik karşısında zıt, bireyi öne çıkaran yönde eylemesi olarak düşünülebilir. Kaldı ki bu duruma en isabetli teşhisi koyan isim de sanırım Andre Breton’dur ki, şöyle diyor: ‘’Kara mizah yoluyla yıkıcılık –tinin başına buyruk bir isyanı.’’ İşte Pirandello da bu kitabında, Breton’un söylediklerinin sağlaması niteğinde bir karakter yaratıyor Moscarda adlı. Moscarda, kendi halinde, ruhu henüz rahatsız edilmemiş bir adam olarak yaşarken, bir gün karısı ona: Burnun sağa deviye ( sağa çarpık ) diyor ve Moscarda’nın bembeyaz ruhu bir anda simsiyah olup kirleniveriyor. O güne değin kendi içsel köşkünde, kendini, kendi bildiği gibi gören kahramanımız, üstelik en yakını, kendi karısı tarafından yüzüne tutulan bu sözel ayna neticesinde bitmek bilmez bir münakaşaya davet ediliyor.Bu bireysel aydınlanma münakaşasında Moscardo karakteri, münakaşasının başlangıç duygusunu alınganlık ve incinmişlik duygusundan alsa da, bunu gittikçe kendi lehine devşiren ve adeta ‘’Kirlenmek güzeldir’’ mottosuyla sonuçlandıracak bir tür içsel aydınlanmayla taçlandırıyor. Kaldı ki bireyin, dış dünyanın aynasında, başkalarının ön yargıları, tasnifleri, düşünceleri, değerlendirmeleri minvalinde kendi karakterini ya da görünümünü konumlandıramayacağı, konumlandırmak istese dahi, ‘’Biri, Hiçbiri, Binlercesi’’ şeklinde karakter ve ruh durumuna bölüneceği, bu da kişinin kendini birey olarak temsili noktasında hiçlediği anlamına geleceğini önceliyor ve özgürlüğün asla başkalarından gelecek bir lütuf değil, bilakis kişinin kendisinden mütevellit bir cevher olarak ortaya çıkacağı görüşünü iletmek istiyor okurlarına ama doğmuş olmanın bile bir tercihe bağlı olmadığı bu emrivaki dünyada, içimize konan canın bile bir emrivakilik taşıdığı acı gerçeğini de sanki alttan alta hissettiriyor Pirandello, ya da ben serbest çağrışımlarla bir abartma eğilimine giriyorum konuya binaen bilemiyorum. Kabaleyin, spoiler vermeden kitabın kısa özetini hızlıca vermeğe çalışsam da burada, kitapta Moscarda karakterinin, salt kendi varoluşuyla ilgili detaylar dışında, diğer karakterlerle de ilgili varoluşsal ikili konuşmalar ve diyaloglara çokça yer verilmiş. Üstelik Pirandello kitabı müstakil kitaplar şeklinde ayrı ayrı benimsetmeğe çalışmış, hatta bu müstakil gibi görünen kitapları da kendi içinde bölümlendirmiş ama ana tema durmadan; bireyin kendi kimliğini yine kendisinin kurması yönünde ve bireye yüklenen bütün yaftaları ya da dışşal gözlerin, bireyin biricikliğini yok eden birer zehirli ok olduğu yönünde. Okuyun, sevdim ben Moscarda’nın varoluş yolunda kendiyle olan münakaşasını, siz de seveceksiniz. Ayrıca kitabı bir kez daha okumak isteyebilirim bir süre sonra. Keyifli okumalar dilerim...
Biri Hiçbiri Binlercesi
Biri Hiçbiri BinlercesiLuigi Pirandello · Kırmızı Kedi Yayınevi · 20214,045 okunma
·
181 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.