Gönderi

190 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
3 günde okudu
Birinden hoşlanmak, sevmek bunlar az çok herkesin başına gelebilecek hislerdir. Size, bazı insanların ömrü boyunca hiç yaşayamadığı bir duyguyu soracağım. Hiç aşık oldunuz mu? Aşkınıza kavuşabilmek için denemediğiniz yol kaldı mı? Yatak döşek hasta oldunuz mu mesela, üzüntüden baygınlık geçirip, çöktünüz mü? İşte, Hep O Şarkı, tüm bunları anlatan ve sanki siz yaşıyormuşsunuz gibi, içinize içinize işleyen bir kitap. İki tarafın da, taa çocukluklarından beri birbirlerinde gönülleri olmasına, tüm ömürleri boyunca birbirlerine kavuşabilmek için çırpınmalarına rağmen, bir türlü kavuşamadıkları bir yaşam... Bunun, yüreğe vereceği ızdırabı yaşadığınızı düşünsenize. Her "kavuştum" dediğiniz anda, elinizden kayıp gittiğini... Cemil Bey'in, Münire'ye duyduğu aşkı anlattığı mektuptan bir parçayı buraya eklemezsem olmaz. (alıntı için: #138055411) Kitabı bu kadar fazla hissetmeme ve merak etmeme sebep olan şeylerden birisi de; sanıyorum ki, görüp geçirmiş, ellili yaşlara gelmiş bir insanın, geçmiş hayatına dönüp bakmasını ilgi çekici bulmamdan kaynaklanıyor. Kendi kendime sürekli düşünüyorum, "Şu anda yaşadığım hayat, ellili yaşlarıma geldiğimde, düşünüp tebessüm edebileceğim türden mi, yoksa özlem dolu bir iniltiyle ağlayacağım bir hayat mı?" Cevabı ellili yaşlarıma gelmeden bilemeyecek olmak hem huzur verici, hem de uyandırdığı merak sebebiyle üzücü. Bu kitaplar, bana, şu anımın ne kadar kıymetli ve geri dönülmez olduğunu hatırlatıp duruyor. Bu yüzden de hâlâ gençliğimin baharındayken, çimlerin yeşilliğini bizzat bedenimde hissetmeye, gece gökyüzünü sanki beş dakika sonra ölecekmişim gibi büyük bir doygunlukla seyretmeye çalışıyorum. Her şey güzel hoş, peki ya aşk? İşte ben de o duyguyu, bazılarınız gibi, daha yaşamadım. Zannediyorum ki, yakınından bile geçmedim. Ama hissetmeden, bu duygu için çabalamadan yaşlanırsam, gerçekten çok üzülürüm. Aşkın, insanı ağlatsa da, güldürse de, tüm hissettirdikleriyle kattıklarının ve öğrettiklerinin çok fazla olduğuna inanıyorum. Kitabın beni çok fazla etkilemesinin diğer bir sebebi de bu olabilir. (alıntı için: #138056094) Geçip giden zaman ve geride bıraktığı yaşam, gerçekten de çok garip değil mi? Belki 50 yıl geçti evet ama, bu 50 yıl kimleri yaktı kavurdu? Kimleri sevinçlere boğdu da, kimleri keder çukurundan çıkarmaya müsaade bile ettirmedi de çabaları görmezden gelindi? O çukurdan çıkmak için son gayret elini koyan kimlerin kimlerin elleri ezildi geçildi? O keder çukurundan ne kadar uğraşırsa uğraşsın çıkamayan iki isim de onlar işte, Münire ve Cemil. Kitap boyunca, onlar, tam "kurtulduk, birbirimize kavuştuk" derken, sanki, kader bir köşede kıs kıs gülüp, onları ayırabilmek için yeni yollar çiziyor gibiydi. Bu, okuyucunun canını o kadar sıkıyor ki, artık Münire'yle gülüp, umutlanıp, ağlayıp, umudunuzu kaybetmeye başlıyorsunuz. Cemil Bey'i gördüğü andaki o kalp çarpıntısı, resmen sizin yüreğinizde de hayat buluyor. Onlar korkak, gururlu aşıklar da değillerdi. Birbirlerine kavuşabilmek için birçok şeyi riske bile attılar ama gelin görün ki, yaşamda, bir şey ille de olmayacaksa, insanın karşısına hep sıra sıra engeller çıkar durur. Belki de kavuşsalardı da, "keşke kavuşamasaydık" derlerdi, bunu hiçbir zaman bilemeyeceğiz ama insan yine de içinde ufak bir buruklukla kitabın kapağını kapatıyor. Kitabı okurken, başından sonuna kadar, daima düşündüğüm bir şey daha vardı. "Kitaptaki tüm karakterler gerçek hayatta da var, olmalı!" Yakup Kadri o kadar güzel ve hissettirerek yazmış ki, çoğu zaman kitabı yazan kişinin gerçekten de Münire olduğunu, böyle bir karakterin gerçekten de yaşadığını ve bir yazar olduğunu düşünüp durdum. Bu kitap, Yakup Kadri'nin yazamayacağı kadar Münire'ye aitti. Nasıl bir kadının hislerini, konuşma şeklini, düşüncelerini, geçmişe bağlılığını bu kadar iyi bir şekilde sezer ve yazabilir? Kitabı okurken aklımın büyük bir bölümünü kaplayan inanç şuydu, "gerçekten de böyle biri yaşadı, yazdı ve gitti." Kitap bitti, ve ben hâlâ düşünüyorum, "acaba gerçekten de kitabı Münire adında birisi yazıp da Yakup Kadri'ye ulaştırmış olabilir mi?" diye. Ama bunun tabii ki de olmayacağını bildiğimden dolayı da olan şey sadece yazara hayranlığımın artmasıyla sınırlı kalıyor. Bu kitap, Yakup Kadri'yle tanışma kitabımdı. İyi ki o sahaftan, Aziz Nesin kitabı alacağım diye girip, Hep O Şarkı ile dönmüşüm.(Aziz Nesin'in yeri çok ayrı, sadece bu aralar bu kitaba ihtiyacım varmış, bunu belirtmek istediğimden böyle bir cümle kurdum.) Aşk kitabı okumayı sevmeyen, bunalan bana bile ne kadar güzel hissettirdi tüm olan bitenleri... Güzel bir deneyim oldu benim için. Kitabı bilmem ama, eğer bir aşk yaşıyorsanız, umarım sizin için de yaşadığınız o aşk, güzel bir deneyim olur. Münire kitabın sonlarına doğru der ki, "Bir aşkın, bir uzun aşkın böyle bir hayal sükutu ile bittiği nerede, ne zaman, hangi romanda görülmüştü?" İşte bu romanda, maalesef ki görüldü. Sizin romanınızın, büyük bir acıyla değil, kavuşmuş olmanın vermiş olduğu saadet ile sonlanmasını diliyorum. Tam olarak bir inceleme değil de, hissettiklerimi yazma düşüncesiyle okursanız daha iyi olur. Kendinize çokça iyi bakın.
Hep O Şarkı
Hep O ŞarkıYakup Kadri Karaosmanoğlu · İletişim Yayınları · 20183,339 okunma
··
1.247 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.